Türkiye'de sıkça tekrarlanan "Bu
davayı
AİHM'ye götüreceğim" sözlerini hatırlatan Costa, "Bu sözler bizim başarımızın tescillenmesidir." diye konuştu.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Başkanı
Jean-Paul Costa, Türkiye'de son yıllarda
insan haklarının iyileştirilmesine yönelik yapılan iyileştirmeleri överken, aynı zamanda bu yeniliklerin gündelik hayata uyarlanmasının da bir an önce gerçekleştirilmesi gerektiğine vurgu yaptı. 12
Eylül referandumuyla getirilen Türk vatandaşlarının Strasbourg'daki mahkemeye başvurma gereği kalmadan
Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilme
düzenlemesini öven Costa, "Zaten kapasitesi
dolmuş AİHM için de olumlu bir düzenleme. Böylelikle dava akışının önü bir nebze kesilecektir." dedi. Türkiye'nin iç işlerine karışmak gibi bir niyeti olmadığının altını çizen Costa, "Yapılan tüm bu olumlu girişimler, yeni bir anayasa ile sürdürülmeli." diye konuştu.
İzmir'de yapılan AİHM'nin geleceğine ilişkin reformların ele alındığı yüksek düzeyli konferans sırasında Zaman'a özel bir
mülakat veren Costa, referandumla getirilen iyileştirmelerin bir an önce hayata geçirilmesinin iyi olacağını kaydetti. Halen devam eden
seçim kampanyalarında partilerin insan haklarını kuvvetli bir şekilde garanti altına alan yeni bir anayasa mesajı vermelerini takdirle karşıladıklarını ifade eden Costa, bu süreçte AİHM'nin de büyük katkısı olduğunu ifade etti. Devlet
Güvenlik Mahkemeleri'nin dönüşmesinde AİHM kararlarının öneminin hatırlanması gerektiğini vurgulayarak, "Türk hükümetinin şubat ayında
Yargıtay ve Danıştay'a yeni daireler ekleyen ve hakim sayısını artıran düzenlemesini de çok olumlu bulduk. Aynı zamanda dava sürerken tutukluluk süresini düzenleyen iyileştirmeleri övgüye değer buluyorum. Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5'inci ve 6'ncı maddelerinden dolayı bayağı başı ağrımış bir
ülke ve bu yönde yapılan iyileştirmeler ayrıca önemli." dedi.
AİHM'de 150 binden fazla davanın incelenmeyi beklediğini belirten Costa, "Bu rakam, sistemi tıkanma noktasına getirdi. Geçen yıl İsviçre'nin İnterlaken şehrinde bir araya gelip, mahkemenin geleceği ile ilgili stratejiler belirlemeye başladık. İzmir'deki bu toplantıda da üye ülkelerin beklentilerini almaya ve somutlaştırmaya devam ediyoruz." dedi. Mahkemeye gelen davaların yüzde 75'inin herhangi bir hukuki danışmanlıktan yoksun bir şekilde karşılarına çıktığını ifade eden Costa, "Bu tip davalar yığılmalara ve hakları ihlal edilen gerçek ihtiyaç sahibi kişilerin önlerinin kesilmesine sebep oluyor. Bu toplantılarla bu tıkanıklığı açmaya çalışıyoruz." dedi.
İsviçre'deki minare davası ve İtalya'da okullardan haçın kaldırılması ile ilgili tartışmalarda, üye ülkelerin nasıl davranacağını bilemediğinden topu İnsan Hakları Mahkemesi'ne attığını belirtiyor. İsviçre'deki davada olayın politikacılar tarafından referandum sırasında provoke edilerek kullanıldığını belirten Costa, "Yakın zamanda görmeye başladığımız bu tip davaların ortak noktası, devletler bu tip hassas durumlarda karar vermenin zorluklarını bildiklerinden bizim konu ile ilgili vereceğimiz kararları bekleme eğilimine girmeleri. Bu da bizi enteresan bir o kadar da hassas bir noktaya oturtuyor." dedi.