Rum Kesimi'nin hiçbir şekilde
Avrupa Topluluğu Adalet Divanı'na gitmeyi kabul etmeyeceğini belirten Lillikas, AB'nin de
Kıbrıs Türk toplumuna hiçbir yükümlülüğü kalmadığını iddia etti. Rum Bakan,
Türkiye ile üyelik müzakerelerinin askıya alınması durumunda kendilerinin zarar göreceğini; ancak asıl zarar gören kesimin Türkiye olacağını savundu. Lillikas, şimdiye kadar Türkiye için ‘kazan' kendileri için ‘kaybet' formülünün işlediğini, bundan böyle “kaybet-kaybet" formülünü yürürlüğe soktuklarını söyledi.
Avrupa Birliği Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu komiseri
Olli Rehn ile görüştükten sonra Zaman'ın sorularını cevaplayan Lillikas, uzlaşmacı bir üslup yerine çatışmacı bir yaklaşım sergiledi. Rehn'e net bir şekilde “artık hiçbir faslın müzakerelere açılışına rıza göstermeyeceklerini” aktardığını belirten Lillikas, ‘
tren kazası'nın önlenmesi için hiçbir yeni
teklif sunmadığını kaydetti.
KKTC’den “işgal altındaki topraklar” diye bahseden Bakan, “Bu üslup uzlaşmaya faydalı olur mu?” sorusunu “Bu işgal değil de ne? Birilerine hoş görünmek için gerçekleri saptıramam.” cevabını verdi. Lillikas,
Brüksel’de
Annan Planı’na yönelik yürüttüğü keskin “hayır” kampanyası ile tanınıyor. Bir yandan Rehn’e Türkiye ile müzakerelerin süresiz olarak askıya alınmasına karşı olduklarını ilettiğini söyleyen Lillikas, bir yandan da limanlarla ilgili AB’nin bir karara varmasına kadar hiçbir faslın müzakerelere açılmasına müsaade etmeyeceklerini söyledi. Lillikas “veto” kelimesini kullanmamaya ise özen gösterdi. Birçok üye
ülkenin Rum Kesimi gibi düşündüğünü söylemekle birlikte ülke ismi vermekten kaçınan Rum Bakan, “Sadece birkaç ülkenin sizi desteklediği söyleniyor. Bu ülkeler
Fransa ve
Avusturya olabilir mi?” sorusuna, “Ülke ismi vermem ama zaten o saydığınız ülkeler yeter.” cevabını verdi. Brüksel kulislerinde cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanan Fransa’nın Rum Kesimi’ni desteklediği konuşuluyor.
Limanlar meselesinin değerlendirilmesinin “ertelenmesini” kesinlikle kabul etmeyeceklerini savunan Lillikas, Baş
bakan Recep
Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’nin asla limanlarını açmayacağını söyledikten sonra beklemenin bir anlamı kalmadığına işaret etti.
Ankara’nın AB tarihinde ilk defa bir
aday ülke olarak Brüksel ile “
Anadolu pazarlığı” yapmaya çalıştığını iddia eden Rum Bakan, Türkiye’nin öncelikle
Maraş’ı geri vermeyi prensipte kabul etmesi gerektiğini, ardından da
Gazi Magosa’nın doğrudan ticarete açılmasının ayrıntılarının konuşulabileceğini söyledi. Lillikas, AB belgelerinde doğrudan ticaretin limanlardan yapılacağına dair hiçbir ifade olmadığına da dikkat çekti. “Peki doğrudan ticaret limanlar olmaksızın nasıl yapılabilir?” sorusuna, “
İşgal topraklarına 20 dakika uzaklıkta Larnaka limanı var, oradan.” cevabını verdi.
Ankara ise Lillikas’ın ifadelerinin geçmişte şahit olunan tavırlar olduğunu, özellikle dönem başkanı
Finlandiya ve
İngiltere gibi ülkelerin krizin nereye doğru seyrettiği konusunda önemli hale geleceğine inanıyor. Türk tarafının Maraş ve Gazi Magosa’nın statülerinin nihai çözüm konuları olduğuna dair yaklaşımına
itiraz eden Rum bakan, “Maraş bekleyecekse, o zaman limanların açılışı da nihai çözüme kadar beklemeli.” yorumunu yapıyor. AB’nin 26
Nisan 2004’te Kıbrıslı Türklerin tecridine son vermek için Bakanlar Konseyi kararı olduğunu hatırlattığımız Lillikas, “O karar bizi cezalandırmak için verildi. O karar çerçevesinde yapılması gerekenler de yapıldı zaten. AB, Türk tarafına bütün yükümlülüklerini yerine getirmiştir.” dedi.
Türkiye AB’den vazgeçemez
24 Nisan 2004’te Ada’nın her iki tarafında yapılan eşzamanlı referandumlar ile
Annan Planı oylanmış, Türk tarafı planı kabul ed
erken,
Rumlar reddetmiş; ancak bir hafta sonra Ada’nın tamamını temsilen AB’ye üye olmuşlardı. AB dışişleri bakanları 26 Nisan 2004’te aldıkları karar ile KKTC’nin tecridine son verme kararı almış, ancak bu kararın uygulanması Rumlar tarafından veto ediliyor.
Türkiye ile müzakerelerin askıya alınması durumunda Rumların ne kazanabileceği sorusuna Lillikas, müzakerelerin geçici olarak durabileceği; ancak Türkiye’nin AB’ye “arkasını dönemeyeceği” karşılığını verdi. Bu tür “blöflere” inanmadığını kaydeden Lillikas, Türkiye’nin eninde sonunda AB’nin istediklerini yapacağına inanıyor. Annan Planı’nı reddetmek için “bin tane” sebepleri olduğunu söyleyen Lillikas, “Annan Planı’nda esaslı değişiklikler yapılmadıkça ebediyen hayır diyeceğim. Annan Planı ne Kur’an ne de
İncil. Değiştirilebilir.” dedi.
‘Türk’ diye eleştiriliyorum
Avrupa’da ve Türkiye’de “katı tutumları” ve “Türkiye karşıtlığı” ile bilinen Lillikas, bu algılamanın tamamen yanlış olduğunu söyledi.
Kıbrıs Rum Kesimi basınının kendisini “Türk yanlısı” diye değil, “Türk” olduğu için eleştirdiğini kaydeden Lillikas, “Bu adamın Rumca konuştuğuna bakmayın, aslında bir Türk” diye yayınlar yapılıyor. Benim Türk olduğuma dair karikatürler çiziliyor; ama yine de Türkiye’de Türk karşıtı olarak biliniyorum. Bu talihsizlik.” şeklinde konuştu.
Brüksel’in pişman olduğu haberleri dedikodu
AB Konseyi ve Komisyonu’nda birçok üyenin sorun çözülmeden Rum Kesimi’nin AB’ye alınmasını hata olarak gördüklerinin hatırlatıldığı Rum
Dışişleri Bakanı Lillikas, “Bunlar sadece dedikodu. Bu söylentileri kimin çıkardığını biliyorum, bunlar çok
küçük bir grup.” cevabını verdi. Doğrudan ticaret talebinin bahane olduğunu, Kıbrıslı Türklerin “işgal topraklarını bağımsız bir devlete” dönüştürmek istediklerini iddia eden Lillikas, “Ama bunu alamayacaklar.” diye konuştu. “KKTC limanlarının açılmasına tanıma anlamına gelir diye itiraz ederken, Türkiye’nin kendi limanlarını açmasının tanıma anlamına gelebileceği endişelerine neden itiraz ediyorsunuz?” sorusuna ise, “Portakallarla patatesleri karıştırmayın. Avrupa Birliği Türkiye’nin mesuliyetlerini ortaya koydu. Bu sorumlulukların başka hiçbir şeyle irtibatı yok. Bu tür birbirinden ilgisiz şeylerin birbiri ile ilişkili gibi gösterilmesine asla müsaade etmeyiz.” dedi.
ZAMAN