Büyümesi enerji devamlılığına bağlı olan Çin'in ulusal güvenlik stratejisini de enerji ihtiyacını güvenli bir şekilde karşılama üzerine kurduğunu belirten Aydoğan Vatandaş, bu ülkenin, Amerika'nın dış politika hamlelerini, enerji güvenliğine en büyük tehdit olarak gördüğünü ifade etti.
Suriye'nin, Çin için sadece İran ve İran'daki enerji yatırımları açısından bir anlam taşıdığını söyleyen Vatandaş, Çin'in enerji güvenliği politikalarının tehdit algısından kaynaklandığını ve ABD'nin bu tehdidini minimalize etmeye dönük olarak dizayn edildiği anektodunu paylaştı.
Yazar Vatandaş, Suriye'deki gelişmelere, İran'la ilgili muhtemel gelişmelere bu çerçeveden bakmanın yerinde olacağını anlattı.
Geçen hafta ABD Dış İşleri Bakanı John Kerry, Çin'li meslektaşı Wang Yi Wang Yi'yi ağırladı Dış İşleri Bakanlığı'nda.
Kerry, özellikle kimyasal silah kullanımına karşı nasıl karşılık verilmesi gerektiği konusunda görüş ayrılıkları yaşadıklarını gizlemedi. İki ülkenin birbirlerini stratejik rakip görme tuzağına da düşmemeleri gerektiği söylemesi önemliydi.
Çin Dış İşleri Bakanı ise ABD ile yaşanan süreci Yeni Model olarak tanımladı.
Çin'li Bakan, Yeni Model'in içeriğini ise tanımlamadı.
Çin Dış İşleri Bakanı'nın bahsettiği yeni model neyin habercisi olabilir?
ABD'nin hegemonik gücünün Rus-Çin ittifakıyla dengelendiği ya da uzlaşmaya mecbur edildiği bir model mi yoksa 'uluslararası ilişkilerin demokratikleşmesini' mi?
Ülkelerin ekonomik, askeri ve siyasi güçleri kadar söz sahibi oldukları bir dünyada, uluslararası ilişkilerin demokratikleşmesi kuşkusuz önemli bir gelişme olurdu.
Ancak, uluslararası sistemin demokratikleşmesi söyleminin de aslında Çin'in 'yüksek stratejisinin' de bir parçası olduğunu anımsamak gerekiyor.
Çin'li lider Deng Xiaoping 90'lı yıllarda, '24 Karakter Stratejisi'nde bu yüksek stratejiyi şöyle tanımlamıştı:
'Sakince gözlemle, pozisyonunu sağlama al, sorunların üstesinden sakince gel, kapasiteni gizle ve uygun zamanı bekle, düşük profilli gözük ve asla liderlik talebinde bulunma!'
(Yeri gelmişken belirtelim, Çin'in yukarda sözünü ettiğim yüksek stratejisinin tam tersinin, Türk siyasi eliti tarafından uygulandığını söylemek sanırım yanlış olmayacaktır.)
2007 yılında Çin'li lider, Hu Jintao bu stratejiyi genişleterek şu kavramlar üzerinde durdu: 'Çeşitlilik, eşitlik, sivil girişim ve uluslararası ilişkilerin demokratikleşmesi.'
Dolayısıyla, uluslararası ilişkilerin demokratikleşmesi Çin yüksek stratejisinin önemli bir parçasıdır.
Çin bu yeni modelde aslında yüksek stratejisinde güvenle yürümeyi hedeflemektedir.
Çin, ulusal güvenlik stratejisini, enerji ihtiyacını güvenli bir şekilde karşılama üzerine kurmuştur.
Dolayısıyla Çin, Amerika'nın dış politika hamlelerini, enerji güvenliğine tehdit olarak görmektedir.
Bu bağlamda, Suriye, Çin açısından sadece İran ve İran'daki enerji yatırımları açısından bir anlam taşımaktadır.
İran Devlet Başkanı Ruhani'nin yapıcı ve ABD'yi yatıştırıcı söylemleri aslında bu enerji güvenliği denkleminde ABD'ye 'uzlaşabiliriz' mesajı içermektedir.
Çin kuşkusuz Belgrad'daki büyükelçiliğinin NATO güçleri tarafından vurulduğu günden çok daha güçlüdür ve uluslararası sistemde daha fazla söz sahibidir. Uluslarası sistemin demokratikleşmesinden anladığı da aslında kendi çıkarlarını daha güçlü bir şekilde korumaktır.
Çin'in büyümesi enerji devamlılığına bağlıdır. Çin enerji bağımlılığı konusunda ABD'den sonra ikinci sıradadır.
Erica Strecker Down, 2000 yılında Rand Corporation için hazırladığı raporun son bölümünde, Çin'in enerji güvenliği konusunda ABD'yi en büyük tehdit olarak gördüğü, Çin'in enerji güvenliği politkalarının bu algıdan kaynaklandığını ve ABD'nin bu tehtidini minimalize etmeye dönük olarak dizayn edildiğini yazar.
Suriye'deki gelişmelere, İran'la ilgili olası gelişmelere bu çerçeveden bakmak yerinde olacaktır.
Aydoğan Vatandaş