Washington Post gazetesinde yayımlanan Janine Zacharia imzalı yorumda, "
İran ile ilgili tartışmanın, iki müttefik olan ABD ve
Türkiye arasındaki ilişkileri daha da gerebileceği" iddia edildi.
ABD Başkanı Barack Obama'nın geçen yıl, ABD ile Türkiye'nin zamanın zorluklarının üstesinden gelmede birlikte çalışması gerektiği yönündeki sözlerinin hatırlatıldığı yazıda, "Bu ay müttefikler bundan daha uyumsuz olamazdı" ifadesi kullanıldı.
Yazıda, "İran'ın elindeki düşük ölçekte zenginleştirilmiş
uranyumun bir kısmının
yurt dışına gönderilmesini öngören anlaşmada Türkiye'nin arabuluculuğunun, Obama yönetiminin İran'a yeni
yaptırımlar paketi üzerinde BM
Güvenlik Konseyi'nde konsensüs sağlama çabalarını tehdit ettiği ve Amerikalı yetkilileri derinden kızdırdığı" görüşü dile getirildi.
"ABD'nin
Afganistan ve Irak'ta istikrarı sağlama çabaları açısından önemli role sahip,
kilit NATO müttefiki Türkiye'nin İran'a
yaptırımlar konusundaki olası oylamayı önlemeye çalışması halinde, ilişkilerde daha da pürüzlü bir dönemin ufukta görünebileceği" ifade edilen yazıya göre, üst düzey Amerikalı bir yetkili şunları söyledi:
"Türkiye ile üzerinde
işbirliği yapacağımız önemli konular her zaman varolmaya devam edecek. Ancak tabii ki, bizim için çok önem taşıyan bir konuda, (İran konusunun) Amerikalıların, Kongre'nin ve Başkan'ın Türkiye ile etkileşim biçiminde kaçınılmaz bir etkisi olacak."
Yazıda, 1915 olaylarına dair
Ermeni iddialarını içeren tasarının Martta ABD
Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesinde kabul edilmesinin ardından yaşanan gelişmeler anımsatılarak, İran ile ilgili iki
ülke arasındaki "uyuşmazlığın" da Ermeni tasarısının kabulünün ilişkilerde yarattığı bu gerginliğin sonrasına denk geldiğine dikkati çekildi.
"İran konusunda bu ayki tartışmanın sadece, İran'ın nükleer programı konusunun en iyi şekilde nasıl ele alınabileceğine dair ideolojik farklılıklardan kaynaklanmadığı, aynı zamanda kendisini bölgesel bir güç olarak gösterme arayışındaki Türklerin giderek artan güveninin bir sonucu olduğu" öne sürülen yazıda,
Zirve Üniversitesi öğretim üyesi Gökhan Bacık'ın, "Türkiye'nin liderleri, Türk dış
politikasının ABD'den bağımsızlığını artırmak istiyor, bu tür şeyleri, daha bağımsız bir
dış politika oluşturmada fırsat olarak görüyor" sözlerine yer verildi.
Tahran'da uranyum
takası anlaşmasına varılmasının hemen ertesi günü ABD
Dışişleri Bakanı
Hillary Clinton'ın BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyelerinin yeni yaptırım tasarısı üzerinde anlaştığını duyurduğu anımsatılan yazıda, Clinton'ın bu süratli açıklamasının, geniş çevrelerce ABD'nin Türkiye'ye olan kızgınlığının bir işareti olarak algılandığı ve "Türkiye'nin diplomatik çabalarına bir tokat" olarak görüldüğü iddia edildi.
Yazıda, Amerikalı ve Türk yetkililer kaynak gösterilerek, Obama'nın geçen
Çarşamba Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan ile bir saatten uzun süren "samimi" bir
telefon görüşmesi yaptığı ve Türkiye'nin İran'la vardığı anlaşmanın, ABD'nin, nükleer programı nedeniyle İran'ı tecrit etme çabalarıyla neden uyuşmadığını anlattığı belirtildi.
Söz konusu
telefon görüşmesiyle ilgili Beyaz Saray'ın yaptığı açıklamaya da değinilen yazıda, "İran'la varılan anlaşmanın, Türkiye'de, Ankara'nın diplomatik yeteneğinin bir işareti olarak duyurulduğu", "Orta Doğu'da gerilimi düşük seviyede tutmak ve İran ile
ekonomik ve diplomatik bağlarını güçlendirmek isteyen Türkiye'nin, anlaşmayı, Batı ile daha fazla ihtilafın önlenmesinin bir yolu ve İran'ı yeniden müzakere masasına döndürme doğrultusunda
ilk adım olarak gördüğü" ifade edildi.
Yazıya göre, bir Türk yetkili, "Washington'daki insanlar, bizim ABD ve diğer müttefiklerin BM Güvenlik Konseyi'ndeki çabalarını baltalamaya çalıştığımızı düşünüyor ki bu, gerçeklikten çok uzak. Biz de bunun (uranyum takası anlaşmasının) genel soruna bir çözüm olmadığını biliyoruz. Böyle bir iddiamız yok. Bizim yapmaya çalıştığımız, İranlıların ilgisini çekme ve onları nükleer konuyu tartışmak için masaya geri getirme yolunda bir çeşit temel oluşturmak" dedi.
Amerikalı yetkililerin ise İran'ın uranyum zenginleştirme faaliyetini dondurmayı kabul etmediği ve
bomba yapmaya yetecek düzeyde düşük ölçekte zengineştirilmiş uranyumu elinde tutmaya devam edeceği gerekçesiyle anlaşmanın yetersiz kaldığı düşüncesinde olduğuna dikkati çekildi.
AA