'Erdoğan eğer Türkiye'yi bir diktatörlüğe dönüştürmek istiyorsa bunu başaramayacak. Ancak seçimleri kazananların her istediklerini yapabileceklerini düşündükleri bir çoğunluk demokrasisi üzerinde çalışıyor. Bu azınlıkların saygı duyulduğu liberal bir demokrasi değil.' Bu sözler, Bludome Press yayınları tarafından yayımlanan 'Where is Turkey headed?' (Türkiye nereye gidiyor?) kitabının yazarı, Ortadoğu ve Türkiye uzmanı, Frankfurter Allgemeine Zeitung (FAZ) editörü Dr. Reinar Hermann'a ait.
1982 yılından itibaren Türkiye'yi bir çok kez ziyaret eden, 1991-2008 yılları arasında İstanbul'da yaşayan Dr. Hermann, Türkiye'de yaşanan değişim sürecinin tanığı olduğunu, kitabında anlattığı insanların çoğu ile tanıştığını, kitabını bu yıllar süresince yaptığı gözlem ve analizler ışığında yazdığını belirtiyor. Dr. Hermann, 2007'de kitabının ilk baskısının yayınlandığı dönemde, AK Parti Hükümeti'nin demokrasi mücadelesi veren bir görünümde olduğunu, Erdoğan'ın otoriterleşme eğilimlerini öngöremediklerini şu sözlerle anlatıyor.
'Sanırım bunu hiçbirimiz öngöremedik. Kemalistler Erdoğan'ın sonunda bir İslami rejim kuracağı konusunda uyarıyorlardı. Bunu hiçbir zaman inandırıcı bulmadım. Ben daha çok AB müzakere sürecinin çökmesi durumunda Türkiye'nin daha milliyetçi, içe kapanmış ve özgürlükleri dizginleyen bir sürece gireceği uyarısında bulunuyordum.'
Dr. Hermann, Erdoğan'ın Hizmet hareketine yönelik faaliyetlerinin de tamamen kendi gücünü ve rejimini pekiştirme amaçlı olduğunu şu sözlerle anlatıyor.
'Erdoğan, rakip olarak gördüğü herkesi yok etmek istiyor. Ona meydan okuyacak pek kimse kalmadı. Ordu siyaset sahnesinden tümüyle çekildi. Onunla mücadele edebilecek güçlü bir siyasi parti de yok. Gezi protestoları da bir değişikliğe neden olacak boyutta olmadı. Düzeltici güç olarak Hizmet hareketinden başka güç kalmadı. Hizmet onun için bir tehdit. Hizmet, dindar Müslümanlardan oluşan bir hareket olarak, AB sürecinde ısrar ederek ve daha fazla reform diyerek, Erdoğan'ın otoriterliğine muhalefet etti ve ediyor, Erdoğan herşeyi kendisi için isterken.'
Cihan Haber Ajansı, Dr. Hermann ile Türkiye'de yaşanan son gelişmeleri ve Türkiye'nin geleceğini konuştu.
Erdoğan'ın günün birinde otoriter bir lidere dönüşebileceğini öngörebilmiş miydiniz?
'Sanırım bunu hiçbirimiz öngöremedik. Kemalistler Erdoğan'ın sonunda bir İslami rejim kuracağı konusunda uyarıyorlardı. Bunu hiçbir zaman inandırıcı bulmadım. Ben daha çok AB müzakere sürecinin çökmesi durumunda Türkiye'nin daha milliyetçi, içe kapanmış ve özgürlükleri dizginleyen bir sürece gireceği uyarısında bulunuyordum. Bununla beraber Erdoğan'dan başkalarının tavsilerini dinleyen daha mütevazi bir politikacıdan, en ufak bir eleştiriyi kendisine hakaret olarak alan bir politikacıya dönüşebileceğini beklemiyordum. Ben reformlar için daha yapıcı bir uluslararası ortamın olduğu reformcu Erdoğan'ı tanıdım. Ancak bununla beraber, Erdoğan, Avrupada'da aşırıların yükselişte olduğu günümüzde birçok başka otoriter liderin de çağdaşi olarak yanlız sayılmaz.
Sizce Erdoğan kendi rejimini mi ya da bir tür diktatörlük mü kurmak istiyor Türkiye'de?
Kesinlikle. Kendi isteklerine uygun bir rejim kurmak istiyor. Devletin en tepesinde Osmanlı sultanlığı ile Cumhurbaşkanlığı karışımı bir makam istiyor. İnsanlara hadlerini, sınırlarını bildiriyor. Kendisinin en tepede, diğerlerinin de en aşağıda olduğunu söylüyor. Erdoğan bir otoriterdir ama henüz bir diktatör değil. Seçilmiş bir lider. Aşınmış olsa da hala bir check-balans sistemi ve tehdit altında olsa da hala bir sivil toplum var.
Sizce Erdoğan amacına ulaşacak mı?
Erdoğan, eğer Türkiye'yi bir diktatörlüğe dönüştürmek istiyorsa bunu başaramayacak. Ancak seçimleri kazananların istediklerini yapabileceklerini düşündükleri bir çoğunluk demokrasisi üzerinde çalışıyor. Bu azınlıkların saygı duyulduğu liberal bir demokrasi değil. Avrupa'dan ve Avrupa demokrasisinden uzaklaşma var. Güç piramidinin en tepesinde ahbap çavuş ilişkilerinin ve çıkarlarının gözetildiği oryantal bir devlet sistemine gidiyor Türkiye. 2011 yılında Arap dünyasında bu tür devletlerin sürdürülebilir olmadıklarını gördük. Türkiye örneğinde Erdoğan karşıtı protestolar, ekonomik büyüme durduğunda artacak. Çünkü himayeci, ahbap çavuş ilişkisi gözeten ekonomiler kaynakları çarçur ederler ve rekabetçi olamazlar. Bu politika düzeltilmezse Türkiye'de olacak olan budur.
Her ne kadar Erdoğan tarafından zayıflatılmış olsalar da Türkiye'nin denge unsuru kurumlarının Erdoğan'ın kendi rejimini kurma çabasını dengeleyebilirler mi sizce?
Türkiye, Rusya'dan farklı olarak, saf otoriterliğin içine düşmeyecek kadar gelişmiş bir ülke. Erdoğan güçlü bir yönetim istiyor. Parlamentonun güçsüz olduğu ve güçlü bir muhalefetin olmadığı, bir zamanlar Kemalist rejimin kontrolünde olan yargının kendi kontrolünde olmasını istediği, tamamen olmasa da medyanın sesini kıstığı bir düzen istiyor.
Ancak hala kontrol edilmesi pek mümkün olmayan bir sosyal medya, hala bağımsız savcı ve yargıçlar var, güçlü bir siyasi muhalif ses olmasa da. Şu an Türkiye'nin farklı sesleri bir araya getirebilecek karizmatik bir lidere ihtiyacı var.
Sizce Türklerin otoriter, güçlü liderleri takip etme eğilimleri mi var?
Kurumlar ne kadar güçsüzse, karizma o kadar önemlidir. Avrupa ile Türkiye arasındaki fark, Türkiye'deki kurumların güçsüzlüğüdür. Son yıllarda aradaki fark biraz kapanmıştı. Ancak Türkiye'de kurumlar liberal bir demokrasiyi koruyabilecek güçte olmadı. Kopenhag kriterleri tamamen bununla ilgiliydi. Ancak güçlü liderler otoriter olmamalıdır. Alman Başbakanı Angela Merkel'e bakın. Çok yumuşak konuşuyor ve Tanrı vergisi bir konuşma yeteneği yok. Ama bütün dünyada Avrupa'nın lideri olarak kabul ediliyor. Erdoğan ise güçlü ve gürültücü bir savaşçı. Büyük egosu yoruyor. Türkler ise bunu seviyor. Neden? Çünkü bir liderin herşeyi çözebileceğine inanıyorlar ve kendi kapasitelerine inançları yok.
Erdoğan'ın Hizmet hareketine dönük yok etme çabaları kendi gücünü ve rejimini kurmak için mi?
Hiç şüphesiz. Erdoğan, rakip olarak gördüğü herkesi yok etmek istiyor. Ona meydan okuyacak pek kimse kalmadı. Ordu siyaset sahnesinden tümüyle çekildi. Onunla mücadele edebilecek güçlü bir siyasi parti de yok. Gezi protestoları da bir değişikliğe neden olacak boyutta olmadı. Düzeltici güç olarak Hizmet hareketinden başka güç kalmadı. Hizmet onun için bir tehdit. Hizmet, dindar Müslümanlardan oluşan bir hareket olarak, AB sürecinde ısrar ederek ve daha fazla reform diyerek, Erdoğan'ın otoriterliğine muhalefet etti ve ediyor, Erdoğan herşeyi kendisi için isterken. Yanında olmayan ya da karşısında olan herkesin fiziksel olarak olmasa da politik olarak yok olması gerektiğini düşünüyor.
PKK sizce Erdoğan'dan ne istiyor?
PKK bağımsız bir devlet talebinden kendisini uzaklaştırdı. PKK kanlı tarihten çok şey öğrendi ve şu anki iddiası Güney Doğu'da bir otonomi. Ne kadar otonomi istediği ucu açık bir soru. Avrupa'da heryerde özerk yönetimlere doğru bir gidiş söz konusu, Türkiye ise hala çok merkeziyetçi bir devlet. Otonomi kanımca daha çok Irak'taki Kürtlerin sahip olacağı bir şey olacak. Bence bu Türkiye'de olmayacak. Çünkü Irak'ta çok büyük bir gerginlik var ve neredeyse parçalanacak, dolayısıyla, Kürtlerin güvenliği için otonomi meşruiyet kazanacak. Türkiye'de ise bütün eksikliklerine rağmen hala fonksiyonel bir devlet var.
O halde Erdoğan'ın Kürtlere istediklerini vermeyeceğini mi düşünüyorsunuz?
Erdoğan Kürt sorununu çözen Türk siyasetçi olarak tarihe geçmek istedi. Bu kredi onun. Çözüm konusunda da samimiydi. Diğer taraftan onlarla bir pazarlık sürecini de yürütüyor. Siyasi bir hesap yapıyor ve seçimlerde maksimum oyu almayı hedefliyor. Dolayısıyla çözüm süreciyle Milliyetçi oylardan kaybedeceğinden fazlasını Kürtlerden almayı hesaplıyor.
O halde bir Kürt devletini olası görmüyorsunuz.
Hayır. Sanmıyorum. IŞİD buradaki tüm siyasi ortamı tepetaklak etti. IŞİD var olmaya devam ettikçe bir Kürt devletini olası görmüyorum. Eğer olabilseydi, tüm Orta Doğu'da geniş kapsamlı yeni devlet inşa süreçleri bağlamında olurdu. Eğer günün birinde günümüzdeki devletler yıkılır ve çürüme sonuçlanırsa o zaman söz konusu olabilir. Buna ek olarak Kürtler arasında çatışan iki görüş hakim. PKK devletlerin içinde dahili Hükümetler olarak otonomi üzerinde dururken, Irak Kürtleri, şartlar elverdiğinde bir Kürt devleti kurmak istiyor. Şu an bu şartları görmüyorum.
Rainer Hermann, 1956 yılında doğdu. Ortadoğu konusunda doktorası olan Hermann, 1989 yılında gazeteciliğe başladı. 1996 yılından itibaren Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi adına çoğunlukla İstanbul ve Ortadoğu'da muhabirlik yapan Hermann, 2012 yılından bu yana edötör olarak görev yapıyor. Hermann'ın Türkiye ve Arap Dünyası ile ilgili yayınlanmış 5 kitabı bulunuyor.
(CİHAN)