Zerkavi’siz Irak sahiden dikensiz gül bahçesi mi?
Zerkavi’nin öldürülmesi, bir
operasyonel başarı olarak görülse bile, siyasal bir başarı olarak adlandırılamaz. Ne Zerkavi’lerin tek tek öldürülmesiyle
terörizm sonlanır, ne sadece askerî önlemlerle... Sorunların kökeninde yer alan unsurlara eğilinmedikçe, terörizmle mücadele, bazı
ülkelerin ve onların liderlerinin vitrin “başarı”sı olmaktan öteye geçmez...
El-Kaide’nin Irak lideri olarak tanınan Ebu Musab El Zerkavi ve yedi
yardımcısının öldürüldüğünü, dünya Irak Başbakanı Nuri El
Maliki’nin açıklamalarından öğrendi. ABD ile Irak yönetiminin ortak bir askeri başarısı olarak sunulmuş olsa da, esas olarak
Amerikan hava saldırısının etkili olduğu anlaşıldı ve dünya, yine bir tek insanı öldürmek için hava saldırısı yapılabileceğini gördü. Ayrıca, Zerkavi’nin
Ürdün kökenli olması hasebiyle olsa gerek, öldürme operasyonunda Ürdün’ün de desteği olduğu bildirildi.
Başına 25 milyon dolar
ödül konan, geçtiğimiz yıl da yaralandığı ileri sürülmüş olan Zerkavi’nin ölümü, ABD tarafından Irak’taki “başarı kriterleri”nden biri haline getirilmişti. Bu durum, o kadar vurgulanmıştı ki, Bir devlet bir adamı arar mı? sorusunun sorulması bile unutulmuştu. Söz konusu durumun ne türden bir başarı anlamına geldiğini henüz kestirme imkanı bulunmasa da, petrol fiyatlarının 70 doların altına düşmesini sağlayacak bir durum yarattığı ortada.
Irak’taki
bombalı saldırı ve terör
eylemlerini düzenleyen Tevhid ve
Cihad örgütünün lideri olarak adını ilk kez duyuran Zerkavi, Irak’taki direnişin boyutlarının uluslararası bir nitelik kazandığının göstergesi olacak biçimde 2004 yılında örgütü, El-Kaide ile birleştirmiş ve esas olarak da o tarihten sonra “aranan adam” haline gelmişti. 2001 yılında Afganistan’daki
Taliban Rejimi’nin yıkılması sonrasında
Kuzey Irak’ta örgütlenme sürecini başlatan Zerkavi, Ensar El-
İslam ile bağlantılar kurmuş, daha sonra ise Mezopotamya’da faaliyet gösterme amacındaki kuruluşun faaliyet alanını genişletmişti.
Mayıs 2004’te Amerikalı
rehine Nicholas Berg’in öldürülmesine ilişkin video görüntüleriyle mücadelelerinin şiddet ağırlığı sergilendiği gibi birçok farklı ülke vatandaşının kaçırılması olaylarında da kimliğini gizlememiş ve bu yolla Irak’taki “tüm Batılılar” ile savaş sürdürüleceği ortaya konmuştu.
Zerkavi’ye yüklenen anlam abartılı
Irak’taki seçimlere karşı çıkan, Irak hükümetini Amerikalılarla
işbirliği yapmakla suçlayan Zerkavi, özellikle Şii
bölgesindeki terör eylemlerinin de sorumlusu olarak görüldü. Amerikan,
Alman ve İtalyan istihbarat kaynaklarına göre Zerkavi’yi önemli hale getiren, kurmuş olduğu bağlar ve ağlar olarak açıklanmakta. Suriye’nin ve İran’ın
lojistik, Suudi Arabistan’ın da mali
destek vermiş olmaları, söz konusu bağlar bakımından öne çıkmıştı.
İngiltere,
Fransa,
Rusya ve İspanya’daki ağlar da, 5
Şubat 2003’te
Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi’nin gündemine dönemin ABD dışişleri bakanı
Colin Powell tarafından getirilmişti. Dolayısıyla Zerkavi, belki de hak ettiğinden çok daha fazla önemsenmişti.
Terör örgütlerinin faaliyetlerinin, hiçbir zaman yerel ya da ulusal nitelikler taşımadığı bilinir. Mücadelenin amacı, ETA ya da IRA gibi dar bir alanı ve halkı kapsasa bile, mutlaka araçların kullanımı uluslararası ilişkileri gerektirir. Söz konusu türden eylemler, yasadışı mücadele biçimi olduklarından, kullanılan araçların ve teröre başvuranların da yasal çerçeve içinde hareket etmeleri o kadar beklenemez. Bu haliyle
terör örgütleri, her türlü uluslararası yasadışı iş yapan kişi ve kuruluşlarla birlikte çalışır. Bununla birlikte, devletlerin de bu türden kuruluşları kullandıkları açıktır. Dolayısıyla çoğu zaman terör örgütleri, bir yandan yasadışı boyutlarıyla, öte yandan yasal bağlantıları nedeniyle bertarafı zor örgütlenmeler haline gelirler.
Terör örgütleri ile mücadele bakımından bir diğer sorun,
teröristin tanımlanmasıyla ilgilidir. Terör eyleminin tanımlandığı varsayımından hareketle, eylemi gerçekleştiren mi teröristtir yoksa azmettiren, yardım eden vs. de terörist kapsamına dahil edilir mi? Bu sorunun akademik bir yanıtı bulunmadığı gibi, hukuksal olarak da farklı ülkelerde farklı mevzuat uygulandığından uluslararası tek bir norm bulunduğu söylenemez. Hukuksal bakımdan farklı uygulamaların ve tanımlamaların bulunması ise ortak davranışları hukuksal zeminden çok siyasal zemine taşır. Hatta, bu öyle bir hal alır ki, değil terör örgütleri, teröristler bil
e devletlerin farklı siyasal pozisyonlar almasında rol oynar. Bir devletin “aranan adam” olarak ilan ettiği kişiyi, aynı biçimde ya da oranda aramayan, diğer bir ifadeyle o kadar da aranan adam saymayan devletlerin de terörist sayılmaları durumu ortaya çıkar. Diğer bir ifadeyle “terör” bir anlamda ülkeler arasındaki ittifakların belirginleşmesinin temeline yerleşir. Benim teröristimi terörist sayan dost, diğerleri düşman haline gelir.
Terörizmle mücadelenin siyasal çıkmazları bakımından bir diğer sorun ise, birilerinin terörist dediğine diğer birilerinin “ulusal kahraman”, “lider”, “mücahit” ya da “kahraman” demeleriyle ilgilidir. Terör, her ne kadar teknolojik desteğe ihtiyaç duyan bir eylem olsa da, esas olarak insan unsurundan hareket eder. İnsan unsuru, iki bakımdan çok önemli görülür. Birincisi, mücadelenin siyasal amacı, bir grup insanın ya da halkın farklı biçimlerde var olması ülküsüne dayanır. Diğer bir ifadeyle her terör eyleminin bir siyasal amacı ve bu amacı besleyen ideolojik bir teması bulunur. Söz konusu temalara destek sağlanması ise bu yola başvuranların
inanç yoğunluğu ile doğru orantılıdır. Mücadelenin meşruiyetine o kadar inanılır ki, bunun için ölümün göze alınmaması mümkün değildir; çünkü mesele bugünün değil yarınların meselesi olarak algılanır, canlar gelecek nesiller için ya da sanılınmış olan ideali gerçekleştirmek için feda edilir.
Terörün kökenine tam olarak inilmedikçe...
Söz konusu durumların yarattığı sonuçlardan biri, terörist olarak adlandırılan kişilerin, idealini paylaştığı kişiler tarafından kollanmasının kaçınılmaz olmasıdır. Bir diğer sonuç, mücadelenin bir kişi ile değil bir “kesim” ile ifade bulmasıyla ilgilidir. Bu durumda örgütün lideri kavramı, her zaman ve koşulda tanımlanamaz. Bir bölge, bir konjonktür ya da bir operasyon bakımından örgüte liderlik yapan kişinin, diğer bir durumda da liderlik yapacağının bir garantisi yoktur. Üstelik de, “yeni terörizm” olarak adlandırılan ve 11
Eylül sonrasındaki olayları içeren terörizm, klasik terörizmden tam da liderlik ve organizasyon şeması bakımından farklılaşmaktadır. Lider, o kadar da liderlik etmemektedir ve örgütlenme, düzenli bir örgüt yapısı göstermez. Bu durumda, bir terör örgütünün liderinin bertaraf edilmesi, bir başka liderin bayrağı eline almayacağı anlamına gelmez. Üstelik de bu durum, doğası gereği yüksek bir olasılıktır. Her bayrağı eline geçirenin öldürülmesi ise, devletlerin tek tek insan avına çıkması anlamına gelir ki, bu yöntemle o kadar da verimli bir sonuç alınması muhtemel değildir.
Terörizmle mücadelenin, eylemlerin meşru
savunma olduğuna inanan ve bu eylemlere de liderlik yapanı kahraman olarak algılayanlar bakımından da çelişkili sonuçları olmaktadır. Liderin bertaraf edilmesi yoluyla örgütün felce uğratılacağı, çoğu kez bir varsayım olmuştur. Örgüt liderine ve davasına inananlar bakımından bu kişilerin öldürülmesi, öldürene yönelik düşmanlık duygusunu artırdığı gibi, davanın haklılığını da pekiştirir bir durum sergilemektedir.
Sonuç olarak Zerkavi’nin öldürülmesi, bir operasyonel başarı olarak görülse bile, siyasal bir başarı olarak adlandırılamaz.
Şiddetin şiddeti doğurduğu gerçeği bir yana, Zerkavi, Iraklıların bir kısmı bakımından ülkeyi işgal altından
kurtarma faaliyetini, onlarla işbirliği yapmadan düzenleyen bir lider olarak algılandığından, onların gözünde “şehit”lik mertebesine ulaşmış biri. Ölmesinin beklenmediği, bunun taraftarları bakımından şaşırtıcı olduğu ve dolayısıyla örgütün lağvedilmesinin de başlangıcı olabileceğini ileri sürmek anlamlı değil... Zerkavi’nin öldürülmesi, kendisi, yandaşları ve hatta akrabaları tarafından beklenmekteydi ve hatta böyle sonlanan bir hayat da makbul olarak kabul edildiğinden
tercih edilmekteydi.
Ne Zerkavi’lerin tek tek öldürülmesiyle terörizm sonlanır, ne sadece askerî önlemlerle, hava saldırılarıyla vs.. Sorunların kökeninde yer alan unsurlara eğilinmedikçe, terörizmle mücadele, Zerkavi’yi öldürmeyi başarı sayma örneğinde olduğu gibi, bazı ülkelerin ve onların liderlerinin vitrin “başarı”sı olmaktan ve belki kendi kamuoylarını etkilemeye yönelik bir hamleden öteye gidemez.
PROF. DR. BERİL DEDEOĞLU / GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ