Hasan Toprak /YORUM
ALLAH ZALİMİ SEVMEZ
(Âl-i İmran Suresi, 3:138-3:142)
Uhud’la alakalı ayetlerde müminlere “gevşemeyin, üzülmeyin, eğer hakikaten inanıyorsanız muhakkak üstün olan sizsiniz” tesellisini veren Kur'an, günlerin ve devranların insanlar arasında dönüp durmasının iman edenleri ayırt etmek, onlardan şahitler edinmek ve onları arındırmak için olduğunu ifade buyurmaktadır. Müminlerin yaşadığı acılar ve aldıkları yaralar zalimlerin Allah katında makbul ve haklı olduğu anlamına gelmemektedir. Ayetlerde (3:140-141) geçen ”Allah zalimleri sevmez. Bir de (bu hadiseler) Allah (iman edenleri) arındırsın diyedir” (Vallahü lâ yühibbü’z-zâlimine veli yümahhısallâhü) ifadesinin ebced değeri 1435 olup miladi 2014 tarihine bakmaktadır. Bu tarihlerde iman ve Kuran hizmetlerinin bir saldırıya ve zulme uğrayacağı, yara alacağı; ve bu hadiselerin müminleri sınamak, arındırmak ve kurtarmak hikmetine bağlı cereyan edeceğine bir işaret olabilir. Doğrusunu ancak Allah bilir.
Azap Rüzgarı
(Ahkâf Suresi, 46:21-46:26)
Ahkaf’ta yaşayan Ad kavmi peygamberi Hz. Hud’u kabul etmedi, “vaad edip durduğun azabı haydi getir” diyerek alaya aldılar. Ufukta gördükleri kara bulutu yağmura yorsalar da onun bir azap rüzgarı olduğunu fark etmeleri uzun sürmedi. Hadiseyi anlatan ayette (46:24) geçen ”bir bulut (şeklinde) gördüklerinde” (fe lemmâ raevhâ ârızan) ifadesinin ebced değeri (şeddesiz) tam 1435 olup miladi 2014 tarihine bakmaktadır. Aynı ayette mezkur “bize yağmur yağdıracak (buluttur dediler).. hayır o, kendisi için acele ettiğiniz şeydir” (Mümtırunâ. Bel hüve mesta’celtüm bihî) ifadesi de yine 1435 tarihine tekabül etmektedir. Böyle bir tek ayette aynı tarihe iki farklı işaret çıkması çok nadir olur. Rivayetlere göre Kuran’ın ”.. bir rüzgar, onda acı bir azab vardır” şeklinde tavsif ettiği bu kasırga, Hz. Hud’a inanmayanları bir araya toplayıp helak ettiği halde, inananlara tatlı bir meltem gibi esiyordu. Doğrusunu ancak Allah bilir. Allah milletimizi semavi ve arzi bütün musibetlerden korusun.
Allah Sözünden Dönmez
(Ra’d Suresi, 13:31)
Kur’an-ı Kerim’in muazzam bir mucize olduğunu inkar edenlerin kınandığı bu ayet-i kerimede, kendi kazandıklarının neticesi olarak inanmayanların başlarına inip duracak balyoz ve tokmak gibi şiddetli musibetlerin (karia) eksik olmayacağı, ve yurtlarının yakınına, komşu ülkelere inerek sürekli korkuya sebep olacak bomba ve gülle gibi felaketler haber veriliyor. Bu vaziyetin ilahi vaad gelinceye kadar devam edeceğini açıklayan ayette (13:31) geçen ”(nihayet) Allah’ın vaadi gelecek. Muhakkak ki, Allah (vaad ettiği zamanı) şaşırmaz, (verdiği sözden) caymaz (Ye’tiye va’dullâhı innallahe lâ yuhlifu’l-mîad) ifadesinin ebcedi tam 1435 olup miladi 2014 tarihine denk gelmektedir. İlahi vaadin ne olduğu ile alakalı tefsirlerde değişik haberler nakledilse de, bu tarihlerde müminler için büyük bir fetih, veya bir ahir zaman alametinin zuhuruna bir işaret olabilir. Doğrusunu ancak Allah bilir.
İstikamet Kahramanları
(Ahkâf Suresi, 46:12-46:14)
İhsan ehlinin (iyilikte bulunan, ve görüyor gibi Allah’a kulluk yapanların) evsafını anlatan bir ayeti kerimede onların Rabbimiz Allah’tır deyip sonra doğru bir istikamet tutturanlar olduğu açıklanıyor. Hz. Ömer’in teşbihi içerisinde bunlar tilki kurnazlıklarına tevessül etmeden dini dosdoğru yaşamaya gayret ederler. Ayet-i kerimede (46:14) geçen “İşte onlar cennet halkıdır, (yaptıklarına karşılık olmak üzere) içinde ebedi olarak kalacaklardır” (Ülâke ashabü’l-Cenneti hâlidîne fîhâ) ifadesinin ebcedi tam 1435 olup miladî 2014 tarihine denk gelmektedir. Bu tarihlerde kuvvetli imanları ve şaşmaz istikametleri ile dini yaşamaya ve temsile gayret edecek cennet ehli nurani bir topluluğun varlığına işaret olabilir. Doğrusunu ancak Allah bilir. Bu iman ve istikamet kahramanı muhsinleri metheden Kur’an ayrıca, onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklar diye müjde vermektedir. Fakat istikamet en çetin bir iştir, Allah istikametten ayırmasın.
Havarî Sadakati
(Âl-i İmran Suresi, 3:52)
Hz. Mesih, davetini kabul etmeyenlerin inkarlarını ve hayatına kastetmeye kadar varacak kötü niyetlerini hissedince ”özü Allah’a bağlı, ve yardımını Allah’a bağlayarak, ve Allah rızasından başka bir şey düşünmeyerek bana destek olacak yardımcılarım, yaranım, dostlarım kimlerdir?” diye sordu. Güzide ashabı havariler bir ağızdan bu daveti kabul ettiklerini ilan ve imanlarını ikrar ettiler. Hadiseyi nakleden ayet-i kerimede geçen ”Havariler dediler: Allah yolunda yardımcılar biziz. Allah’a iman ettik. Şahit ol (ki biz muhakkak müslümanlarız) ” (Kâle’l-Havariyyûne nahnü ensarullah âmennâ billahi ve’şhed bi ennâ müslimûn ) ifadesinin ebcedi (şeddesiz) tam 1435 olup miladi 2014 tarihine denk gelmektedir. Bu tarihlerde nurani bir topluluğun iman ve Kur’an hizmetlerine karşı yapılacak dahili bir saldırı karşısında, bir havari safvet ve sadakati içerisinde hizmetlere omuz vermesine işaret olabilir. Doğrusunu ancak Allah bilir.
Bir Orada Bir Burada
(Nisâ Suresi, 4:137-4:143)
Münafıkların ahvalini anlatan bu bölümde Kur’an-ı Kerim, onların kendilerince Allah’a hile yapmaya kalkıştıkları, ortamı gözetleyerek hangi tarafı güçlü görürlerse oradan göründükleri, müzebzeb (bocalama) tavırları ve bir orada bir burada olma hallerine dikkat çekmektedir. Ayet-i kerimede (4:141) geçen “Size Allah’tan bir fetih (zafer) nasip olursa sizinle birlikte değil miydik derler” (fe in kâne leküm fethün minallahi kâlû elem neküm maaküm.) cümlesinin ebcedi (şeddesiz) tam 1435 olup miladi 2014 tarihine denk gelmektedir. Bu tarihlerde mutad gözetleme tavrı içinde bulunacak münafıkların, müminlere inayet-i ilahi tarafından ihsan edilecek bir fetih ve zafer sonrasında beraberlik iddiasında bulunacaklarına bir işaret olabilir. Doğrusunu ancak Allah bilir. Dünyada zahire göre karar verilse dahi münafıklar hakkındaki asıl hükmün Allah tarafından hesap gününde verileceğini ifade buyuran ayet-i kerime, fezlekesinde “Allah, müminlerin aleyhine kafirlere kesinlikle yol vermez.” müjdesiyle inanan gönüllere inşirah salmakta, ümitlere fer vermektedir.
Minnet Kimin Hakkı
(Hucürât Suresi, 49:17)
İman henüz kalplerinde oturaklaşmamış anlayışı kıt bedevi bir topluluk Rasulullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) gelip Araplar seninle savaştılar ama biz savaşmadık diyerek, sefer çağrısına iştirak etmedikleri halde, Müslüman olmalarını başa kakmaya kalktılar. Bunun üzerine inen ayet-i kerimede geçen “Müslüman oldukları için sana minnet ediyorlar. De ki: Müslüman olmanızı bana minnet etmeyin” (Yemünnûne aleyke en eslemû kul lâ temünnû aleyye İslâmeküm) cümlesinin ebcedi (şeddesiz) tam 1435 olup miladi 2014 tarihine karşılık gelmektedir. Aynı âyetin devamı olan (Allahü yemünnü aleyküm en hedâküm lil imânı in küntüm sâdıkîn) “(Bilakis) sizi imana mu vaffak etti diye Allah size minnet eder. Eğer siz doğru sözlü kimseler iseniz” cümlesi de fevkalade istisnai bir şekilde yine 1435 ebcedini vermektedir. Bu tarihlerde, aslında kendi dünya ve ahiretleri adına büyük saadet ve menfaat buldukları iman ve Kur’an hizmetlerine şükranlarını ifade edecek yerde minnet etmeye kalkacak anlayışı az kimseler bulunacağına bir işaret olabilir. Doğrusunu ancak Allah bilir.
Büyük Gerçek
(Hâkkah Suresi, 69:1-69:3)
Tefsirlerin çoğuna göre “hâkkah” kelimesi hususi anlamda kıyamet demek olsa da değişik tevcihlere bağlı farklı manalar da verilmiştir. Elmalılı tefsirinde yer alan oniki açıklamadan bazıları şöyledir: geleceği hiç kuşkusuz sabit olan saat; eşyanın hakikatini doğrusu ve yanlışıyla açıp ortaya çıkaracak saat; şaşmaksızın inen ve yapacağını yalansız yapan musibet; (davetçisine asi olan) bir toplum üzerine meydana gelmesi hak olan vakit; ve dini hususunda Allah’la batıl yoldan yarışa kalkanları haklamak.. Bu ismi taşıyan surenin başından iki ayet olan (69:2-3) “Hâkkah nedir? Sana Hâkkah’nin ne olduğunu nedir bildiren? ” (Me’l-hâkkatü ve mâ edrâke me’l-hâkkatü?) ifadesinin ebcedi 1435 olup mîladî 2014 tarihine karşılık gelmektedir. Bu tarihlerde iman ve Ku’ran hizmetleri ile haksız bir şekilde mücadeleye girişenlerin inayet-i ilahi ile haklanacağına, doğru ve yanlışın ortaya çıkacağına, bir büyük hakikatin zuhuruna, veya o hakikatin mahiyetini idrakine vesile olacak bir ahir zaman alametinin ortaya çıkmasına bir işaret olabilir. Doğrusunu ancak Allah bilir.
Hanif Dini İslam
(Hanif Suresi, 10:104)
Allah Rasulu’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) mesajını kabule yanaşmayanlar türlü yakıştırmalarda bulunuyor, çeşitli isim ve nisbetler uydurarak aleyhinde konuşuyorlardı. Bunlara cevaben bir ayette geçen “De ki ey insanlar eğer dinimde bir şüpheniz varsa “(Kul yâ eyyühe’n-nâsü in künküm fî şekkin min dînî) ifadesinin ebcedi 1435 olup miladi 2014 tarihine karşılık gelmektedir. Bu tarihlerde samimiyet ve ihlasla yapılan iman ve Ku’ran hizmetlerinin yol ve hedefleriyle alakalı çeşitli yakıştırmalarda bulunulacağı, menfi propagandalarla insanlar arasında şüpheler uyarmaya çalışılacağına bir işaret olabilir. Doğrusunu ancak Allah bilir. Ayetin devamında dinin ana esasları tekrar hülasa edilerek, Efendimiz’in getirdiği mesajin Allah’tan başkasına ibadet etmeme, yüzünü tevhid dininden ayırmama, şirkin gizlisinden açığından, kücüğünden büyüğünden kaçınma, her türlü zarar ve menfaatin, başarı ve başarısızlığın yegane güç kaynağı Allah’tan olduğuna inanma gibi akide ve amele ait temel esaslara temas edilmiştir. Sure, Allah’ın hükmü gelinceye kadar sabır tavsiyesiyle nihayete ermektedir.
Yakında Bileceksiniz
(En’am Suresi, 6:65-6:66)
Ehl-i kıblenin birbirine düşeceği bazı fitne ve kargaşaları anlatan bir ayette Allah’ın bir takdiri olarak müminlerin üstlerinden (idarecilerin zulmü), altlarından (avam halktan gelen sıkıntılar gibi) musibetlerle imtihan edilmesi, parçalara bölünmüş ve kutuplaştırılmış mezhep, fırka ve parti gibi çeşitli toplulukların hıncının ve şiddetinin birbirine tattırılması anlatılmakta, muhatap ders almaya davet edilmektedir. Sonraki ayette (6:66) geçen “O’nu (hak olan o uyarı mesajını ve o davetçiyi kavmi) yalanladı” (Ve kezzebe bihî) (ifadesinin ebcedi (şedde sayılarak) 1435 olup miladi 2014 tarihine karşılık gelmektedir. Bu tarihlerde toplumsal barışı temin etme ve iftirak hastalığını ortadan kaldırmaya kendini adamış hizmetlerin, bazı kesimlerin hakaretine uğrayacağı ve yalanlanacağına bir işaret olabilir. Doğrusunu ancak Allah bilir. Ayetin devamında Hz. Peygamber (sav) şahsında davetçinin vazifesi ancak tebliğ olduğuna işaret edilerek ”Ben sizin üzerinizde bir vekil, bir muhafız değilim. Her haber için kararlaştırılmış bir zaman vardır. Siz de onu yakında bileceksiniz. Böyle de!” denilmektedir.
Sayılı Nefesler
(Ahzab Suresi, 33:9-33:25)
Hendek muharebesi sırasında yaşanan çetin imtihanların anlatıldığı bir ayette münafıkların inananlara destek olmada çok cimri ve kıskanç davrandıkları, tehlike ve korku anında ölüm sekeratı bürümüş gibi dönmüş gözlerlerle baktıkları, fakat tehlike geçince mala karşı tamah ve düşkünlüklerinden ötürü keskin dillerle müminleri incitip yaraladıkları anlatılmaktadır. Amelleri boşa çıktığı haber verilen bu talihsizlerin durumunu açıklayan ayette (33:19) geçen “üzerine (ölüm baygınlığı) düşüyor, sarıyor” (yuğşâ aleyhi) ifadesinin ebcedi 1435 olup miladi 2014 tarihine karşılık gelmektedir. Doğrusunu ancak Allah bilir. Nefesler sayılı, her canlı hayata veda edecek. Ölümün teftiş kolları olan hastalık ve illetler bünyeyi sararken hala neyin mücadelesi veriliyor?
Hasan Toprak