Safvet Senih - Samanyoluhaber.com
Efendimiz Muhammed Aleyhisselamın açık ifadesi ile, bu ümmetin firavunu, Ebu Cehildir. (Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 1/403)
Peki, Ebu Cehil kimdir?
Ebu Cehil, gözünü Mekke krallığına dikmiş, HIRS KÜPÜ birisidir; zayıf yapılı, asık suratlı, acı dilli ve şer bakışlı bir adamdır.
Zengindir; ancak çalıp çırpmayı da “meziyet” olarak görmekte ve bunu çok iyi BECERMEKTE’dir.
Ailesinden gelen bir itibarı vardır; ancak yalan, rüşvet, zorbalık, ihanet ve zulümden de geri durmaz.
Kararlı adımlarla hedefine doğru ilerlerken, önüne çıkması muhtemel “farklı ses”e hiç tahammülü yoktur.
İnsanları zaaflarıyla yakından takip eder; kimi hangi “bilgi” ve “belge” ile hizaya getireceğini çok iyi bilir. Denebilir ki Ebu Cehil nezdinde, âdeta herkesin bir dosyası vardır; şartların “olgunlaşmasını” bekler ve “tam vakti” dediği demlerde onlardan dilediğini devreye sokarak muhataplarını “hizaya” sokar veya “işini” bitiriverir.
Onun için savaşın “sıcağı” da “soğuğu” da meşrudur; gıdasını, “kara propaganda” dan alır ve sürekli “provakasyon”larla beslenir.
Kendi meselesini memleket meselesi haline getirmede üstüne yoktur; bunun için “iletişim” kanallarını çok aktif kullanır. “Düşman” ilan ettiğinin elinden tutmak mümkün olmadığı gibi dost olarak öne sürmek istediğini de hep “kral” görmek ister.
Şantajın her türlüsünden, yüz kızartıcı suç isnad etmeye, dost unsurları kullanarak devreye koyarak kamuoyu meydana getirmeye kadar yapmayacağı melânet yoktur. Elle tutulur bir suç bulamadığı zaman “suçlu” üretmede eline kimse su dökemez.
Onun için SIZMA ve BÖLME çocuk oyuncağıdır; güven kazanıncaya kadar dişini sıkıp sabreder ve vakti gelince, işaret bekleyen adamlarına seslenmesi yeterlidir.
PİYONLARI vardır; çoğu zaman bunlar, sahip çıkması gereken iyi çocuklarıdır. Ancak oyun bitince kimsenin gözünün yaşına bakmaz, şahı da piyonu da aynı kaba koyup, defterini dürüverir!.
Başı sıkıştığında rutin dışına çıkmak kadar doğal bir şey yoktur; işini temiz yapanı sever; onun için arkada bırakılan iz, en büyük sıkıntıdır. Bazı durumlarda ise özellikle iz bırakır ve böylelikle hedef saptırmak ister.
Provokasyonda üstüne yoktur; mutlaka kurgulayacağı bir meczup, yönlendireceği bir aslanı vardır. Zaten gıdasını, bu türlü eylemlerden alır ve böylelikle yandaşlarını da canlı ve zinde tutmaya çalışır. Açıkçası o, tek başına FABRİKATÖR gibidir.
Ona göre hedef meşru ise yöntemin legal veya illegal olması hiç önemli değildir; önemli olan, kimin hangi kriterlere göre düşman ilan edileceğidir.
Her gününü ayrı bir bitirme planıyla noktalar ve sabahına da yeni stratejik bir hamle ile uyanır.
Ebu Cehil’in dünyasında MUHTIRA, periyodik bir nefes almadır; ancak bazen onu bu da kesmez ve hayallerini darbelerin tozlu zeminleriyle süsler.
İnce hesapları vardır; gücünü arşivlerden alır. Yarınlara doğru yürürken yanına kimleri alacağını, kimleri de saf dışı bırakacağını kaydettiği ANDIÇLARI, onun için cansuyu mesabesindedir.
Velhasıl Ebu Cehil, bilindik Ebu Cehil’dir; küfür adına profesyonel bir TAKIYYE kahramanıdır.
Firavun gibi o da artık sembol bir isimdir; Arif Nihat Asya’nın dediği gibi onun da ÇAĞLAR AŞAN TEMSİLCİLERİ, KITALAR DOLAŞAN MÜMESSİLLERİ vardır.
İşte, “Bizim Firavun” da, böyle bir Ebu Cehil portresi sunmaya matuf bir çalışma; onun ölçü, numara ve drop’unu ortaya koyup elbisesini tarif etme istikametinde bir adım.
Bazılarının, “Peki, bizim firavun kim?” dediğini duyar gibiyim. Unutmamak gerektir ki, “Bizim Firavun”, sadece Ebu Cehil’i anlatan bir kitap. Benzerlerinden farkı, onu tarihte kalmış bir kimlik olarak görme yerine bugün ve yarınlarda da kendini hissettirenlerin penceresinden okuyor olması. Diğer bir ifadeyle, kıtalar arası faaliyetlerinde Ebu Cehil’i yakalayıp günümüz insanına tanıtma hamlesi.
Zaten onu okurken maksat, sözü edilen elbisenin kime yakıştığından ziyade, Ebu Cehil’in duruş bakış ve görüntüsünün kimlerde tezahür ettiğine yoğunlaşmak değil mi?
Şu da bir gerçek ki, Ebu Cehil’i bütünüyle kuşatmak imkansız; elinin nerede dolaştığını, ayağının hangi kıtaya bastığını kestirmek oldukça güç… “Bizim Firavun”da anlatılanlar, onun şirretliklerinden sızan belli başlı damlalardan ibaret. Zira bugünün dünyasından bakarak Mekke’deki her taşı kaldırmaya gücümüz yetmiyor. Şu da bir gerçek ki, hangi taşı kaldırsak, altından bir Ebu Cehil çıkacağında şüphe yok!
Ne diyelim; bugünlerin tezgahına düşmemek için, dünkü Ebu Cehil’i bilmek ayrı bir önem arzediyor.
İşte size bir Ebu Cehil portresi…
İstifade ümidiyle…
Reşit Haylamaz Aralık 2009
Not: Bu yazı, Mart 2011’de basılan “Bizim Firavun” isimli Dr. Reşit Haylamaz’a ait kitaptan alınıp, belki bir şeyler anlatır diye aktarılmıştır…