Türkiye'nin geçmişte yatırımcıların gözde ülkelerinde biri olduğunu bildiren Economist, buna karşın durumun tersine döndüğünü, liranın değer kaybı yaşamakta olduğunu, S&P'nin Türkiye'nin kredi notunu giderek düşürdüğünü vurguladı.
Yayımlanan analizde cari açığın yüksekliği hatırlatılırken, Türkiye'de bankaların ve şirketlerin bu açığı kapatmak için büyük borçlanmalar yaptığı, bunların sıklıkla döviz cinsinden olduğu söylendi.
Yazıda düşen kredi noktalarının, bu borçların "tamamının ödenemeyeceğini gösterdiği" belirtildi.
'TÜRKİYE UZUN SÜREDİR KRİZDEN KAÇINMAYI BAŞARDI'
Economist'e göre Türkiye ekonomisinde yaşananları "ahlaki bir öykü olarak görmek" mümkün, buna göre Türkiye "2000'li yıllardaki makul politikaları sebebiyle ödüllendirildi, son yıllardaki pervasız borçlanması sebebiyle de derin bir resesyonla cezalandırılacak".
Ancak yazıda Türkiye'yle ilgili ilginç olanın bu öykü değil, "uzun süredir krizden kaçınmış olması" olduğu söyleniyor.
'EKONOMİDEKİ ZAYIFLIK SÜRDÜ'
Yazıya göre Türkiye ekonomisinin "yükselişini" sağlayan 2001 yılında eski bir Dünya Bankası yetkilisi olan Kemal Derviş'in Ekonomi Bakanı olması, IMF'den alınan borçlar, merkez bankasının daha özerk hale getirilmesi, kamu harcamalarındaki disiplin oldu.
Economist'e göre Tayyip Erdoğan 2003 yılında başbakan olduğunda bu politikaları sürdürmeye devam etti. Ancak "ekonomideki büyük zayıflık devam etti".
Yüksek enflasyon geçmişi olan pek çok ülke gibi Türkiye'de de tasarrufların düşük olduğunu vurgulayan Economist, bu sebeple ekonomik yükseliş dönemlerinin yabancı sermayeye bağımlı olduğunu aktarıyor.
'ERDOĞAN FAİZİN ENFLASYONA YOL AÇTIĞINI DÜŞÜNÜYOR'
Economist süreç boyunca Türkiye'nin dış borcunun arttığını, daha da kötüsü "2000'lerdeki ortodoks politikalardan" vazgeçildiğini bildiriyor.
Analize göre "neredeyse herkes Türkiye'deki yüksek enflasyonun faizlerin düşük olduğunun bir işareti olduğunu" düşünüyor. Ancak Erdoğan, yüksek faizin enflasyonun çözümü olduğu değil, sebebi olduğu kanısında.
Erdoğan'ın Merkez Bankası'nı da zorlayarak faiz artırımına izin vermediğinin altı çiziliyor.
'BUNLARIN HEPSİNDE KİBİR VAR'
Yazıya göre yaşananların hepsinin ardında kibir bulunuyor. Economist, "Erdoğan faizlerle ilgili teorisini öne sürerken, buna inanıyormuş gibi görünüyor" diyor.
Economist'e göre Erdoğan'ın tutumu dünyanın başka yerlerinde 1990'larda görülen "ekonomik popülizmin" bir parçası. Bu yaklaşımda bütçe açıklarının ya da enflasyonun ekonomik büyümeyi sınırlandıracağı yok sayılıyor.
Economist buna 1970'lerde ve 1980'lerde para basarak kamu harcamalarını artıran ve sonrasında enflasyonla yüzleşen Latin Amerika ülkelerini de örnek veriyor. Yazıda Türkiye'nin bu ülkelerle benzerliği sermaye girişine bağımlılığı üzerinden kuruluyor.
KREDİ GENİŞLEMESİNİ SÜRDÜRMEYİ SAĞLAYAN ÜÇ SEBEP...
On yıldır küresel olarak düşük enflasyon, kolay para ve tasarruf fazlasının kredi genişlemesinin sürmesini sağladığını belirten Economist, Türkiye ekonomisinin bu sayede bu kadar uzun süre krizden kaçındığını belirtiyor.
Ancak yabancı yatırımcılara dayanan ekonominin sonsuza kadar ayakta kalamayacağı, doların değer kazanması ve ABD'de Hazine tahvil getirisinin artmasıyla birlikte Türkiye'ye yabancı sermaye girişinin sona ereceği söyleniyor.
Economist, Türkiye'nin geçmişte benzer dar boğazlardan geçmeyi başardığını, ekonomisinin zayıflıkları iyi bilindiği için "artık kaygı verici görünmeyebileceğini" bildiriyor.
Analize göre Türkiye'de öğrenilen dersler "gelişen piyasalara kolayca uygulanamaz". Dünyada "cari açıkların genel olarak dengelenme eğilimi gösterdiğini, büyük kısmının yabancı borçlanmaya bağımlılığının daha az olduğunu, Türkiye'deki iki haneli enflasyonun tek haneli enflasyon norm haline geldiği için göze battığını" aktaran Economist, gelişen piyasalarda ortodoks yaklaşımların birkaç istisna dışında hakim olduğunu savunuyor.
Yazıya göre Türkiye'nin "ortodoks politikalardan" uzaklaşması yatırımcıları kaçırıyor.