Hz. Zeyneb, Allah Resûlü (s.a.s) ile Hz. Hatice’nin ilk kızıdır. Efendimiz kızı olduğu haberini alınca o günkü Arap erkeklerin aksine yüzünü asmayıp sevindi. Eşini tebrik edip kızını kucağına aldı. Öpüp koklayarak sevdi. Adını Zeyneb koydu. Doğumu ile evleri daha da şenlendi, mutlulukları bir kat daha arttı.
Hatice annemiz Hz. Zeyneb’i yedi gün emzirdi. Sonrasında, o günkü Arap âdetlerine uyarak kızının daha sağlıklı ve iyi büyümesi için uygun bir sütanne aramaya başladı. O bulununcaya kadar kızını Allah Resûlü’nün (s.a.s) halası Safiyye’nin cariyesi Selma Hanım’a verdi.
Sütanneye verildiği gün kızı için birçok özel ve güzel şeyler yapıldı. Önce akika kurbanı kesilip fakirlere ve dostlara ikram edildi. Sonra saçından bir tutam kesilerek ağırlığınca gümüş yoksullara dağıtıldı.
Hz. Zeynep’in doğumundan bir yıl sonra Kâsım vefat etti. Onun vefatı annesini ve Efendimizi çok üzdü. Akrabaları, eş ve dostları acılarını paylaşarak onları teselli etti. Kâsım vefat edince Hz. Zeyneb tek kaldı. İki yıl sonra Rukiyye adını verdikleri bir kız kardeşi oldu. Bir yıl sonra Ümmü Külsûm, ondan bir yıl sonra ise Fâtıma dünyaya geldi.
Diğer kardeşlerinin doğumu ile evde dört kız kardeş oldular. Zeyneb hepsine ablalık yaptı. Mutlu bir yuvada, huzur içinde büyüdüler.
Evlenmesi nasıl oldu?
Hz. Zeyneb’in dikkatini çektiği kişilerden başında Hz. Hatice’nin çok sevdiği kız kardeşi Hâle binti Huveylid geliyordu. Hâle, aklından geçenleri Mekke eşrafından olan oğlu Ebû’l- s b. Rebî’ye açınca onun da Zeyneb’i beğendiğini, hatta onunla evlenmek istediğini anladı.
Oğlunun duygularını öğrenen Hâle binti Huveylid, vakit kaybetmeden kız kardeşi ile görüştü. Uzun uzadıya konuştular. Hz. Hatice’nin kızının Ebû’l- s ile evlenmesine sıcak baktığını fark edince doğruca kendini heyecanla bekleyen oğlunun yanına gitti. Durumu anlatarak teyzesi ile birde kendisinin konuşmasını istedi.
Ebû’l- s, ticaret yapan, ahlaklı ve güvenilir bir gençti. Mekke’nin zengin eşrafındandı. Allah Resûlü (s.a.s) onu yakından tanıyordu. Hatta Peygamberimizin dostu ve arkadaşı denecek kadar samimiydiler. Yalnızca Ebû’l- s ile değil, onun bütün ailesi ile samimiydi. Zaman zaman annesi Hâle’nin evine gidip onu ziyaret ederdi.
Annesinin de teşviki ile bir gün düşüncelerini teyzesine açan Ebû’l- s, Zeyneb ile evlenmek istediğini bildirdi. Hz. Hatice, onun bu düşüncesine hemen “evet” demese de “hayır” da demedi. Düşünmek ve eşi ile konuşmak için zaman istedi. Ebû’l- s gittikten sonra Allah Resûlü’nün (s.a.s) fikrini almak için kendisiyle konuştu.
Efendimiz, kızlarının evlilik için biraz küçük olduğunu düşünse de yapılan teklifi uygun gördü. Eşinin rızasını aldıktan sonra kızı Zeyneb’e durumu anlatan Annemiz, Ebû’l- s’ın iyi bir insan ve evlilik için uygun bir eş olduğunu söyledi. Kızının evliliğe razı olduğunu fark edince, Ebû’l- s’a haber göndererek yanına çağırdı. Onunla konuşup evlenme teklifine “evet” dediklerini bildirdi.
Aldığı cevaba çok sevinen Ebû’l- s annesi ile görüşerek düğün hazırlıklarına başladı. Çok sevinçli olan Hz. Hatice, düğününün güzel olması için gereken bütün hazırlıkları yaptı. Nikâh kıyılınca gelen misafirlere deve kesen Ebû’l- s, onlara güzel bir düğün yemeği ikram etti. Hz. Hatice, düğün hediyesi olarak kızına bir gerdanlık taktı.
Hz. Zeyneb evlendikten sonra eşi ve çevresi ile çok güzel bir iletişim kurdu Bu sevgi dolu ilişkileri, hayatı boyunca aynı güzellikte devam etti.
Kızının mutluluğu ile mutlu olan Allah Resûlü (s.a.s) her fırsatta kızını ziyaret eder, onun ve eşinin hâl ve hatırlarını sorardı. Zaman zaman Hâle Hanım’ı da ziyaret eden Efendimiz, ona çeşitli ikramlarda bulunur, onu onurlandırmak için bazen evinde kaylûle uykusuna bile yatardı.
Eşi sık sık ticarî yolculuklara çıktığı için yalnız kalan Hz. Zeyneb, anne-babasının ziyaretlerine sıkça giderdi. Evlerinde kalır, sevinç ve tasalarını paylaşır, yardıma ihtiyaçları olduğunda elinden geldiğince destek olurdu.
Ne zaman ve nasıl Müslüman oldu?
Hz. Zeyneb baba ocağına bu gidiş gelişleri sırasında, Allah Resûlü’nün (s.a.s) peygamberlik sürecine, babasının yaşadıklarına yakından şahit oldu. Bu sayede vahyin gelişini ilk olarak öğrenen kişilerden olma şerefine nail oldu. Olanlara ilgisiz kalmadı. Ailesine destek olmak için büyük bir çaba gösterdi.
Babasının yaşadığı acılara şahit olan Hz. Zeyneb, zaman zaman endişeye kapılıp üzüldü. Babası ile ilgili endişelerini bir türlü üzerinden atamıyor, kimi zaman dayanamayıp endişesini dışa vuruyordu. Bunu fark eden Hz. Fâtıma henüz yedi yaşında bir çocuk olmasına rağmen bir gün ablasını:
- Bu ümmetin peygamberinin kızı olmak seni sevindirmiyor mu!? sözleri ile yaşının çok ötesinde bir feraset ve zekâ ile uyardı. Şaşıran Hz. Zeyneb:
- Elbette sevindirir ey Fâtıma! Bu hangi genç hanıma şeref kazandırmaz ki!? Hem bundan öte bir şeref mi var? Ancak benim endişem kendimle ilgili değil babamla ilgili. Dayımız Varaka b. Nevfel’in söylediklerini hatırlayınca endişeleniyorum. O anneme babamızın yalanlanacağını, işkenceye maruz kalacağını, memleketinden çıkarılacağını söylemiş. Bunlar aklıma gelince üzülüyorum, cevabını verdi.
Bu sözler Hz. Fatıma’yı da düşünceye sevk etti ama annelerinin Allah Resûlü’nü (s.a.s) teselli etmek için söylediklerini hatırlayınca ikisi de rahatladı.
Allah Resûlü (s.a.s), insanları İslam’a davetle görevlendirilince ona ilk olarak Hz. Hatice iman etti. Yalnızca iman etmekle kalmayıp, kızları ile konuşarak onları İslam’a davet etti. Annelerini dinleyen kızlar, hiç tereddüt etmeden Müslüman oldular. Zaten onlar vahyin geliş sürecini adım adım takip ediyor, neler olup bittiğine yakından şahit oluyorlardı.
Yuvası nasıl bozulmak istendi?
Allah Resûlü (s.a.s) insanları İslam’a davet etmeye başlayınca pek çok Mekkeli Müslüman oldu. İnsanların onu ciddiye aldığını gören müşrikler, sahabiler üzerinde büyük bir baskı kurmaya başladılar. Hz. Zeyneb yapılanları görüp duydukça uykuları kaçtı, çaresizlikten kıvranıp durdu.
Zalimler, Efendimizi rahatsız etmek için akıllarına gelen her tür maddî-manevî işkence aracını kullanıyorlardı. Hatta sırf Allah Resûlü’nü (s.a.s) üzmek için Rukiyye ve Ümmü Külsûm annelerimizin nişanlılarını kışkırtarak boşanmalarını bile sağlamışlardı.
Hz. Zeyneb, kardeşlerinin inançlarından dolayı nişanlarının atılmasına çok üzüldü. Ancak gözleri dönen müşrikler, inananları yıldırmak için hiçbir kötülükten sakınmıyordu. Bunun için kardeşlerinin boşanmasına ön ayak olanlar, şimdi onun eşinin yanına gitmişler:
- Muhammed’in kızını boşa! Seni Kureyşlilerden istediğin adamın kızıyla evlendirelim, diyorlardı.
Ancak, Ebû’l- s’ın ne Allah Resûlü’nü (s.a.s) üzmeye, ne de çok sevdiği eşinden ayrılmaya niyeti vardı. Bunun için müşriklerin yaptığı teklifi:
- Vallahi, bunu asla yapamam. Eşimden ayrılmam. Kureyşlilerden kimin kızı olursa olsun, onu eşimle değişmem, diyerek kesin bir dille reddetti.
Kureyşliler Ebû’l- s’ın çok kararlı olduğunu görünce, bir daha böyle bir teklif yapmadılar. Olayı duyan Hz. Zeyneb, Kureyşlilerin ellerini evliliğine kadar uzatmalarına, yuvasını dağıtmaya kalkışmalarına çok üzüldü. Eşinin cevabı onu sevindirse bile bundan sonra onlardan her türlü kötülüğün gelebileceğine inandı.
YARIN :
Annesinin vefatını nasıl karşıladı?
Zulümler karşısında nasıl dik durdu?