ALİ DEMİREL- SAMANYOLUHABER.COM
Soru: “Öteden beri gücü eline geçiren zalimler, hep hakkın karşısına dikilmişler; kendi plan ve projelerini hayata geçirmek için sürekli masumlara zulmetmişler. Sahabenin de benzeri bir süreçten geçtiğini biliyoruz. Peki, Allah Resûlü (s.a.s.) böylesi zor zamanlarda onları nasıl motive etmişti?” (Tarık Efe D.)
Efendimiz (s.a.s.) ile alakalı soru geldiğinde ilk önce www.peygamberyolu.com sitesine bakıyorum. Çünkü orada Allah Resulü ile alakalı hemen hemen her sorunun cevabını bulmak mümkün.
İlahiyatçı-Yazar Yücel Men Hoca’nın, “Sabırsızlık yok: Allah nurunu tamamlayacaktır!” başlığıyla kaleme aldığı yazı, adeta sorunuzun cevabı mahiyetinde.
Kaynaklarımıza baktığımızda Efendimiz’in musibetlerin sağanak halde yağdığı zor zamanlarda sebepler planında elinden gelen her türlü gayreti ortaya koyduğunu, müminleri geleceğe dair güzel günlerle müjdelediğini, onların moral ve motivasyonlarını yüksek tutmaya özen gösterdiğini görüyoruz.
Aslında bunların bilinmesi, aynı yolun yolcusu ve benzeri sıkıntılara muhatap olan asrın mağdur ve mazlumlarına, Allah ve Resûlü’nün vaatlerinin, gerçekliğine ve mutlaka gerçekleşeceğine olan iman ve îtimadını artırma noktasında faydalı olacaktır diye düşünüyoruz.
Şimdi Yücel Hoca’nın yazısından birkaç örnek verelim isterseniz:
Risâletin dördüncü yılının başlarında Allah Resûlü’nün insanları açıktan ve toplu bir şekilde İslam’a davet etmeye başlamasından işkillenen Mekkeliler, müslümanları, dinlerinden geri döndürmek için en ağır işkencelere başvurur ve hatta cana bile kıyarlar.
Bu işkence sürecinde Hz. Habbab (radıyallahu anh) ve bazı Müslümanlar, gelip yaşadıkları sıkıntıları arz eder ve kurtulma adına dua talebinde bulunurlar.
Onları dinleyen ve kendileri için sürekli dua eden Efendimiz, önce yolun daha önceki yolcularının yaşadıkları ağır imtihanlardan ve onların sağlam duruşundan bahseder.
Ardından da “Allah elbette bu davayı tamamlayacak ve bütün dinlerden üstün kılacaktır. Öyle ki, hayvanına binip San’a’dan Hadramevt’e kadar tek başına giden bir kimse, Allah’tan başkasından korkmayacak, koyunları için de kurt saldırmasından başka bir şeyden endişe duymayacaktır.” haber ve müjdesini verir ve acele etmemelerini tavsiye eder. (Buhârî, İkrâh 2)
Allah Resûlü’nün bu müjdeli haberi verdiği zemini, bir vesileyle Hz. Ebû Bekir, Hz. Ali’ye şöyle anlatır:
- Ya Ali, o günlerde sen daha çocuktun, biz ölümü göze almadan birine bir şey anlatmaya cesaret edemezdik. Dışarıya çıktığımız zaman bıçakların bizim için gayzla bilendiğini görürdük.
İçeriye girdiğimiz zaman dışarıya çıkmaktan, dışarıya çıktığımız zaman da içeriye girmekten bütün bütün ümidimiz kesilirdi. Fakat her şeye rağmen tehlikeleri göze alarak bir şey yapmaya teşebbüs ederdik. Zaten bunları göze almadan da hiçbir şey yapılamazdı. (İbn-i Arabî, Muhâdaratü’l-Ebrâr 2/179)
Allah Resulü’nün zor zamanlarda ashabını nasıl diri tuttuğuyla alakalı bir örnek daha verelim:
Varlık-yokluk mücadelesinin verileceği Hendek savaşı öncesi Ashâb-ı kirâm canla başla tayin ve tespit buyrulan yerleri kazarlarken karşılarına büyük bir kaya çıkar. Kazı aletlerini kırarlar ama kayayı parçalayamazlar.
Durumu gelip Efendimiz’e arz ederler. Bunun üzerine Hz. Selmân’ın balyozunu alan Allah Resûlü, kayanın bulunduğu yere gelir. “Bismillah” diyerek ilk darbeyi indirir. Kopan üçte birlik parçayla birlikte günlerdir kendisi gibi aç bir şekilde hendek kazan, taş kıran ve toprak taşıyan Müslümanlara bir haberi de vardır:
- Allahu Ekber! Bana Şam`ın anahtarları verildi! Vallahi! Ben şu anda Şam`ın kırmızı köşklerini görüyorum.
İkinci “Bismillah” ikinci darbe ve kopan parçayla verilen ikinci haber:
- Allahu Ekber! Bana Fars`ın anahtarları verildi! Vallahi! Şu anda ben, Kisrâ`nın Medâin şehrini ve onun beyaz köşklerini görüyorum.
Ardından üçüncü “Bismillah”, üçünce darbe ve tamamen parçalanan kayayla birlikte verilen son müjdeli haber:
- Allahu Ekber! Bana Yemen`in anahtarları verildi! Vallahi! Şu anda ben, San`a`nın kapılarını görüyorum. (Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned 30/625)
Diğer örnekleri aşağıda linke tıklayarak okuyabilirsiniz:
Netice itibariyle Allah Resulü’nün hayatına baktığımızda, Efendimiz’in yürüdüğü yolun doğruluğundan zerrece şüphe etmediğini, musibetlerin sağanak halde yağdığı demlerde bu zorlu günlerin geçip yerine güzel günlerin geleceğini anlatarak ashabını zinde tuttuğunu görüyoruz.
Nitekim o günlerde imkânsız gibi gözüken bütün bu haber ve müjdeler, O’nun vefatından sonra bir bir gerçekleşmiştir.
Bütün bunlar göstermektedir ki Allah vaadinde hulf etmez ve birileri söndürmek istese de O, nurunu tamamlayacaktır. Yeter ki mağdur ve mazlum müminler, iman, ümit, sabır ve kararlılıkla yollarına devam etsinler.
Bunu başardıklarında er ya da geç göreceklerdir ki neticeler, Allah’ın, samimi duygu düşüncelere, sâlih amellere, sabırlı ve sâdık kullara ihsan ettiği meyvelerden ibarettir.
Geçici acılar ise gelecekte ihsan edilecek güzel günlerin hazırlayıcısı ve habercisidir...