Bakan Çubukçu,
Milli Eğitim Bakanı olarak 6 aylık çalışma süresinde 25 bin öğretmen ataması yaptığını belirterek, 2010 yılında yaklaşık 40 bin
öğretmen alımı yapacaklarını da bildirdi.
Çubukçu,
sözleşmeli öğretmenlerin durumlarıyla ilgili olarak da, yaklaşık 70 bin
sözleşmeli öğretmen olduğunu ve sözleşmelilerin kadroya alınması konusunda
Maliye Bakanlığı ile çalışmalarının sürdüğünü dile getirerek, “
Maliye Bakanlığı ile görüşmelerin olumlu olacağını düşünüyorum” dedi.
Kanal 24'te yayımlanan ''Moderatör'' programına konuk olan Çubukçu, YÖK'ün üniversiteye girişte
katsayı farkını kaldırması ve Danıştay'ın durdurma kararı, sözleşmeli
öğretmenlik, Ruhban okulunun açılması başta olmak üzere bir çok konuda açıklama yaptı.
YÖK'ün üniversiteye girişte katsayı farkını kaldıran kararıyla ilgili değerlendirmelerinin sorulması üzerine Bakan Çubukçu, şunları söyledi:
''1982 anayasasıyla birlikte görev yetkileri tanımlanmış bir kuruluştan söz ediyoruz.
Yüksek Öğretim Kurulu zaman zaman
Milli Eğitim Bakanlığı ile koordineli biçimde bir
takım kararlar alıyor. Orta öğrenimden yüksek öğrenime geçişteki sınav
sistemine ilişkin belirleyici kurum YÖK'tür. Yaklaşık 10 yıl önce ya da daha fazla zaman önce YÖK bir karar aldı ve katsayı getirdi. Bu katsayı, okullar arasındaki birtakım
sınıf farkları gözetilerek, yani eğitim gördüğünüz kuruma göre gideceğiniz okulların çok önceden belirlenmesi ve neredeyse adeta 'sizin bir kaderiniz' gibi algılanmasına yol açacak bir sistem geldi
Türkiye'ye. Bu sistem, yaklaşık 10 yıldır uygulanıyor. Uygulamanın olmadığı dönemlerde isteyen öğrenci istediği fakülteye yeteri kadar soru yaptığı sürece girebiliyordu. Türkiye'de merkezi bir yerleştirme sistemi mevcut, bu bir
sıralama sınavıdır. Dolayısıyla, bu sınavda yeteri kadar soru yapan her öğrencinin, istediği yere yerleşme tercihi ve hakkı olmalıdır. Bunun kabulüyle işe başlamak gerekir.
14 yaşında orta
öğretim kurumuna başlayan bir öğrenci, ailenin de baskısıyla 'ben seni bir yüksek öğrenimde okutamam, meslek okuluna git mesleğini erkenden eline al' demesi üzerine zorla bir şey yapıyor ve bana 'hayallerim yıkıldı' diye öyle çok
mail geliyor ki. Bu çocuk orta öğretim
endüstri meslek lisesine girmiş, fen bilimlerinde çok başarılı olsun ve tıp okumayı tercin etsin. Bu çocuk yüz sorudan 99'unun yapsa dahi giremezken, 60 soru yapan öğrencinin giriyor olması hem başarıyı ölçmede hem değerlendirmede haksızlıktır hem de çocukların geleceği yönelik hayallerini engelleyen bir durumdur.''
Nimet Çubukçu, ''Dünyanın hiçbir yerinde meslek eğitimi aldığı için yüksek öğrenim görülmesini engelleyen sistematik bir
düzenleme bulunmadığını'' ifade ederek, şöyle devam etti:
''Ben, bunun çok açıklıkla eşitlik kuralına aykırı olduğunu düşünüyorum. Aynı yaş grubundaki gençlerin birine koş koşabildiğin kadar diğerine ise ayağına 20 kiloluk bir
beton bağlıyorsunuz ve 'sen de koş' diyorsunuz. O, ona yetişemeyecektir. Daha yüksek bir kapasitesi olsa dahi yetişemeyecektir. Çünkü, bu adil değil, vicdani değil ve eşitliği engelleyen bir düzenleme. Bu yüzden, mesleki eğitimin
teşvik edilmesi için böyle önünde engelleyici kuralların olmaması lazım. Yani, bu düzenleme geldiği günden bu yana mesleki eğitimde ciddi bir gerileme de söz konusu. Sonuçta ben, sıralama sınavıyla ve merkezi bir sistemle yüksek öğrenime öğrenci alan bir
ülke olarak tercihimizin tamamen eşitlikten yana olması gerektiğini düşünüyorum.''
Kendisinin üniversite sınavına girdiğinde hem tıp hem hukuk tercihinde bulunduğunu dile getiren Çubukçu, ''Şimdi üniversite sınavındaki sorulara göre bir orta öğretim planlaması yapılıyor. Sözel, eşit ağırlık ya da fen gibi, böyle bir şey olamaz.
Öğrenci alanla ilgili ne kadar soru yaparsa o bölüme girebilmeli. Yani, bu tercihlerin çocukların adına bir dayatmaya dönüşmesi, orta okula girerken aldıkları tercihlerinin bir daha hayat boyu değiştirilemeyecek olması çok ağır'' diye konuştu.
''Kararın
İmam Hatip öğrencileri ile ilişkilendirilmesine'' yönelik bir soru üzerine de
Milli Eğitim Bakanı Çubukçu, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Konu,
İmam Hatiplerle ilişkilendirildiği için ideolojik olarak değerlendiriliyor. Nüfusun yetiştirilmesi için her şeyden önce düzgün planlanmış bir orta öğretim sistemi ve buna uygun hedefleri net, geleceğe dair planları açık bir üniversite sisteminin planlanması lazım. İkisi birbirine çok paralel. Bu da tartışmaya gerek olmayan bir konu. Konu bir eğitim konusudur, asla ve asla ideolojik bir yanı olmaması gerekir. Zira, biz bu konuya ideolojik bakmıyoruz, bakamayız da. Dolayısıyla ben konunun, daha farklı bir zeminde eğitimimizin ve gençliğimizin geleceği açısından bakılması gerektiğini düşünüyorum.''
Bakan Çubukçu, ''Kalıcı bir çözüm için yeni bir yasayı gerekli görmediğini, mevcut sorunların aşılabileceğini'' bildirdi.
''RUHBAN OKULU KONUSUNDA HUKUKİ BİR ENGEL YOK''
''Sözleşmeli öğretmenlik'' konusundaki soru üzerine, çalışmaların devam ettiğini anlatan Nimet Çubukçu, ''Olumlu sonuçlanacağını'' düşündüğünü belirtti.
Bakan Çubukçu, bugün bir
gazete yer alan, ''
Diyarbakır'da okula türbanla giden 12 yaşındaki Ece, Milli Eğitimi Kilitledi'' başlıklı haberle ilgili olarak da ''Haberi gördükten sonra konunun geçtiği ilden gerekli bilgileri aldım. Şu anda aldığımız bilgilere göre, bu konu Diyarbakır Valiliğimizce daha önce de inceleme başlatılmış. Bu incelemenin sonucuna göre Bakanlık olarak işlem yapmamız söz konusu. Burada önemli olan çocuğumuzun yüksek yararı ve kızımızın eğitim hakkı engellenmeden mevzuat çerçevesinde çözüme kavuşturacağımıza inanıyorum'' değerlendirmesinde bulundu.
''Türkiye'deki Ruhban okullarıyla'' ilgili olarak da açıklama yapan Çubukçu, şunları söyledi:
''Ruhban okulunun açılması konusunda herhangi bir hukuki engel yok, bana göre. Ama bu konu takdir edersiniz ki çok yönlü ve çok kapsamlı değerlendiriliyor. Dolayısıyla, biz negatif bir tutum içerisinde değiliz hükümet olarak başta Sayın Baş
bakanımız olmak üzere. Türkiye her zaman AB yolunda kendi üzerine düşen sorumlulukları demokratik bir şekilde ve toplumun gerekleri doğrultusunda yerine getirir. Türkiye'nin taleplerinin gerçekleşmesi durumunda bu sorun çözümlenebilir.
Hükümet olarak karşı değiliz.''
Milli Eğitim Bakanı Çubukçu, ana dilde eğitim konusuna da açıklık getirerek, ''Tartışmalar, ana dilde eğitim ya da eğitim dilinin
Türkçe dışında başka bir dilde yapılmasına getiriliyor. Ana dilin öğretilmesi ve öğrenilmesi en temel haklardan birisidir. Ama ana dilde eğitim konusu, başka hiçbir ülkede AB ülkelerinde de tartışılan bir konu değildir. Eğitim dili Türkçe, eğitim diline ilave bir şekilde başka bir dilin de içerisine dahil edilmesi mümkün değil. Ama resmi kurumlar dışında ana dilin öğretilmesi, eğitimde kullanılması, bu yönde araştırma enstitüsünün kurulması başka bir şey. Ama takdir edersiniz ki
resmi dil dışında bir dilde eğitim yapılması mümkün gözükmüyor'' dedi.