İşte ülkenin geleceğini azimleri ve mesleklerine olan sevgileriyle ören öğretmenlerin topluma örnek olacak ilginç hayat hikayaleri
ÇATAK'TAKİ EĞİTİM MELEKLERİNİN FEDAKARLIK ÖYKÜSÜ
Van'ın
Çatak ilçesine bağlı Kaçit köyünde zorunlu
hizmet süresi bitmesine rağmen köyden ayrılmayan Balıkesirli Aylin Tunçbaş ile Büyükağaç mezrasındaki köyevini ana
sınıfına dönüştürerek, köy çocuklarını eğitime kazandıran Çanakkaleli Asuman
Kahraman, fedakarlıkları ile köy
halkının büyük sevgisini kazandı.
Zorlu doğa koşulları ve okulların fiziki yetersizliğinin yanı sıra
terör olayları yüzünden birçok öğretmenin görev yapmaya çekindiği Van'ın Çatak ilçesinde, gösterdikleri özveriyle dikkat çeken iki öğretmen cehalete son vermek için büyük çaba gösteriyor.
İlçeye 15 kilometre uzaklıktaki 80 haneli Kaçit köyünde, 2
derslikli
ilköğretim okulunda 4 yıl önce göreve başlayan Balıkesirli Aylin Tunçbaş, köydeki zor koşullara aldırış etmeden çocuklara eğitim veriyor.
Dik yamaca kurulu köyde eğitimin yanı sıra okulun birçok eksiğini de gideren öğretmen Tunçbaş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, iki yıl önce zorunlu hizmet tamamlandığını ancak köyde öğretmenliğe devam ettiğini belirtti.
Balıkesirli bir
ailenin tek çocuğu olan Aylin Tunçbaş, ''Buraya atandığımda çok şaşırmıştım. Ailemle birlikte köye geldim. Ailem burayı ve köylüleri görünce gönül rahatlığı ile beni buraya bırakıp gitti'' dedi.
4 yıldır bu köyde görev yaptığını ve öğretmenliğe Doğu
Anadolu Bölgesi'nden başlanılması gerektiğine inandığını anlatan Tunçbaş, ''Burası insanın mesleğine çok şey katıyor, yaratıcılığınız artıyor.
Öğretmenliğe
doğudaki bir köyden başlamak çok güzel. İlk başladığınızda zor geliyor ama sonrasında insan gitmek bile istemiyor. Ben öğrencilerimden ve köylülerden çok memnunum'' şeklinde konuştu.
''KÖYEVİ EĞİTİM YUVASI OLDU''
İlçeye 35 kilometre uzaklıktaki Atlıhan köyü Büyükağaç mezrasında anasınıfı öğretmeni olarak atanan Çanakkaleli Asuman Kahraman ise okulda anasınıfı olmayınca köyevini sınıfa dönüştürdü.
Tek odalı köyevini kaymakamlık ve ilçe milli eğitim müdürlüğünün katkıları ile onaran ve duvarlarını minik öğrencilerinin yaptığı resimlerle süsleyen Asuman öğretmen, 1.5 yıldır köydeki 15 çocuğa anasınıfı eğitimi veriyor.
Öğrencilerin okulu çok sevdiğini vurgulayan Asuman Kahraman, şunları kaydetti:
''Öğrencilerim hiç devamsızlık yapmıyor. Buranın diğer illerdeki öğrencilerden daha fazla bize ihtiyacı var. Öğrencilerimiz aydınlık geleceğimizin birer parçası. Muhakkak
desteklemeliyiz. Sonuçta burası da vatanımızın bir parçası. Gelip görmek gerekiyor. Görmeden kimse bir karar vermesin.''
İlçe
Milli Eğitim Müdür Vekili Yılmaz Bozdemir de doğdukları topraklardan binlerce kilometre uzaklıktaki Çatak ilçesine gelerek, zor şartlarda görev yapan öğretmenlerin birçok defa müfettişler tarafından takdir edildiğini ifade ederek, ''Öğretmenlerimiz kitaplarda
tarif edilen örnek öğretmenler. Bir çok öğretmen bu ücra köylere
tayin olduklarında kaçmak ister. Ama bu öğretmenlerimiz aksine
gönüllü olarak eğitim veriyor. Kendilerini candan kutluyorum'' diye konuştu.
GÖRME ENGELLİ 13 YILLIK ÖĞRETMEN NİHAL POLAT: CUMHURBAŞKANINI, BAŞBAKANI, DÜNYANIN YÖNETİCİLERİNİ YETİŞTİREN ÖĞRETMENLERDİR
Görme engelli, 13 yıllık öğretmen Nihal
Polat, Cumhurbaşkanını, Başbakanı, dünyanın yöneticilerini yetiştirenlerin öğretmenler olduğunu belirterek, ''Belli bir kalıbın içine sığdırıp bir günde bugünü
kutlamak yerine, öğretmenlere bugünkünden daha fazla değer verilse, daha çok mutlu olacaklardır'' dedi.
Kartal Yakacık'taki
İhsan Zakiroğlu İlköğretim
Okulunda,
rehberlik ve
psikolojik danışmanlık öğretmenliği yapan doğuştan görme engelli 13 yıllık öğretmen Nihal Polat, AA muhabirinin 24
Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla sorularını yanıtladı.
24 Kasımın öğretmenlerin hatırlanması açısından güzel bir gün olduğunu, ancak bunu yeterli bulmadığını belirten Polat, öğretmen olma isteğini ilkokul 5. sınıfta arkadaşları ile paylaştığını anlatarak, şunları söyledi:
''Arkadaşlarıma, 'Büyüyünce öğretmen olacağım.
Çocuklara hiç kızmayacağım. Onları çok iyi yetiştireceğim' dedim. Bu sözümü de tuttum. Zaman içerisinde şartlar da öğretmen olmamı gerektirdi. Çünkü, görme engellilerin çok fazla meslek alanı yok. Çoğunluğu hukuk okur. Bir kısmı
öğretmenlik okur. Diğer bir kısmı da santral memuru olur. Ben öğretmenlik okudum. Mesleğimi de severek yapıyorum. Çocukluğumda almış olduğum bir karar. Çocukları çok sevdim. Layığımı da buldum.''
Polat, engelini anne ve babasının yakın akraba evliliğine bağladığını ifade ederek, ''Her engelli doğan çocuk benim kadar şanslı olmayabilir. Eğitim hakkından yararlanma şansı bulamayabilir'' diye konuştu.
Engellilerin eğitim alma şansını bulsa bile büyük sıkıntılarla bir yerlere geldiğine işaret eden Polat, engelli bireyler için toplumun ekstra çalışmalar yapması gerektiğini bildirdi.
24 Kasımda sadece bir gün sembolik bir kutlama yapılması yerine, öğretmenlere daha fazla değer verilmesi gerektiğine inandığını kaydeden Polat, şöyle devam etti:
''Cumhurbaşkanını, Başbakanı, dünyanın yöneticilerini yetiştiren öğretmenlerdir. Bu kadar değerli bir meslektir öğretmenlik. Belli bir kalıbın içine sığdırıp bir günde bu günü kutlamak yerine, öğretmenlere bugünkünden daha fazla değer verilse, daha çok mutlu olacaklardır. Ama yine de güzel bir gün. O gün insanlar özel olduklarını hissedip mutlu oluyorlar.''
Okulda öğrencilerinin kendisine olumsuz bir yaklaşımı olmadığını da belirten Polat, öğrencilerle olan ilişkilerini, ''Ben onların karşısında galiba iyi bir
modelim. Öyle olduğumu düşünüyorum. Onlarla her zaman güzel ilişkilerim oldu. Onların yanında çok mutluyum. Onların da öyle olduğunu düşünüyorum. Merak ettiklerini soruyorlar. Meraklarını olumlu yöne kaydırırsak olumsuzluklar ortadan kalkıyor'' şeklinde dile getirdi.
İlk ve orta öğrenimini İstanbul'da tamamladığını, yüksek öğrenimini
Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih
Eğitim Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümünü okuyarak yaptığını anlatan Polat, 12 yıl Trabzon'da görev yaptıktan sonra 1 yıl önce İstanbul'a geldiğini ve 4 ay önce kendisi gibi görme engelli olan
avukat eşi
Erkan Polat ile evlendiğini ifade etti.
Öğretmen Polat, boş zamanlarında eşiyle satranç oynadığını da sözlerine ekledi.
ÖĞRETMENLİĞİNİN 5. YILINDA GEÇİRDİĞİ RAHATSIZLIK SONUCU GÖZLERİNİ KAYBEDEN ANCAK MESLEĞİNİ SÜRDÜREBİLMEK İÇİN ÜÇ GÜNDE BRAİLLE ALFABESİNİ ÖĞRENEN NECLA KIZILBAĞ, 30 YIL BOYUNCA KENDİSİ GİBİ GÖRME ENGELLİLERİN DÜNYASINI AYDINLATTI
Öğretmenliğinin 5. yılında geçirdiği rahatsızlık sonucu gözlerini kaybeden ancak mesleğini sürdürebilmek için 3 günde braille alfabesini öğrenen 83 yaşındaki
emekli öğretmen Necla Kızılbağ, 30 yıl boyunca kendisi gibi görme engellilerin dünyasını aydınlattı.
Mesleğine duyduğu sevgi sayesinde hayata tutunan ve eğitimle çevresine ışık saçan Kızılbağ, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 1927 yılında Mersin'de doğduğunu, ilk ve orta öğrenimini bu şehirde tamamladıktan sonra
Adana Öğretmen Lisesi'ne
kayıt yaptırdığını söyledi.
Okula gidebilmek için her gün 2 saatlik
tren yolculuğu yaparak Adana'ya gittiğini,
akşam da yine 2 saatte Mersin'e döndüğünü anlatan Kızılbağ, ''Küçük yaşlardan itibaren benim içimde bir öğretmenlik aşkı vardı. Babam hukuk
okumamı istedi ama ben öğretmenliği
tercih ettim. Onun için bütün zorluklara katlandım. Okulu bitirdikten sonra Hatay'a sınıf öğretmeni olarak atandım.
Meslek hayatımın 5. yılında yanlış bir
tedaviyle, büyük bir talihsizlik sonucu gözlerimi kaybettim. Yanlış bir tedavi sonucunda gözlerimi kaybettiğime değil, öğretmenlik yapamayacak mıyım diye ağladım'' dedi.
ATATÜRK İLE ANILAR
Berna'nın hayatında
Atatürk ile ilgili anıları ayrı bir yer tutuyor. Anılarını dile getirirken zaman zaman duygusallaşan Saadet Berna, Atatürk'ün eğitime ve öğretmenlere verdiği önemi hayranlıkla anlatıyor.
''Öğretmenlik o kadar özel bir meslek ki doğuştan nitelik ister. Sabır ister, iyi bir fizik ister. Çocuklar çirkin öğretmeni beğenmezler. 'Benim öğretmenim güzel, yok benimki güzel' diye tartışırlar. Öğretmende model olma özelliği vardır. Çünkü öğretmen sözden ziyade davranışlarıyla, giyimiyle, hayatıyla, konuştuğu
Türkçesiyle, bilgisiyle, zekasıyla okulda tutunabilir. O nedenle öğretmenleri çok iyi seçmek lazım'' diyen Saadet öğretmen, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Atatürk bunun çok iyi bilincindeydi.
İstiklal Savaşı'ndan sonra tüm illeri bugün Anıtkabir'deki müzede bulunan arabasıyla yanında köpeğiyle dolaşıyordu. Gittiği yerde öğretmenleri topluyordu ve onlara 'Biz istiklalimizi, özgürlüğümüzü kazandık, savaşı bitirdik ama asıl savaş sizin. Türkiye'nin geleceğini siz kuracaksınız' diyordu. Bir keresinde
Eskişehir'e gelmişti. Ben orta birinci sınıftaydım, 11-12 yaşlarında. Bizim sınıfa geldi, Fen bilgisiydi dersimiz. O kadar şıktı ki... Başında kasketi vardı. Yanında koruması da yoktu. Çünkü halk lideriydi. Atatürk birçok yenilikleri getirdi. Atatürk öl dese hepimiz ölürdük. Atatürk sağken Kuvayi Milliye ruhu vardı. Türk milleti onu canlı tutmak, Kuvayi Milliye ruhunu geri getirmek zorundadır.
Atatürk, 'Okullar görgü yeridir' diyordu. Okul binalarının güzel olması lazım. Çocuklar, anne babalar, öğrenciler önce binasını seviyor. Atatürk'ün eğitime olan tutkusu ve verdiği önemle Türk Eğitim Derneği'ni kurdu. Türkiye'nin her tarafından yetenekli üstün zekalı çocukların burada eğitim görmesine öncülük etti. Türkiye'de
yabancı okullar vardı, Atatürk 'Türk okullarında da yabancı dil öğretilir' dedi. Hiç unutamadığım birşey daha var. Atatürk, İstanbul'a trenle gidip gelirdi ve Eskişehir'den geçerken, bütün Eskişehir halkı istasyona koşardı, ben de aralarında. Atatürk, trenden yarı beline kadar sarkar halkı selamlardı.''
Öğretmenliğin başka hiçbir mesleğe benzemediğini vurgulayan Saadet Berna, öğretmenliğin hem pedagojik
formasyon, hem alan bilgisi hem de genel kültür gerektirdiğine işaret etti. ''Genel kültür de yetmez, aktüel kültür gerekir. Yani öğretmen dünyadaki olayları izleyebilmeli'' diyen Berna, öğretmenlerin aynı zamanda bulundukları çevrede örnek olması, çevrelerindeki insanlara rehberlik etmesi gerektiğini belirtiyor.
Toplumda öğretmenlere gereken değerin verilmediğinden yakınan Saadet öğretmen, şu görüşleri dile getirdi:
''İnsanlar geliyor diyor ki 'çocuğumu parayla okutamıyorum bari öğretmen olsun'. Toplumdaki kanı bu 'bari öğretmen olsun' diyorlar. Öğretmen sınıfa girecek, dersi öğretecek, ders zili çalınca çıkıp gidecek. Öğretmenlik bu değil. Öğretmen çocuğun hayatını, yaşama sevincini, adam olma temelini, okuma arzusunu oluşturur, mesleğini, geleceğini kurar. Bu mesleğe tesadüfen, istemeden girmiş olanlara azınlıkta bile olsalar rastlanıyor. 'Bu paraya bu kadar çalışılır' diyor. Öğretmenlik
peygamberlik mesleğidir, insanı insan yapma, istikbalini kurma mesleği. Parayla olacak iş değil. Peygamber gibi gönülden olacak. Bunu başaramıyorsa para kazanacağı başka meslekler seçecek. Şimdi sınavda alınan puanla öğretmenlik mesleğine yönlendiriyorlar. Öğretmenlerin seçilmesi gerektiği fikrini çok savunuyorum. Testle öğretmen olunmaz. Soruyu cevapladın, puan aldın öğretmen oldun.
Hayır olmaz. Öğretmen olmak için doğuştan vasıflar gerekir.''
''DERSHANE EĞİTİMİN KANSERİDİR''
Ezberci eğitimden de şikayet eden Berna, ''Milli Eğitimin Bakanlığımızın yapması gereken birşey var, ezberci eğitimden vazgeçilmeli.
Araştırma, inceleme, gezme, görme, kümeyle çalışma metotlarını mutlaka yerleştirmeli. Öğrenciler araştırarak öğrenmeli. Okulda ezberlenen bilgiler hayatta kullanılmaz, unutulur. Ezberleyip sonra buzdolabından çıkarır gibi çıkarıp kullanma diye birşey yok. İnsanlar bilgiye giden yolu öğrenirlerse kendilerine lazım olan bilgiye ulaşırlar. Çocuklarımızın neşe içinde öğrenmesi lazım. Eğitimin sevimli bir ortamda yapılması lazım. Sınavlar, testler... Bunların hepsi terkedilmiş metotlar.
Anne babaların yığınla ödediği dershane paraları var. Halbuki dershane eğitimin kanseridir. Herşeyin okulda bitmesi lazım'' şeklinde konuştu.
Eğitimde disiplinin şiddetle sağlanamayacağını da vurgulayan Saadet Berna, okulların şahıslar yerine vakıflar tarafından kurulması gerektiğini, şahısların kurduğu okulların ''ticarethaneye'' dönüşme tehlikesi bulunduğunu ifade ediyor.
GÖZLERİNİ KAYBETTİ AMA ÖĞRETMENLİKTEN KOPMADI
1951 yılında dünyasının kararması ile mesleğini sürdüremeyen Necla öğretmen, 1 yıl sonra Mitat Enç tarafından Ankara'da açılan ''Körler Ortaokulu'' adını duydu.
Söz konusu okulun imdadına yetiştiğini dile getiren Kızılbağ, şunları kaydetti:
''Mesleğimi yapabilmek için 3 günde braille alfabesini (körler alfabesi) öğrendim. Bu okulda 10 yıl ilkokul öğretmeni olarak çalıştım. Ancak okulda Türkçe öğretmenine ihtiyaç duyuluyordu. Onun için
Gazi Üniversitesi'ne girerek Türkçe öğretmeni oldum. Burada tam 30 yıl görev yaptım ve
emekli oldum. Benim gibi görmeyen yüzlerce öğrenciyi yetiştirmek, bana adeta aydınlık veriyordu. Çünkü hakiki karanlık cehalettedir. Bütün azmimle o çocukları yetiştirmek için elimden gelen gayreti gösterdim. Bugün Kanada'da, ABD'de Türkiye'nin dört bir yanından öğrencilerim beni arıyor, işte bu bana yetiyor. Bu beni yaşatıyor.''
Emekli olduktan sonra büyük bir boşluk yaşadığını ifade eden Necla öğretmen, çocuklarla bir arada olması gerektiğini düşünerek, hayatını adadığı eğitim camiasına katkıda bulunmaya karar verdiğini aktardı.
İlk olarak
Çankaya Dikmen'deki bir okula ek bir bina yaptırdığını ve okula ismini verdiğini anlatan Kızılbağ, sözlerine şöyle devam etti:
''Ben bir hayrı her şeyden üstün görüyorum. Okula gittiğimde çocuklar bana sarılıyor, öğretmenim şarkısını söylüyorlar. Çok mutlu oluyorum. Bu beni canlandırıyor. Daha sonra harabe haldeki Seyranbağları Lisesi'ni baştan aşağı yeniledim. Okul çok perişan haldeydi, öğretmenler gitmek istemiyordu. Kantininden,
spor ve çok amaçlı salonuna kadar yenilendikten sonra çok güzel bir okul olan bu eğitim kurumuna da adım verildi. Öğretmen ve öğrencilerimize yakışır bir okul yaptık.
Okulun ardından çocukları yetiştiren onları dünyaya getirip büyüten ancak sonradan yalnız kalan anne ve babalar için de bir şeyler yapmak istedim. Bunun için de Saray Rehabilitasyon
Merkezi'nin bahçesinde yer alan atıl durumdaki eğitim merkezini onararak, burayı da Öğretmen Necla Kızılbağ Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi olarak hizmete açtım. Benim prensibim kötüyü düzeltmek. Yaptırdığım kurumlarla da bunu ortaya koydum.''
KENDİ ADINI TAŞIYAN HUZUREVİNDE YAŞIYOR
Emekliliğinin ardından kendisine ait evi olmasına rağmen
yaşlılarla birlikte kendi adını taşıyan merkezde kalmayı tercih eden Necla Kızılbağ, ''2002 yılında eşimi kaybettikten sonra evimde tek başıma kaldım. 2007 yılında buraya yerleştim. Yaşlılarla birlikte kalıp, onların dertlerine ortak olmak istiyorum. Burada devlet herkese kucağını açmış. Tüm imkanlarımız var'' dedi.
ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ ÖĞRENCİLERLE KUTLADI
TBMM tarafından bu yıl ''Üstün Hizmet Ödülü''ne de layık görülen Necla öğretmen, Öğretmenler Günü'nü adını taşıyan Öğretmen Necla Kızılbağ Anadolu Lisesi'nde öğrencilerle birlikte kutladı.
Öğrencilere sarılarak sohbet eden ve duygusal anlar yaşayan emektar öğretmen Kızılbağ, ''3-4 gün önceden başlayarak öğrencilerim aramaya başladı. Öğretmenlik o kadar kutsal, o kadar mükemmel bir meslek ki hiçbir şeyle değişilmez. Bu bir aşk. Bu meslek ancak aşkla yapılabilir. 83 yaşındayım, ama o tutku benden gitmedi. Hala çocukları gördüğümde içime koymak istiyorum. Bana soruyorlar 'Çocuğun var mı?' diye. Ben de binlerce diyorum. Hakikaten Türkiye'nin her tarafındaki çocuklar benim yavrularım. Çünkü geleceğimizin ışıkları onlar. Milli eğitime yapılan katkı, katkıların en büyüğü ve en kutsalıdır. Hakiki karanlık cehalettedir'' diye konuştu.
BİR ASRA YAKIN ÖMRÜNÜ EĞİTİME HARCADI
Cumhuriyet'in ilk öğretmenlerinden 96 yaşındaki Osman Günsan, bin 700 metrekarelik
arsa içindeki 2 katlı evini
Muğla Milli Eğitim Vakfına, kitaplığını ise Muğla Belediyesi KÜltür Merkezi Kütüphanesine bağışladı. Günsan, bir ilköğretim okuluna da kameralı güvenlik sistemi
hediye etti.
Muğla'nın Kocamustafendi İlköğretim Okulunun yöneticileri ve bir grup öğretmen, ''24 Kasım Öğretmenler Günü'' dolayısıyla, aynı okulda uzun süre görev yapıp emekli olan 96 yaşındaki Osman Günsan'ı evinde ziyaret etti.
Ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getiren Günsan, öğretmenlerden, Atatürk milliyetçiliğinden hiçbir zaman ayrılmamalarını istedi. Eğitim Çınarı Günsan, ''Yolunuza devam ederken Atatürk ilkelerini ve devrimlerini hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın. Biz bununla yürüyeceğiz ve bununla devam edeceğiz, gelecek nesiller de bu yolda devam etsin'' dedi.
Muğla'da 1914 yılında dünyaya geldiğini anlatan Günsan, ilk ve orta okulu bu ilde tamamlayıp
İzmir Öğretmen Okulu'nu bitirerek 1931 yılında Fethiye'de öğretmenlik görevine başladığını kaydetti.
Günsan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Fethiye'de 7 yıl çalıştıktan sonra 1938 yılında Muğla Cumhuriyet Okulu'nda göreve başladım. Cumhuriyet
İlkokulunda 22 yıl öğretmen ve müdür, 2 yıl çocuk yetiştirme müdürü, 9 yıl Kocamustafendi Okulu'nda öğretmen ve müdürlük olmak üzere toplam 40 yıl çalıştıktan sonra emekli oldum. Göreve yeni başlayan ve mesleklerini sürdüren öğretmenlerin de kendilerini mesleklerine vakfetmesini ve öğrencilerini bu aşkla yetiştirmelerini istiyorum. Başarıyı ancak o zaman yakalayabilirler. Benim en büyük tesellim, 40 yıllık meslek hayatımda yetiştirdiğim öğrencilerimi ayakta görmek ve onların hiçbir zaman beni unutmadan ziyaretime gelmeleri.''
BAŞÖĞRETMENLİK YAPTIĞI OKULU HİÇ UNUTMADI
Kocamustafendi İlköğretim Okulu Müdürü Kamil Telli ise Cumhuriyet'in ilk öğretmenlerinden Osman Günsan'ın binlerce öğrenci yetiştirerek, Atatürk ilkelerinin kökleşmesinde emeğinin geçtiğine işaret etti.
Yalçın, ''Şimdi onların öğrencileri, ülkelerine hizmet ediyor. Osman Günsan, mesleğini çok seven ve ömrünü mesleğine adayan bir eğitim çınarı. Okulumuzdan emekli ve okulumuz için sürekli yardımda bulunan öğretmenimiz. 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla öğretmenlerimizle birlikte hocamıza nezaket ziyaretinde bulunduk. Kendisi hem Muğla,hem de Türk Milli Eğitimi için eli öpülesi bir insan. Ayrıca görev yaptığı okulu da hiç bir zaman unutmadı. Okulumuzun kameralı güvenlik sistemlerini yaptırdı. Emekli olmasına rağmen eğitim için her türlü çabayı gösteriyor ve biz de kendisine iftiharla bakıyoruz'' diye konuştu.
KİTAPLIĞINI KÜLTÜR MERKEZİ'NE, EVİNİ EĞİTİM VAKFINA BAĞIŞLADI
Muğla Belediye Başkanı Osman Gürün ise Günsan'ın ilk günkü öğretmenlik heyecanıyla hayatını sürdürdüğüne dikkati çekti.
Günsan'ın, örnek alması gereken ve meslek aşkını hiçbir zaman kaybetmeyen bir kişilik olduğunu belirterek, ''Osman Günsan ve rahmetli öğretmen eşi Feriha Günsan eğitim için büyük emek sarf ettiler. Eğitim çınarlarımız bütün yaşamlarıyla örnek insanlar. Böyle insanların iyi irdelenmesi ve örnek kişilikler olarak topluma sunulması gerekiyor'' dedi.
Gürün, Günsan'ın, yıllarca biriktirdiği kitaplarını ve kütüphanesini belediyenin
Kültür Merkezi'nde oluşturulan kütüphaneye bağışladığını ve bu kitaplarla ''Osman Günsan
Kitaplığı'' oluşturduklarını anlattı.
Bin 700 metrekarelik arsa içindeki 2 katlı evini, Muğla Milli Eğitim Vakfına bağışladığını hatırlatan Günsan, evinde özellikle ilköğretim çağındaki öğrencilerin öğrenim görmesini istediğini ifade etti. Günsan ''Bizim için önemli olan, buranın bir milli eğitim yuvası olarak devam etmesi'' diye konuştu.
GECE DİYALİZDE GÜNDÜZ DERS BAŞINDA
Isparta'da yaklaşık bir ay önce öksürük şikayetiyle gittiği hastanede iki böbreğinin de çalışamaz hale geldiğini öğrenen öğretmen
Yaşar Kemal Baş (41), gece
diyalize giriyor, gündüz ise rahatsızlığına rağmen ''çocuklarım'' dediği öğrencilerinden ayrılamıyor.
Cünür mahallesindeki
TOKİ İlköğretim Okulu Müdürlüğünü yapan Baş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yaklaşık bir ay önce öksürük şikayetiyle gittiği hastanede iki böbreğinin de iflas ettiğini öğrendiğini belirterek, ardından diyalize girmeye başladığını söyledi.
ÖKSÜRÜK ŞİKAYETİYLE GİTTİĞİ HASTANEDE İKİ BÖBREĞİNİN DE ÇALIŞAMAZ HALE GELDİĞİNİ ÖĞRENEN ÖĞRETMEN YAŞAR KEMAL BAŞ, ORGAN NAKLİ BEKLİYOR
Yaşamında üç kez doktora gittiğini, kendisini son derece sağlıklı hissettiğini ve her hafta
halı saha maçı oynadığını belirten Baş, iki böbreğinin de çalışamaz hale geldiğini öğrendiğinde ise şoke olduğunu anlattı.
Rahatsızlığının ardından evinde diyaliz makinesine bağlandığını ifade eden Baş, ''Saat 22.00'den 07.00'ye kadar diyaliz makinesine bağlı kalıyorum.
Sabah da okula gelip, 20 yıldır bana yoldaş olan öğrencilerimle buluşuyorum'' dedi.
Diyaliz makinesine bağlanmadığı takdirde böbreğinin vücutta yapması gereken işlevleri yerine getiremediğine işaret eden Baş, en etkin çözümün
organ nakli olduğunu kaydetti.
Aynı okulda öğretmenlik yapan eşi Gülnaz Baş'ın da kendisine destek olduğunu vurgulayan Baş, organ nakli beklediğini bildirdi.
ACİL İŞLERİNİ TAMAMLADIKTAN SONRA NAKİL OLACAK
Ailesinden kendisine organ bağışında bulunacak kişiler olduğunu ifade eden
Yaşar Kemal Baş, nakil öncesi okulda acil yapılması gerekenlerin listesini çıkardığını, bunları tamamladıktan sonra nakil için hastaneye başvuracağını belirtti.
Öğrencilerine ''yoldaşlarım'' diye seslenen Baş, 20 yıldır onların en iyi ortamlarda eğitimlerini alabilmeleri için çaba gösterdiğini anlattı. Aynı mücadelenin devam etmesi için böbrek naklinin gerçekleşmesi gerektiğini kaydeden Baş, ''Öğrencilerime ve görev yapacağım okullarıma daha yapacağım hizmetler olduğunu düşünüyorum. Bundan dolayı böbrek naklini olmak istiyorum'' dedi.
Eşi öğretmen Gülnaz Baş da, hem eşi hem de kendisi için bu yıl öğretmenler günü için alacağı en güzel hediyenin eşinin en kısa zamanda sağlığına kavuşması olduğunu belirtti.
MUŞ'TA BİR ÖĞRETMEN, YÜZDE 70 GÖRME KAYBI OLMASINA RAĞMEN GÖREVİNİ BAŞARIYLA YERİNE GETİRMENİN MUTLULUĞUNU YAŞIYOR
Muş'ta bir öğretmen, yüzde 70 görme kaybı olmasına rağmen görevini başarıyla yerine getirmenin mutluluğunu yaşıyor.
Muş Merkez Kız Yatılı İlköğretim Bölge Okulunda (
YİBO) matematik öğretmeni olan Ömer Aydınalp, azmi ve mesleğine olan sevgisiyle çevresine ışık saçıyor.
Çocukluğunda geçirdiği bir hastalık nedeniyle görme yetisinin yüzde 70'ini kaybeden Aydınalp, geçirdiği rahatsızlığa rağmen eğitimine devam etmekten vazgeçmeyip, Dokuz
Eylül Üniversitesinden
mezun olarak 4 yıl önce Muş'a öğretmen olarak atandı.
Özel bir gözlükle görme engelini aşmaya çalışan Aydınalp, görev yaptığı okulda kısa sürede öğretmen ve öğrencilerin dikkatini çekti.
Çevreden gördüğü destek ve kendine olan öz güveniyle engelleri aştığını söyleyen Aydınalp, ''Yüzde 70 görme kaybı yaşıyor olabilirim ama yüzde 30 da bana çok sevdiğim mesleğimi yapmam için yetiyor. Ben yüzde 70'ten ziyade yüzde 30'a daha çok önem veriyorum'' diye konuştu.
YİBO Müdürü Melahat Aydın, Ömer Aydınalp'in herkese örnek olabilecek bir azmi sergilediğini ifade etti.
Aydınalp'in, özverili, öğrencilerin başarısı için hiçbir engel tanımayan bir öğretmen olduğunu dile getiren Aydın, ''Bu anlamda gençlere de çok iyi örnek olduğunu düşünüyorum. Öğrencilerimiz de öğretmenleriyle gönül birliği yapmış durumdalar.
Matematik onlar için bir eğlence haline gelmiş. Bu öğretmen arkadaşımızla gurur duyuyorum'' şeklinde konuştu.
''ASIRLIK ÖĞRETMEN'' ANLATTI...
EĞİTİME 40 YIL HİZMET VEREN BERNA: ÖĞRETMENLİK PEYGAMBERLİK MESLEĞİDİR, İNSANI İNSAN YAPMA, İSTİKBALİNİ KURMA MESLEĞİ. PARAYLA OLACAK İŞ DEĞİL
Cumhuriyet'in ilk öğretmenlerinden olan ve 40 yıl fiilen hizmet veren Saadet Berna, 92 yaşında hala toplantıdan toplantıya koşarak öğretmenlik mesleğini, Atatürk ile ilgili anılarını anlatıyor.
Ankara'da mütevazi evinde
çiçek dolu balkonu, bez bebekleri ve masasında kitaplarıyla kendine bir dünya oluşturan Saadet öğretmen, öğretmen ve öğrencilerin anılarını derleyerek bir kitap oluşturmayı hedefliyor. Saadet Berna, bir ömür adadığı mesleğinde kazandığı birikimlerini, deneyimlerini anlatmak için eğitim kurumlarından gelen teklifleri heyecanla kabul ediyor.
30 Eylül 1918 doğumlu Saadet Berna, öğretmen bir ailenin öğretmen kızı. Babası Selanik'in Kozana köyünden Anadolu'ya gelerek Eskişehir'e yerleşen Saadet Berna'nın annesi de Cumhuriyet'in ilk döneminde anaokulu öğretmenliği yapmış. Aile, o dönemde okul öncesi eğitimin önemine olan inançla anaokulu açmış. Saadet Öğretmen, ''Cumhuriyet'in kuruluşundan 3 yıl sonra 1926'da Eskişehir'de annemle babamın kurduğu anaokulumuz vardı, bir özel okul. O zaman bir evin orta katında yaklaşık 100 öğrencilik bir okuldu. Okulda Devlet Demiryollarındaki uzmanların, yabancıların çocukları vardı.
Okul öncesi hayatın temelidir. Orada çocukların geleceği oluşuyor, hayatlarının temeli atılıyor, anadillerini düzgün öğreniyorlar'' diyor.
Saadet öğretmenin mesleğe atılışı, büyük isteği ve azmiyle gerçekleşmiş. Eskişehir'de ortaokulu okuduktan sonra Eskişehir Lisesi'ne devam etmek istemiş ancak, kız olduğu için alınmamış. O günleri, ''Bir sene ağlayarak geçirdim çünkü okumak istiyordum. Sonra bu isteğimi bilen Eskişehir Lisesi'ndeki Öğretmenler Kurulu'nun önerisiyle 1934'de İstanbul'daki
Çapa Öğretmen Okulu'na gönderildim. Binasıyla, bahçesiyle, konumuyla harika bir okuldu. Burada bize çok iyi bakılıyordu. İstiklal Savaşı'ndan çıkılmış, halk
yoksul ama bize o kadar güzel bakılıyordu ki haftada bir mutlaka kaymaklı
tatlı veriliyordu, dalyan
köfte veriliyordu. Bizi Türk milleti besledi. Eğer bunların karşılığını ödemezsem
haram olur'' diye anlatan Saadet Berna, okulu bitirdikten sonra 19 yaşında öğretmenliğe başladığını ve Türkiye'nin çeşitli
bölgelerinde hem devlet okullarında hem de özel okullarda 40 yıl öğretmenlik yaptığını söylüyor.