Meraklı gözlerle kendisini izleyen kalabalığı süzdü önce; ardından, oracıkta eline tutuşturulan konuşma metnine göz gezdirdi.
Hacı Kemal Ağabey’i de gördü uzaktan. Sonra göz ucuyla ön bahçede bekleyen
gençlere baktı. Dua etti içinden, sesinin titrememesi için: “Değerli veliler, sevgili öğrenciler” diye başladı sözlerine. Ve büyük bir zatın sözleriyle sürdürdü konuşmasını: “Vicdana dayanmayan, merhamet ve sevgiyle kanatlanmayan bir kültür, gerçek kültür sayılmadığı gibi, insanlar arasında hürriyet, sulh ve kardeşlik düşüncesini de yok edebilecek bir afettir. Eğer bugün okullarımızdaki talebeleri geleceği güvenle kendilerine emanet edecek şekilde yetiştirmez, onları ters esintilere maruz bırakırsak milletçe bu afete maruz kalmamız mukadderdir. Bu itibarla bizler genç kuşaklara, gelecekte akıllıca yaşamaları, istidatlarını son noktasına kadar geliştirmeleri ve maddi, manevi bütün muvaffakiyet yollarının onlara gösterilmesini en büyük millî vazife sayıyor ve millî istikbalimizin teminatını bunda görüyoruz.”
KOCA KOCA ADAMLAR TAŞ TAŞIDI
Tam çeyrek asır önce, 1982 yılından bir manzaraydı bu. Beş bin Türk gencinin anarşi olaylarında katledildiği, gençliğimizin âdeta telef olduğu 12
Eylül 1980 darbesi öncesi dönemin kara bulutları hâlâ hüküm sürüyordu. Yokluklarla savaşan
Türkiye’nin derdi başından aşkındı; eğitimi de içler acısıydı. Mesela koskoca
ülkede sadece bin 167 lise vardı. İşte o liselerden biriydi Fatih
Erkek Lisesi.
İstanbul’un eski semtlerinden Draman’da eğitime adanmış bir avuç ruh tarafından çatışma yerine uzlaşıyı, cehalet yerine bilimi, arzulayan bir neslin yetiştirilmesi için atılmış ilk tohumdu. Ve o dönemin şartları içinde böylesi bir okulun kuruluşu bile başlı başına bir olaydı.
Yukarıdaki ‘ilk konuşmayı’ yapan kurucu üyelerden Hüseyin Döğme, çeyrek asır sonra kolejin kuruluş günlerini, gayesini şöyle anlatıyor: “En y
akınımızdaki insanlar bile bizim bu çabamızı boş bir uğraş, bir hayal olarak gördüler. ‘Paranızı böyle işlerde ziyan etmeyin’, ‘Vaktinizi harcamayın’, ‘
Askerî ihtilal olmuş; kendinizi, çocuklarınızı riske etmeyin’ diyenler oldu. Hiçbirisine itibar etmedik, çünkü bir gayemiz vardı; ahlaklı, vatanını, milletini, bayrağını seven, ülkesine yararlı insanlar yetiştirecektik. Buralardan yetişecek gençler millî değerlerimize sahip çıkarak, ülkemizi layık olduğu yere getirecekti.”
TEMELİNDE İHLAS ÇİMENTOSU VARDI
Böylesi bir mefkûreyi paylaşan
yardımseverlerin de okul için para verdikten sonra kenara çekilmediğini belirtiyor Döğme: “Bedenleriyle de bu yapının kurulmasına büyük
destek verdiler. Koca koca ağabeyler sırtlarında taş ve tuğla taşıdı. Sırf bu sevda, bu ideal uğruna herkes seferber oldu.”
Daha önce bir
vakıf tarafından işletilen okul binası, gerçekten kötü durumdadır. Bundan ötürü, binayı yeni alan Çağ Öğretim İşletmeleri, okulu yeni eğitim yılına yetiştirmek için harekete geçer. Ortaya çıkan tablo ise gerçekten görülmeye değerdir. Hizmet insanı
Hacı Kemal Erimez, sırtında çimento çuvalları taşırken, bir diğer mümtaz şahsiyet Ali Rıza Tanrısever de molozları dökmektedir. Hacı Kemal Erimez, ilerleyen yıllarda o günleri, “Şu okulda ter ve gözyaşımın olmadığı bir tuğla bile yoktur.” sözleriyle anlatır yakınlarına. Büyük uğraşlar sonunda okul 1982 yılında eğitime açılır. Halk daha yeni olmasına rağmen koleje büyük teveccüh gösterir.
Okulun kurucu üyelerinden
İhsan Akdeniz, ilk senesinde okula 650 öğrencinin
kayıt yaptırmasını “okulun temelindeki ihlâsa” bağlıyor: “Okulun
modern bir binası olmamasına, ara sokakta kalmasına rağmen insanlar akın akın gelirlerdi. Aman aman bir okul değildi bizimkisi… Buna rağmen okuldaki manevi havadan kaynaklanan bir lütufla herkes okuldan hayran bir şekilde ayrılırdı. Çünkü biliyorduk ki bu okulun temelinde ihlâs ve samimiyet vardı.” Samimiyet öyle bir noktadadır ki kurucu üyeler gündelik işlerine gitmeden önce okula uğramayı artık alışkanlık haline getirir, öğrencilerle tek tek sohbet eder, beraber yemek yerler. Hatta beden eğitimine bile çıktıkları olur. “Dışarıdan bakılınca
komik gelir herhalde. Koca koca adamlar eşofmanları giyip,
spor salonunda onlarla jimnastik yapardı. Bu, uhuvvetin ve
hizmet heyecanının bir sonucuydu.” diyor İhsan Akdeniz.
MÜDÜRÜN MÜSTAHDEMLİK İMTİHANI!
Evet,
halktan gelen büyük bir ilgi vardır ancak bunun
altının doldurulmaması halinde tüm gayretler heba olacaktır. Bunun bilincinde olan eğitim kadrosu inanılmaz bir gayretle çalışır. Bu azimli çalışma 1982’de sıradan bir özel okul olan Fatih
Koleji’ni çok kısa zamanda Türkiye’nin en başarılı eğitim kurumlarından birisi haline getirir. İlk
mezunlardan
Abdurrahman Şeker, kısa zamanda elde edilen başarıların temelinde özverili çalışmaların yattığına dikkat çekiyor:
“Okulun manevi atmosferinden kaynaklanan bir ağırbaşlılık, bir ciddiyet ve zamana karşı meydan
okuma duygusu hâkimdi. Merhum Hacı Kemal ağabey başta olmak üzere, idarecisinden öğretmenine, kantincisinden aşçısına herkes bu misyonu size hissettirirdi. Eğitim kadrosu asla
mesai anlayışıyla çalışmaz, 24 saat talebe ile yaşar, talebe ile yatar, onlarla ilgilenirdi. Bu havayla bir müddet sonra dünyanın tüm yükünü yüklenebileceğinizi, önemli işler yapabileceğinizi hissetmeye başlıyorsunuz. Bu da sizi çalışmaya ve başarılı olmaya
teşvik ediyordu.”
Okuldaki yoğun tempodan şikâyet eden ve ayrılmak için dilekçe veren bir müstahdemle okul müdürü arasında geçen bir hadise, okulun fedakarlık tarihinden sadece bir örnektir: İstifa dilekçesini okuyup “gereğini yapacağını” söyleyen müdür Uğur Öztaş, ertesi gün süpürge ve paspası eline alıp
tuvalet dâhil bütün okulu temizler; hatta bahçeyi de süpürür. Birkaç gün sonra bir iş için okula gelen müstahdem, paçaları sıvalı, kolları ıslak, elinde kovayla müdürü görünce şaşırır. Müdür, müstahdemi teselli eder: “Bundan sonra
akşam etüdü bitip herkes yatakhaneye geçtikten sonra sana yardım edeceğim. Hem odamda durmaktansa bir hizmetin parçası olmayı
tercih ederim.” Bu tavır müstahdemi ağlatır.
Örnekler sadece bununla sınırlı kalmaz elbet. Mesela birer hafta arayla annesini ve babasını kaybeden bir edebiyat öğretmeni çocukların eğitimleri yarım kalmasın diye acısını içine gömer. Bir başkası ise
kanser olmasına rağmen hiç aksatmadan her gün okula gelir ve durumu ağırlaşıncaya kadar
ders vermeye devam eder.
Çabalar kısa zamanda meyvesini verir.
Üniversite sınavlarında Türkiye dereceleri kazanılır. Ardından daha önce Türk okullarının kapısından bile giremediği uluslararası bilim olimpiyatlarında altın ve
gümüş madalyalar gelir. Kolej öğrencileri her başarının ardından çıtayı daha da yükseltir ve sonunda uluslararası proje olimpiyatlarında boy göstermeye başlarlar. Bu, son 150 yıldır Batı karşısında bilimsel anlamda sürekli ‘dayak yiyen’ Türk dünyasının ilk meydan okumasıdır belki de. Fen bilimlerine vâkıf, değerleriyle barışık parlak beyinlerin elde ettiği bu büyük başarılar medyanın da dikkatini çeker. Kolej öğrencileri artık gazetelerin birinci sayfalarında, televizyonların
ana haber bültenlerinde boy göstermeye başlar.
SEVGİ OKULLARINA İLHAM KAYNAĞI OLDU
Bütün bunlar, okula talebi de ateşler. Yoğun başvurular üzerine kolej, öğrencilerini kendi özel sınavıyla seçmeye karar verir. “İnsanlar, ne olur benim oğlumu da alın diye yalvarıyor. 300 kişilik kontenjan için 5 bin kişi başvuruyor. Düşünün bir kere, insanlar hem para veriyorlar hem de yalvarıyorlar. Tabii herkesi almak mümkün olmadı; ama görüldü ki okul başarılı oldukça talep daha da artacak.” diyen eski müdür yardımcısı
Hamit Özkan, 1996 yılında kolejin Fatih’ten
Beylikdüzü’ne taşınmasının nedenini bu sözlerle açıklıyor.
Fatih Koleji’nin ülkemiz açısından üstlendiği bir diğer önemli rol de, Soğuk
Savaş sonrası dünyada yaşanan buhranlara kurtuluş reçetesi olacak sevgi okullarına da ilham vermesidir. Dünyanın dört bir tarafında açılan bu okulların temelinde hep Fatih Koleji vardır. İhsan Akdeniz, bu rolü şu sözlerle ifade ediyor: “Okula
yabancı eğitimciler, bakanlar, bürokratlar gelirdi. Bakarlardı, gezerlerdi. Hayran kalarak ülkelerine dönerlerdi. Okuldaki manevi havadan kaynaklandığını düşündüğümüz bu olay bizi çok şaşırtırdı. Fatih Koleji, çekirdekten
çınara
felsefesinin ilk tomurcuğuydu. Bu felsefe ilk kez bu okulla hayat buldu; sonrasında tüm dünyaya örnek oldu.”
BUGÜNE GELECEĞİMİZE İNANAMAMIŞTIK
Hüseyin Döğme ise samimi bir
itirafta bulunuyor. “Şunu itiraf etmeliyim ki, bu kadar kısa zamanda ülkemizde ve dünyada bu kadar okul açılacağını,bu okulların bu kadar genişleyeceğini hiçbirimiz tahmin etmiyorduk. Ama büyüğümüz daha ortada sadece bir tane okulumuz varken, bunların olacağını bizlere anlatıyordu. 20-25 yıl içinde hizmetin dünyaya açılacağını söylüyor, bize
ümit aşılıyordu. Ama biz pek inanamıyorduk. Çok
şükür, çeyrek asır gibi kısa bir zaman diliminde atılan o tohumlar meyvesini verdi. Bugün bu okullardan mezun olan insanlar ülkemizi dünyanın dört bir tarafında başarıyla temsil etmeye başladı. Bu okullardan mezun olan insanlar gittiler, başka yerlerde yeni okulların açılmasına vesile oldular. Bugün açılan okullar sayesinde dünyanın birçok ülkesinde
Türkçe konuşuluyor, Türk milletine karşı sempatiyle yaklaşılıyorsa tüm bunların temelinde bu ilk okulun payı büyüktür.”
Fatih Koleji Mezunlar Derneği Başkanı Ferhat
Aktaş, okulun elde ettiği başarıların, ismiyle paralel olduğuna işaret ediyor. “Eğer mümkün olsaydı, milletim için dünyayı sırtımda taşırdım.” diyen
Fatih Sultan Mehmet’ten ilham alan Fatih Koleji’nin çeyrek asırlık gibi kısa bir zaman zarfında büyük başarılara
imza attığını vurguluyor: “Maddi başarıların yanı sıra günümüzde giderek anlamını yitiren sevgi, saygı ve kardeşlik duygusu gibi insanî değerlerler noktasında da örnek bireylerin yetiştirilmiş olması, Fatih Koleji’nin bu ruhu ne kadar özümsediğinin göstergesidir.”
4200 ÖĞRENCİ, 470 ÖĞRETMEN
Fatih Koleji’ne çeyrek asırlık eğitim maratonunda yeni okullar eklenir. Bugün beş yuva, altı ilk
öğretim okulu ve üç lise ile hizmet veren Fatih kolejlerinde halen 4 bin 200 öğrenci eğitim görüyor. 470 öğretmenin görev yaptığı kurumların tek hedefinin Türkiye için dünyayla yarışmak olduğunu kaydeden Fatih Kolejleri Genel Müdürü İshak
Şahin, 25 yıllık zaman dilimi içinde elde edilen başarıları şöyle sıralıyor özetle: “ÖSS’de beş Türkiye birinciliği, dört Türkiye ikinciliği, üç Türkiye üçüncülüğü. Uluslararası bilim olimpiyatlarında kazanılan 34 madalya. Milletlerarası proje olimpiyatlarında elde edilen 45 derece. Ülke genelindeki yarışmalardan elde edilen yüzlerce madalya ve takdir beratı...”
Genel Müdür İshak Şahin, başarıların bu ülkenin gençlerine inanan ve destek veren eğitim sevdalılarının eseri olduğu görüşünde. Dile kolay, ilk ders zilinin çalmasının üzerinden tam 25 yıl geçti. Her şeyin filizlendiği çeyrek asırlık çınar ağacının daha kaç nesle bu bitmeyen şarkıyı fısıldayacağını ise zaman gösterecek!
AKSİYON