Dershane kapatma meselesine dair önemli uyarı

Vakit Gazetesi yazarı bugün oldukça dikkat çekici bir yazı kaleme aldı

Dershane kapatma meselesine dair önemli uyarı

Vakit Gazetesi yazarı Faruk Köse, bugünkü 'Dershane kavgasına son verin artık' yazısında son dönemde yaşananlara dair önemli çağrılarda bulundu. Dershaneler üzerinden gereksiz bir kamplaşma zemini oluşturulduğuna dikkati çeken Köse, yapılması gerekenleri anlattı ve ekledi: Bu iş politik infaza dönebilir.
İşte Köse'nin Vakit Gazetesi'nde yayınlanan o yazısı ...

***

Sanki başka meselemiz kalmamış gibi, sanki ülkenin bütün “siyasal, sosyal, hukuki, idari, kurumsal ve benzeri sorunlar”ı çözülmüş gibi, sanki “eğitimde olması gereken kalite” yakalanmış, “eğitime dair sorunlar” halledilmiş, ülkenin her yanında “kaliteli eğitim-öğretim standardizasyonu” sağlanabilmiş gibi, “dershane tartışması”yla olmadık yerden düşmanlık üretiliyor.

Tartışmadan çıkıp “kavgaya döndü” mesele, “hasımlık”a, birbirini “tasfiye niyeti”ne kadar vardırıldı. Gülen Cemaati ile Hükümet arasında tam bir “restleşme”ye, “horoz döğüşü”ne, “güç gösterisi”ne, “varlık mücadelesi”ne, “kırmızı çizgi”ye dönüştürüldü. Bunun üzerinden “kavga senaryoları” üretenler, “müslümanlar arasında nasıl hır çıkarırız”a dair ihtisas sahibi olmaya başladı.

Şimdi her iki kesime soruyorum: Bu manzaradan memnun musunuz?
Bu köşede 08.10.2012 tarihli “Dershaneler ‘Yardımcı Okul’ işlevi görsün” başlıklı yazıda meseleye değinmiş, konuya dair çözüm önerimi sunmuştum. Hâlâ aynı noktadayım ve bence bu meseleyi tartışmak abesle iştigaldir. Hem Hükümet’in “eğitimde kalite”yi sağlamadan dershaneleri kapatmaya kalkışması yanlıştır, hem de en fazla dershanesi olan Gülen Cemaatinin, bütün dikkatlerini buna yoğunlaştırarak, başka her şeyi yok sayıp Hükümet’e cephe açması yanlıştır.

Yani artık her iki kesim de “çocuklarımız için en iyinin ne olacağı”na bakmalı ve bu konuyu daha fazla kaşımadan sonuca ulaştırmalıdır.

Benim dershanem yok. Herhangi bir yakınımın, akrabamın, arkadaşımın da dershanesi yok. Dershanesi olan bir şahsa bağlı, ya da gruba mensup değilim. Çocuklarımı dershaneye göndermiyorum. Yani problemin tamamen dışındayım. Bu yüzden tarafsız gözle bakabildiğim kanaatindeyim. Tarafsız gözle baktığımda gördüğüm şu:
Mevcut eğitim-öğretim şartları, imkânları, kalitesi ve standartları” dahilinde dershanelerin kapatılması kesinlikle doğru olmaz. Okullar ve derslikler yetersiz, “öğretmen başına düşen öğrenci sayısı” fazla ve “eşitliksiz/adaletsiz eğitim-öğretim ve sınav sistemi”ne her öğrenci aynı biçimde muhatap iken, dershaneleri kapatmanız, “dar gelirli çoğunluk”un önünü kesmek, onları “varlıklı azınlık”a hizmetçi olmaya mahkûm etmek anlamına gelmez mi?

Meseleyi bu kadar içinden çıkılmaz hale getirmeye, toplumu bu kadar kasmaya ne gerek var? Çözüm gayet basit:

“Okul ve derslik sayısı”nı artırırsın. “Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı”nı tüm Türkiye’deki bütün okullarda “verimli eğitim-öğretim nitelikleri”ne uygun hale getirirsin; mesela bir sınıfta en fazla 20 öğrenci olur. “Eğitim imkânları, eğitim araç-gereçleri, eğitim sistemi” vb. hususlarda ülke sathında “kaliteli standardizasyon”u sağlarsın. Okullarda aldığı eğitim öğrenci için yeterli hale gelir, dershanelerin takviye eğitimine gerek kalmaz. O zaman dershaneleri kapatabilirsin.

Yok, bunu yapamıyorsan, kusura bakma da, kapatamazsın! Kapatırsan, bu tek anlam taşır: “Politik infaz!”
Gülen Cemaatine kızabilir, eleştirebilir, kimi çalışmalarını tasvip etmeyebilirsin. Nitekim bendeniz de bu köşede, Gülen Cemaatinin yanlış ya da hatalı gördüğüm bazı çalışmalarını, tutumlarını eleştirmişimdir. Ama bunu sadece “müslümanın müslümana karşı uyarı vazifesi” niyetiyle yaptım. Hükümet de eleştirir, onamayabilir. Ama bunu, herkesi ilgilendiren temel meselelerden biri olan “eğitim sistemindeki yetersizlikler”i takviye eden, aksaklıkları onaran dershaneleri kapatmaya gerekçe yapamazsın. Yaparsan, tekrarlıyorum, bu “politik infaz”dan başka bir anlam taşımaz.

Şimdi, sözünü ettiğim yazıdaki önerimi özetle tekrarlamak istiyorum:
Dershaneler, eğitim-öğretimde “takviye hizmeti” veren, “yeni fırsatlar yakalanması”nı sağlayan, “eğitime erişim”i yaygınlaştıran, “okul dışı çalışma, araştırma ve etüt hizmetleri” veren, “kaynak sağlama” hizmetleriyle donatılmış “yardımcı okul”lar olabilir.
Okullarda “insan kalitesi” ve “yetenekler” tesbit edilmiyor, geliştirilip yönlendirilmiyor. Buna imkân yok, şartlar müsait değil. Dershanelere işte bunu yapma görevi verilebilir. Okullarda ölçülemeyen “yetenek”, ya da belirlenemeyen “eğilim”, dershanelerde tesbit edilebilir ve öğrenci, “okullarla işbirliği içinde” yönlendirilerek insan kalitesi yükseltilebilir; böylece mezuniyet sonrasında “istihdamda yerindelik” sağlanabilir.

Okula dönüştürüleceğine “yardımcı okul” statüsü verilebilir. Belli şartlarda devletçe finanse edilir, belirli oranda velinin katkısı istenir. “Okullara, dershanelerle anlaşma yapma yetkisi” verilebilir. Okullar diledikleri dershaneyle anlaşarak, “eksiği olan öğrencilerin takviye eğitimle sınıf seviyesine çıkarılması”ndan tutun da, “müfredatın işlenmesindeki yetersizliğin tamamlanması”na kadar, “yardımcı okul” işlevi görebilir. Böylece, gerek derslik, gerek kadro ve gerekse diğer imkânlar bakımından yetersiz kalan okullar dershanelerle takviye edilerek “eğitim kalitesi” yükseltilebilir.

Niteliği itibariyle ilk adımı Cemaat atsın ve bu kavgaya son verilsin artık. Her iki kesimi de seven millet, bu “anlamsız kavga”yla her iki kesimi de gönlünden silerse, bu sonuç kimlerin işine yarar, bir düşünün bakalım.
<< Önceki Haber Dershane kapatma meselesine dair önemli uyarı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER