MİLLİ EĞİTİMDE SACAYAĞININ OTURMAYAN KISMI
Hayatı boyunca öğrenme süreci devam eden tek varlıktır insan. Hiçbir varlığa nasip olmamış potansiyellerle dünyaya gönderilen insanın bu potansiyelini ortaya çıkarıp onu eğitecek mürebbilere ihtiyacı hep olagelmiş. Bu sebeple insanoğlunun yeryüzüne gönderildiği günden, günümüze kadar binlerce
peygamber şereflendirmiş yeryüzünü. Peygamberlerin sonuncusu olan Hz.
Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), asıl gönderiliş amacını da “ben muallim olarak gönderildim” sözüyle özetlemiş.
EĞİTİM VE AİLE
Hızla gelişen teknoloji, eğitimin daha anne karnında başladığını ispatladı. Dolayısıyla bir insanın temeli toprağa atılan bir
tohum gibi 6 yaşına kadar atılıyor. İnsan, daha sonra yaşayacağı hayatını
ailede atılan bu temeller üzerine inşa ediyor. Bundan dolayı Allah'ın kendilerine anne-
baba olmayı nasip ettiği herkes isteseler de istemeseler de çocuklarının ilk öğretmenleri ve aileler de çocukların ilk mektepleri. 7 yaşında okula başlayıp zorunlu olarak 15 yaşına kadar okumak durumunda olan türk gençliği hayatının ikinci önemli döneminde de öğretmenlerine emanet ediliyor. Eskiden “eti de kemiği de senin” denilerek öğretmene emanet edilen öğrencilerin, günümüzde ya sadece eti emanet ediliyor ya da kemiği. Aslında doğru olanda bu. Ancak buradaki sıkıntı da etle kemiğin emanet edildiği tarafların arasındaki kopukluk.
ÖĞRETMEN VELİ İLETİŞİMİNİN ÖNEMİ
Neslimizin, zamanın bataklıklarından korunup çok iyi yetişmesi adına öğrenci-öğretmen-veli sacayağının çok sağlam kurulması gerekmekte. Bu sacayaklarından birinde
arıza olduğunda eğitim sağlam temellere oturamıyor. Aslında çocuğun okula başlaması ile birlikte aileye yeni bir fert olarak öğretmen girmiş oluyor. İşte yeni fert ne kadar aileden ve aileyle içli-dışlı olabilirse bu beraberlik çocuğun eğitimine o oranda olumlu etki yapmakta.
ÜÇLÜSACAYAĞININ KURULMASI ADINA TEKLİFLER
Bunu sağlayabilmek için
öğretmenlik mesleğinin
toplum nezdinde itibarının daha çok arttırılması gerekmektedir. Bu kudsi mesleği seçecek olan gençler de bir meslek sahibi olup, hayatlarını kazanabilme düşüncesinden ziyade kendilerini gençliğin terbiyesine adama düşüncesiyle hareket etmelidirler. Bu duygu ve düşünce içerisinde bulunan bir öğretmenin ellerine teslim edilen bir öğrenciye yaklaşımı çok daha farklı olacaktır. Sadece
öğretim yapmakla kalmayıp gençleri eğitme sevdasında olan öğretmen öğrencileriyle
ders dışı zamanlarda da
vakit geçirecek , öğrencisini daha iyi tanıyıp anlama adına gerekirse evinde de ziyaretler yapacaktır. Böylece sacayağının eksik kalan kısmı olan
Öğretmen-veli diyaloğu sağlanmış olacak, Bunun sağlanmasıyla birlikte eğitim güneşinin
gönüllü süvarileri sadece öğrenciyi eğitmekle kalmayıp toplumu da eğiteceklerdir.
Milli Eğitim Bakanlığı yapacağı öze yönelik çalışmalarla bunu sağlayabilirse gençliğe dolayısıyla geleceğimize aynı zamanda da millete en önemli hizmetlerinden birisini yapmış olacaktır.
Taha
Ünal
Din Sosyolojisi Uzmanı
[email protected]