Hükümetten bir sindirme hareketi daha

AKP iktidarının toplumun her kesimini denetim altına alma girişiminde sıra üniversitelere geldi.

Hükümetten bir sindirme hareketi daha

Kanun Tasarısı yasalaşırsa, akademik kariyerin tek belirleyicisi YÖK olacak. Tıp fakülteleri  fiilen Sağlık Bakanlığı’na bağlanacak.

17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları sonrasında “yasaklar ve tasfiyeler” Türkiye’de hayatın ana unsurlarından biri hâline geldi ve buna her gün bir yenisi ekleniyor. Şimdi de akademik camianın tümden sindirilmesi amaçlanıyor. İlgili kanuni değişiklik çalışması Meclis’te.

Aksiyon Dergisi'ndeki habere göre doktora denkliği ve doçentlik sınavı, “Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”yla, bağımsız durumdaki Üniversiteler Arası Kurul’dan (ÜAK) alınarak Yüksek Öğrenim Kurulu’na (YÖK) devrediliyor. Yurtdışına akademisyen gönderilmesinde de Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı söz sahibi kılınıyor.

İKTİDARIN ETKİSİ İYİCE ARTACAK

Hatırlanacağı üzere, kısa bir süre önce, yıllardır uygulanmayan (12 Eylül Darbesi’nin ardından 1982’de Bülent Ulusu Hükümeti tarafından işlerlik kazandırılan) “Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği”  küçük bir değişiklikle yeniden hayata geçirildi. Basına uzmanlık alanı dışında konuşan akademisyenlere kınama cezası getirildi.

YÖK’ün akademik yükselmelerde tek yetkili tayin edilmesi, “Muhalif isimlerin doçent ve profesör olmalarının önü kesilecek” diye yorumlanıyor. Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Prof. Dr. Tahsin Yeşildere, Üniversiteler Arası Kurul’a ait görevin YÖK’e devredilmesinin akademik yükselmelere şaibe karıştıracağı görüşünde: “Üniversiteler maalesef siyasallaşmış durumda, üniversiteler üzerinde siyasi kıskaç var. YÖK’ün bu işe müdahil olması az olan akademik özgürlüğü yok eder.”

Söz konusu yasal mevzuatla bütün tıp fakültelerinin kontrolü Sağlık Bakanlığı’na bağlı faaliyet gösterecek. Sağlık Bilimleri Enstitüsü’ne bırakılıyor. Bu enstitü aynen YÖK gibi davranabilecek. İstediği doçent ya da profesörü dilediği tıp fakültesine gönderebilecek; tıp fakülteleri arasındaki kadrolarda oynama yapabilecek. Böylece Hacettepe, Çapa ve Cerrahpaşa gibi köklü fakültelerdeki kadrolara müdahale de mümkün olacak.

VAKIF ÜNİVERSİTELERİNE DE DOĞRUDAN MÜDAHALE

Hükümetin Meclis’e sunduğu kanun tasarısı, vakıf üniversitelerinin “faaliyetleri, eğitimi, idari ve mali özerkliği”ne önemli ölçüde tesir etmekteydi. Mevcut kanundaki alakalı hüküm şöyle: “Beklenen eğitim öğretim düzeyinin yetersizliğinin Yüksek Öğrenim Kurumu tarafından tespit edilmesi ve durumun düzeltilmesi için gerekli uyarı ve önerilerin sonuçsuz kalması hâlinde bu kurumun faaliyeti Yükseköğretim Kurulu’nca durdurulur.” Bu maddeye eklenen yeni fıkralarla mali borçlar da kapatma sebebi hâline getiriliyordu.  Yani YÖK’e mali denetim hakkı tanınıyordu. YÖK, ‘idari ve mali’ özerkliğe sahip vakıf üniversitelerini hem eğitim açısından hem de mali açıdan denetleyecek, denetim sonucunda vakıf üniversitelerinin faaliyet iznini kaldırabilecekti. Vakıf üniversitelerinin mütevelli heyet üyeleri  vakıf yönetimi yerine YÖK’ün izni ile belirlenecekti. Hâlen vakıf üniversitelerinin rektörlerini onaylayan YÖK, hükümetin Meclis’e sunduğu kanun tasarısı ile vakıf üniversitelerinin mütevelli heyet başkanını da belirlemiş olacaktı. Yürürlükteki yasada vakıflar tarafından kurulan üniversitelerin vakıf yönetim organı dışında en az yedi kişiden oluşan bir mütevelli heyeti bulunuyor. Mütevelli heyet üyeleri, vakıf yönetim organı tarafından seçiliyor. Üyeler kendi aralarından bir başkan seçiyor.

AMAÇ: VAKIF ÜNİVERSİTELERİNİN HOCA KAYNAĞINI KURUTMAK

Meclis’teki tasarıya göre, vakıf üniversitelerinin mütevelli heyet üyeleri, vakfın idaresince önerilecek ve 21 üyeli YÖK’ün en az üçte iki çoğunluğunun (14 üyenin) oyu ile seçilecekti. Eğitime milyonlarca lira aktaran pek çok önemli işadamı YÖK’ün onaylamaması hâlinde kendi üniversitesinin yönetiminde bulunamayacaktı. Kısıtlamalar bununla da sınırlı değildi. Devlet üniversiteleri vakıf üniversitelerinde öğretim üyesi de vazifelendiremiyordu. Hedef gayet açık: Vakıf üniversitelerinin hoca kaynağını kurutmak ve bazı bölümlerin kendiliğinden kapanmasını sağlamak.

Meselenin eksiksiz anlaşılması adına bir parantez açalım. Kanun tasarısında akademisyenler iki seçeneğe zorlanıyordu. Ya devlet üniversitelerinde kariyerlerine devam edecekler ya da vakıf üniversitelerine geçeceklerdi. Dayatma yükseköğrenime çok yönlü darbe demek. Vakıf üniversitelerinin yanı sıra devlet üniversiteleri de akademisyen bulmakta zorlanacaktı. Çünkü hoca yetiştirmek uzunca bir zaman alıyor. Üstelik akademik koridorlardaki aşırı stres ve maaşların düşüklüğü başarılı adayları üniversitede kalmaktan soğutuyor. Yoğun tepkiler sebebiyle tasarıdaki bu maddelerden geri adım atıldı. Atılan geri adımlar kalıcılaşır mı, yoksa son andaki oynamalarla despotik metin aynen kalır mı?” sorusunu kimse bugünden net olarak cevaplayamıyor.

Öte yandan 3 yıl önce kaldırılan üniversiteden atılma uygulaması da her nedense yeniden vizyona konuyor. Öğrenciler, 2 yıllık ön lisans programlarını 4 yıl, 4 yıllık lisans programlarını 7 yıl, 5 yıllık lisans programlarını 8 yıl, 6 yıllık lisans programlarını da 9 yıl zarfında bitirmek zorunda olacak.

<< Önceki Haber Hükümetten bir sindirme hareketi daha Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER