Türkçe Olimpiyatları için yüzlerce öğrenci
Türkiye’de. Türkçe
şarkı söyleyen, şiir okuyan bu öğrencileri bir köşeden şükrederek izleyen gizli kahramanlar ise öğretmenleri. İşte onlardan birkaçının hikâyesi...
Kimi
Urfa’nın bir köyünden, kimi
İstanbul’un göbeğinden çıktı yola. Heybelerinde bilgi ve fedakârlık, gönüllerinde eğitim seferberliği vardı hepsinin. Gidecekleri
ülkeler farklı olsa da amaçları aynıydı. Önce Kafkaslara ardından
Balkanlar’a ulaştılar. Kısa süre sonra da
Pasifik Okyanusu’na…
Asya,
Avrupa,
Amerika derken
Afrika’ya uzandılar. Binlerce kilometre öteye, dünyanın bir başka ucundaki gönüllere Türkçeyi taşıdılar. Moğolistanlı da
Sri Lankalı da onların şahsında Türkçeyi de sevdi. Dünyanın diğer ucundaki çocuğa Türkçe ‘öğretmenim’ dedirtmenin keyfini yaşadılar.
Öğrencileriyle kimi zaman coştular, kimi zaman ağladılar. Kimi zaman da vatanlarından ayrı kalmanın hasretiyle yandılar.
Türk insanını dünyada temsil eden öğretmenler onlar. Yüzlerce ülke gezdiler, binlerce kilometre yol katettiler. 17 yıl önce başladıkları yolculukları şimdi tüm hızıyla devam ediyor. Ancak tek başına çıktıkları bu yolculuktan yalnız dönmediler. Yüzlerce öğrenciyle, Türkçe Olimpiyatları için geldiler. Onların sayesinde artık
Vietnam’da, Papua Yeni
Gine’de, Sri Lanka’da ve daha birçok ülkede insanlarla Türkçe
iletişim kurabilme imkânları artıyor. Yüzlerce okulda
Türk bayrağı, o ülkenin bayrağıyla yan yana dostluk ve kardeşliğin simgesi olarak dalgalanıyor. Dünyanın dört bir yanındaki ‘Çılgın Türkler’ ise gururla, yetiştirdikleri öğrencilerini izliyor. Onlar medeniyetleri sevgi dili Türkçede buluşturuyor. Bu yıl beşincisi düzenlenen Türkçe Olimpiyatlarında öğrencilerin hikâyelerinden çok öğretmenlerinkine yer verdik.
ZONGULDAK’TAN PAPUA YENİ GİNE’YE
Elif Yardım (26)
Zonguldak Kara Elmas
Üniversitesi İşletme bölümü
mezunu. Şimdiye kadar Zonguldak’tan başka bir şehre çıkmamış. Memleketinden sonra ilk gördüğü yer ise belki de adını bile yeni duyduğu
Papua Yeni Gine olmuş. Gitmeye karar verdiğinde
İngilizce bilmediği için zorlanacağını düşünmüş önceleri. Fakat eşinin desteğiyle alışmış işine ve yeni ülkesine. Elif öğretmen, on aydır Papua Yeni Gine’de yaşıyor. Üç ay önce açılan tek
Türk okulu Png
Paradise’de Türkçe
dersi veriyor. Elif Hanım’ın Türkçeyi zorunlu ders olarak seçen 21 öğrencisi var. Ona göre Papua Yeni Gineliler dil öğrenimine oldukça yatkın. Bunun nedeni ise burada kabile dilinin yaygın olması: “Burada 800-900 kabile ve her kabilenin kendi dili var. Hemen herkes 3-4 dil biliyor. Çok dil bildikleri için de dil öğrenmeye yatkın bir yapıları var.”
Elif Yardım öğrencilerinin Türkçe telaffuzlarının çok iyi olduğunu söylüyor. Ancak onlar için tek sorun sesli
harfler. Papua Yeni Gine’deki öğrencilerin çoğu ‘ı’ ve ‘u’ harfini söyleyemiyor. Buna rağmen Türkçe öğrenmek için gayret sarf ediyorlar. Elif öğretmenin dikkat çektiği diğer bir husus ise
siyahî insanların Türklere olan ilgisi. “Yaptığımız her hareketi dikkatle izliyorlar.” diyen Yardım, bunları yaşadıkça mutlu olduğunu belirtiyor.
Sevgi diliyle konuşmak üzere yola çıkanlardan bazılarının karşılaştığı en ciddi sıkıntılardan biri de ülkedeki güvenlik sorunu. Eli silahlı insanların ülkede kol gezdiğini anlatıyor öğretmenlerden biri ve ekliyor: “İlk gittiğimde üç ay sokağa çıkamadım. Dışarı çıktığınızda her an kapkaça uğrayabiliyorsunuz çünkü. Can güvenliğinin olmadığı bir ülke burası.” Elif öğretmen y
emekleri genellikle kendisi evde yapıyormuş. Ancak ikliminin etkisinden Türkiye’deki tatları tutturamadığını anlatıyor.
BİZ KÜLTÜRÜMÜZÜN ZEKÂTINI VERİYORUZ
Muhittin öğretmenin hikâyesi Urfa’dan başlayıp,
Hindistan’ın yanı başındaki ada devlet Sri Lanka’ya uzanıyor. Yaklaşık bir buçuk yıldır Sri Lanka’da yaşayan
genç öğretmen, “Orada birilerinin bulunması lazım.” diyerek başlıyor söze. Muhittin Çoban, Urfa’nın Bozova ilçesinin Eğrice köyünde doğup büyür.
İlkokul ikinci
sınıfa kadar köyde okur. Aile önce Antep’e taşınır, sonrasında
İzmir’e. Ortaokul ve liseyi de burada bitirir. Muhittin Çoban, Kara
deniz Teknik Üniversitesi Fizik
Öğretmenliği bölümünden mezun olduktan sonra
Giresun’da bir dershanede çalışmaya başlar. Kendisine yurtdışında çalışma
teklifi geldiğinde ise hiç düşünmeden kabul eder. Ancak gideceği yer hakkında çok bir şey de bilmemektedir. Ver elini Sri Lanka der ve yola koyulur.
Muhittin Çoban, Sri Lanka ismini ilk defa teklifi aldığı o gün duyar. Hindistan’ın bir eyaleti zanneder ilk başta. Ne var ki internette yaptığı araştırma sonrasında öğrenir buranın bir ülke olduğunu. Abisine anlatır durumu,
ailenin de iznini alınca yol görünür Sri Lanka’ya. İsmini ilk defa duyduğu ülkeye geldiğinde bir hafta kendine gelemez. Sri Lanka ile Türkiye’yi karşılaştırmaz bile. Ama artık burada yaşayacaktır. Ekvatora çok yakın olduğu için nem çok fazladır, iklimine alışamaz.
Yemekleri ise onun için en büyük sorun olur: “Yemek konusunda ciddi problemler yaşıyoruz. Zeytin,
peynir yok. Bir buçuk yıldır yemek yemiyorum. Dışarıda
yiyecek olursam da otellere gidiyorum.” Kahvaltıda bile
pilav yemek vardır işin ucunda. Ama zamanla alışır.
Muhittin Çoban’ın verdiği bilgilere göre, Sri Lanka halkının çoğu Simhalaca konuşuyor, ülkede sadece 10 Türk yaşıyor. Bir Türk okulu olarak Zodiac Burch International Academy üç ay sonra eğitime başlayacak. Muhittin öğretmen de burada Türkçe derslerine girecek. Bir buçuk yıldır Türkçe dil kurslarında 40 öğrenciye eğitim veriyor kendisi. Sri Lanka’da çoğu kişi Türklerin Arap olduğunu düşünüyor. Hatta ülkede bulunan Türkiye markalı yağ sayesinde Türkiye’nin adını duyduklarında ‘yağ’ demeye başladıklarını hatırlatıyor. Muhittin öğretmen Türkiye’yi ve Türkçeyi Sri Lanka hal
kına anlatmaya çalışıyor. Ancak veliler tarafından en fazla karşılaştığı soru, “Neden Türkçe?” oluyor. Çoban buradaki insanlara Amerika ve Asya’da Türkçenin giderek yayıldığını, ayrıca çocuklarına Türkiye’de
okuma imkânı verebileceklerini söyleyerek ulaştıklarını belirtiyor. Çoban’ın geri dönmeye de niyeti yok: “Orada birilerinin bulunması lazım. Bizim kültürümüz çok zengin. Biz de burada kültürümüzün zekâtını veriyoruz.”
Pribadi Lisesi’nin öğretmenlerinden Hüseyin Kan,
Endonezya’daki
Türk okullarının ilk öğretmenlerinden. Geldiğinde inşaat hâlinde bulunan okulda 10 yıldır Türkçe öğretmenliği yapıyor. Dönmek fikrini ise çoktan kafasından atmış. Hüseyin Kan,
Kütahya’da doğup büyümüş.
Çocukluğundan beri öğretmen olmak istemiş.
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu. 1997’de okulu bitiren Kan’ın ilk görev yeri Endonezya olmuş. Endonezya’ya geldiğinde ilk başta sıcaklar çekmiş dikkatini. Havaalanından dışarı çıktığında sıcaktan nefes alamamış bir an. Trafik kalabalık, sıcaklar bunaltıcı olsa da en büyük zorluğu yemekler konusunda yaşamış.
Endonezya’daki okul on yıl önce açılmış. 14 kişiyle eğitime başlayan okul, şimdiye kadar binlerce kişiyi mezun etmiş. Hüseyin Kan, binin üzerinde öğrenci yetiştirmiş. Hüseyin öğretmenin yetiştirdiği 14 öğrenciden 7’si Türkiye’de Türkçe eğitimi alıyor, 7’si ise Endonezya’da Türkçe öğretmenliği yapıyor. Onlardan biri de Müslim Mushofar. Endonezya’daki Türk okullarında okuyan Müslim, ekonomi bölümünü bitirdikten sonra öğretmen olmaya karar vermiş. Türkiye’de Türkçesini geliştirmek için bulunan genç öğretmen, hep muallim olmak istediğini belirtiyor. Endonezya’ya döndükten sonra Türkçe derslerine gireceği için şimdiden çok mutlu. Öğretmeni Hüseyin Kan ise Endonezyalı bir Türkçe öğretmeni yetiştirmenin heyecanını yaşıyor. Hüseyin öğretmenin yetiştirdiği öğrencilerden biri de Türkiye’de eğitimine devam ediyor, Türkçeye
çeviriler yapıyor. Kan, çoğu öğrencisinin Türkiye’yi tanıyınca
Fatih Üniversitesi,
Boğaziçi ve
ODTÜ’de okumak için Türkiye’ye gelmek istediklerini anlatıyor.
VİETNAM’DA KINA GECESİ
Nurten Kutlu,
Marmara Üniversitesi
Tarih bölümü mezunu. Kutlu,
FEM Dershanesi’ndeki görevinden ayrılarak
Arnavutluk’a gider. Üç yıl Mehmet Âkif Kız Koleji’nde eğitim verir. Evliliğinin ardından da Vietnam yolu gözükür ona. Yedi yıldır Vietnam’da Horizon
Okulu’nda görev yapan Kutlu haftada bir saat Türkçe derslerine giriyor. Henüz öğrencilerinin başlangıç seviyesinde olduğunu söyleyen Nurten öğretmen, Türkçe öğrenen öğrencilerini yeni doğmuş çocuklara benzetiyor. “Onlardan tek bir Türkçe kelime duymak çok farklı bir duygu. Yeni konuşmaya başlayan çocuklarımız gibi onlar.” diyor.
Vietnam ve Türkiye’nin çok az ortak noktası olduğunu ifade eden Kutlu, ilk geldiğinde her konuda zorluk çektiğini dile getiriyor. Ancak “Artık biz de Vietnamlı gibiyiz.” diyecek kadar seviyor ülkeyi. Kaldığı süre boyunca buranın kültürüne alışan Nurten öğretmen Vietnam yemeklerini bile öğrenmiş. Yabancı misafirlerine hem Türk hem de Vietnam yemeklerinden ikram ettiğini aktarıyor. Bizim kültürümüzü de orada yaşatan Kutlu, Vietnam’da kermes düzenlediklerini, hatta kına gecesi bile yaptıklarını anlatıyor.
Vietnam’da genellikle İngilizce ve Vietnamca konuşuluyor. Vietnamlı bir öğrenci en az üç ay sonra Türkçe konuşma seviyesine gelebiliyor. En çok zorlandıkları ise ‘ş’ ve ‘ğ’ harfleri. Nurten Kutlu, öğrencilerin ailelerine de Türkçe öğrettiklerini belirterek, ailelerin okula gelip Türkçe
selam verdiklerini, hâl hatır sorduklarını anlatıyor. Bizim gözlerimizi yaşartan bu sahneler Nurten Hoca ve arkadaşları için artık sıradan hâle gelmiş. Haritada yerini bile bilmedikleri bir ülkeden, Türkiye’den yola çıkan gönül eri öğretmenlerin fedakârlığı, savaş ve mücadeleleriyle dünyanın zihnine kazınan Vietnam’da her gün yepyeni insanları Türkiye sevdalısı yapmış.
HOCAM HÂLÂ TARZANCA MI KONUŞUYORSUNUZ!
Mehmet Kutay,
Çanakkale Onsekiz
Mart Üniversitesi
Eğitim Fakültesi mezunu. 1995’te mezun olur olmaz
Moldova’ya gitmiş. 12 yıldır da burada görev yapıyor. Üniversite yıllarında hiç aklından geçirmemiş yurtdışına gitmeyi. “Daha çok
Hakkâri’ye,
Şırnak’a giderim.” diye düşünüyormuş. Bir arkadaşının yurtdışına gitme fikri sonrasında o da karar vermiş gurbete gitmeye. Moldova’da çalışma imkânı olduğunu öğrenince haritadan yerine bakmış ülkenin. Birkaç ansiklopedi karıştırdıktan sonra da yola koyulmuş.
İnşaat halindeki okula uzaktan şöyle bir bakmış Mehmet öğretmen. 12 yılının burada geçeceğini hiç tahmin etmeden. O da biraz
kürek sallamış okulu için. Dört sınıflı okulda tek Türkçe öğretmeni o olduğu için bütün sınıflara ders vermiş. Ancak ne anlatacağı konusunda bir hafta sıkıntı yaşamış. Mehmet Kutay o günden bugüne 12 yıl geçtiğini anlatıyor. “İlk derste merhaba dedik, onlardan
cevap alınca rahatladık. Bir de bakmışız 12 yıl olmuş.” diyor. Öğrenciler yatılı kaldıkları için gece de Türkçe dersi çalıştırmış. Yaklaşık 1,5 ay sonra konuşmayı öğrettiğinde ilk gururunu yaşamış. Mehmet öğretmen Türkçe öğretmekte ilk birkaç ay zorluk çektiğini anlatıyor. Beden diliyle anlatmaya çalıştığını, sıkıntı çektiği kelimeler için de görsel malzemelerden yararlandıklarını belirtiyor.
Moldova halkı genellikle siyah ekmek yemeyi
tercih ettiği için Kutay, gittiği ilk senelerde hiç ekmek yiyememiş. Ne var ki imdadına birkaç yıl sonra açılan Türk fırını yetişmiş. Kutay’ın Moldova’da yaşadığı sıkıntılardan biri de ‘Huy ve
durak’ kelimeleriyle ilgili. Çünkü Moldova’da bu kelimeler başka bir anlama geliyor. Kutay, buradan giden arkadaşlarının bu konuda kendisini uyarsa da bazen ez
kaza kullandığını belirtiyor. Mehmet öğretmen Moldova’dan ayrılmayı hiç düşünmediğini söylüyor samimiyetle. Ancak ilk yılın tadını da hiçbir zaman alamadığını ifade ediyor. Dil öğrenmede zorluk yaşadığını anlatan Kutay, öğrencilerinin kendisine “Hocam siz bize Türkçeyi öğretiyorsunuz; ama siz Rusçayı hâlâ Tarzanca konuşuyorsunuz.” diye espri yaptıklarını söyleyerek gülümsüyor.
Bir başka kahraman isim Ahmet Gürdal.
Afyon, Dinarlı. İlk görev yeri olan
Tacikistan’da beş yılı geride bıraktı. Kulap şehrinde başlayan öğretmenliği son birkaç yıldır da
Başkent Duşanbe’deki
Hacı Kemal Erimez Türk- Tacik Lisesi’nde devam ediyor. Tacikistan’da öğrencilerin girmek istediği liselerin başında geliyor burası. Haftada üç saat Türkçe dersi veriyor. Üniversite yıllarında o da hiç aklından geçirmemiş yurtdışına çıkmayı. “Beni oralara layık görmezler.” demiş başlangıçta. Ancak teklif geldiğinde gözü kapalı karar vermiş gitmeye. Gitme ihtimali olan yerlerin arasında
Belçika olduğu için aileyi “Orada iyi para kazanırız.” diye ikna etmiş. Fakat Belçika olmamış. Tacikistan’da iş imkânı bulmuş. Güle oynaya yola çıkmış, bir çocuk heyecanı ile.
ANNEM 4 YIL DEDİ, BEN 10 YILA UZATTIM
2002’de Tacikistan’a geldiğinde yedinci sınıfların dersine girmiş. En maceralı derse başlama da bu sınıflarda olur diyor Ahmet öğretmen. Nedenini ise her iki tarafın da farklı dil konuşuyor olmasına bağlıyor. Bir hafta en zorlu hafta olur onun için. Her ders kan ter içinde çıkar sınıftan. Ona göre en zoru soyut kelimeleri anlatmaktır öğrencilere. Gürdal, “Onlara borsa kelimesini anlatamazsın. Hayatında böyle bir şey yok çünkü. Pırasayı da anlatamazsın. Çünkü orada böyle bir
sebze yok. Netice’de resmini gösterip ‘Bu
pırasa işte’ deyip geçiyorsun.” diyor. Ahmet öğretmen ilk talebelerini mezun etmenin haklı gururunu yaşıyor şimdi. Onların öğrenme aşkının kendisini etkilediğini belirterek, “Hiç Türkçe bilmeyen insana bir harf öğretmek benim için en büyük sevinç.” diyor.
Ahmet öğretmen Afyon’dan ilk ayrılışında dört yıllığına gidiyorum diye ikna eder annesini. Beş yıldır Tacikistan’da olan Gürdal, her aradığında annesinin “Oğlum artık yeter, dön.” dediğini söylüyor. Ancak Gürdal’ın buradan ayrılmaya hiç niyeti yok. “En az 10 yıl buralardayım. Daha yapacak çok işim var.” diyor.
Ahmet öğretmene göre Tacikistan’la Afyon’un tek benzer yönü sıcaklığı. Gürdal, yemeklerine ve sıcağına hızla alışsa da arkadaşları çok zorlanır. Bir arkadaşı sadece tost yiyerek geçirir bir seneyi. Ahmet Gürdal, Tacik misafirperverliğinin ileri derecede olduğunu ifade ediyor. Çay içmek için gittikleri yerlerde iki saatten aşağı kalmadıklarını, ev sahiplerinin Tacik pilavı yemeden de göndermediklerini anlatıyor. Gürdal, Tacikçeyi de çok kısa sürede öğrenmiş. Şimdi sırada Rusça var diyor. Ahmet öğretmen, öğrencilerinin, hiç görmeseler de, okula adını veren
Hacı Kemal Erimez için şiir yazdıklarına dikkat çekiyor.
İKİ ÖĞRENCİM ŞEHİT OLDU; SAFAHAT OKUMAK İSTEYEN VAR
Konya Cihanbeyli
Kadir Yıldırım,
Amasya Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı mezunu.
Irak ve
Afganistan’dan sonra
Gürcistan’da görev yapıyor. Yıldırım Irak’ta altı yıl
Işık Koleji’nde Türkçe öğretmenliği yapar. Türkiye’ye yakın bir kültür olduğu için zorluk çekmez. Çocukların dili Türkçeye yatkın olduğundan Türkçe öğretmek kolaydır ona göre. Altı yılın sonunda 200’ün üzerinde öğrenci mezun eder. En mutlu olduğu an, ileri seviyede Türkçe öğrenen öğrencilerinin şiir ve hikâye yazmaya başlamasıdır.
İstiklal Marşı’ndan etkilenip Mehmet Akif
Ersoy’un eserlerini merak eden öğrencisine Safahat’ı
tavsiye eder. Tarık Buğra’yı merak eden öğrencisi ise çoktan almıştır romanı eline. Yıldırım’ın öğrencilerinden bazıları da çeviri yapıp okulda çıkan
gazetede yazılarını yayımlatır. Öğrencilere Türkçeyi öğretmenin mutluluğunu yaşayan Yıldırım için sırada başka ülkeler vardır.
Irak’tan sonra Afganistan’a gider. Arianna Afgan Türk Lisesi’nde başlar göreve. Ancak öğrencileriyle birlikte yaşadığı kaza hafızasından hiç silinmez. İkinci Türkçe Olimpiyatları’nın Afganistan’daki elemeleri sırasında yaşanır kötü olay. Mezar-ı Şerif’e giderken Hindikuş Dağları’nda araçları devrilir. Bir hafta komada kalan Yıldırım, iki öğrencisinin hayatını kaybettiği haberi ile sarsılır. Ancak çocukların ölümünün ardından kendisine anlatılan rüyalar içini ferahlatır. Onun için öğrencileri şehit olmuştur artık. Afganistan’da yaşadığı zorlu yıllardan sonra orada duramaz. Gürcistan’dır yeni yeri. 1,5 yıldır burada
hizmet veren Yıldırım, Türkçe öğretmenin zorluğunu Gürcistan’da yaşadığını belirtiyor. Irak ve Afganistan’a nazaran buradaki çocukların Türkçe öğrenme merakının daha az olduğunu dile getiriyor. Değişik aktivitelerle, öğrencilere Türkçeyi anlatmaya çalışan Kadir öğretmen zoru başaracaklarını belirtiyor. Yılda bir defa ailesini görmek için Türkiye’ye gelen Yıldırım, en çok da Türk insanını özlediğini aktarıyor.
KRAVAT YERİNE YORGAN TAKTILAR!
Ercan Taşdemir,
Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi 1997 mezunu.
Türkmenistan’da görev yapıyor. 1997’nin
Eylül’ünde gittiği Türkmenistan’da on yılını doldurmuş. Ercan Taşdemir, üniversite yıllarında yurtdışına gitmeyi hep istemiş. Özellikle de
Orta Asya’da
öğretmenlik yapmayı. Oralara giden öğretmenlerin hikâyelerini dinlediğinde kendisine “Acaba bize de gitmek nasip olur mu?” diye sormuş her seferinde. Nitekim nasip olmuş. Durumu anlattığında “Buraların suyu mu çıktı. Ne işin var oralarda.” diye onun gitmesini istemeyen ailesini zor ikna etmiş.
Gönlünden geçirdiği gibi Orta Asya’ya kendisini atmış bir gün. Türkmenistan Aşkabat diye gitmiş ancak ihtiyaçtan dolayı Büzmeyin’de başlamış öğretmenliğe. 250 kişilik okulun iki Türkçe öğretmeninden biri olarak görev yapmış. Türkmence, Türkçeye yakın bir dil olduğu için 3-4 ayda öğrenmişler öğrenciler Türkçeyi. Türkiye’den her şeyi kabullenerek yola çıktığını ifade eden Taşdemir, tek sıkıntı ülkemize ve ailemize duyduğumuz hasret diyor. Ancak Türkmenistan’da
yabancı bir ülkede olduğunu kimsenin hissettirmediğini aktarıyor: “Türkmenistan’da insanlar, biz iki devletiz ama bir milletiz diyorlar. Böyle olunca da yabancılık hissetmiyorsunuz.”
Ercan öğretmen, bir arkadaşının başından geçen şu olayı anlatıyor: “Türkmenistan’da kravat,
yatak anlamına geliyor. Bir sabah törene geçilecek, öğretmen kravat takmayan öğrencilere kravat takın öyle gelin diyor. Çocuklar yatakhaneye çıkıp yataklarını düzelterek dönüyorlar. Öğretmen tekrar ikaz ediyor kravatlarınızı takıp öyle gelin diye. Çocuklar bu sefer de yatakları üzerine alıp geliyor.” Tabii okul bahçesinde kahkahalar birbirine karışmış. Ercan Taşdemir, Türkiye’ye oldukça sık gelip gidiyor. İlk başta “Eyvah oğlumuzu kaybettik, gurbet ellere gönderdik.” düşüncesinden ailesinin yavaş yavaş sıyrıldığını söylüyor. Ancak geri dönmek gibi bir niyeti de yok onun.
5 KITADA 5 BİN ÖĞRETMEN
Çeyrek asırdır faaliyet gösteren Türk okulları bugün 5 kıtada eğitim veriyor. 95 ülkede 100 binin üzerinde öğrenci Türk okullarında okuyor. 500’ü bulan eğitim kurumlarında ise yaklaşık 4 bin öğretmen çalışıyor. Öğretmenlerin çoğu İngilizce eğitim veren Boğaziçi, ODTÜ ve Marmara gibi kaliteli üniversitelerin mezunları. Burslu öğrencilerin de okuduğu okullarda o ülkelerin üst düzey yöneticilerin çocukları da eğitim görüyor. Nedeni ise bu okulların kısa sürede diğer okullara nazaran daha başarılı olması.
Türkiye dışında ilk eğitim kurumları
merhum Cumhurbaşkanı Turgut
Özal’ın da
teşvik ve katkılarıyla Türk cumhuriyetlerinde açıldı.
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Türklerin açtığı okullarda bugün binlerce öğrenci öğrenim görüyor. Eğitim seferberliğinin en başarılı olduğu ülke ise
Kazakistan. Bunda
Turgut Özal’ın etkisi yadsınamaz. Çünkü Özal’ın Kazak lider Nursultan
Nazarbayev’e yazdığı
mektup sonrasında bu ülkedeki öğretmenlerin rahat çalışma imkânı bulduğu ifade ediliyor. Türk okullarında öğretmenler genellikle Dil Set’in hazırladığı Gökkuşağı kitap setinden faydalanıyor. Öğrencilere İngilizce, Türkçe eğitim vermenin yanı sıra Türkiye’nin örf ve âdetleri de anlatılıyor. Afrika kıtasında 27 Afrika ülkesinde 15 binden fazla öğrenci eğitim görüyor.
Japonya’da ise bu sayı yedi binin üzerinde. Dünyada ise 250 milyon kişi Türkçe ve lehçelerini konuşuyor. Türk okulları şimdilik beş kıtada. Ancak bu sayının gönül eri öğretmenlerin ve
Anadolu insanının katkısıyla giderek artması bekleniyor.
Geçen sene
Ukrayna’dan katılarak Türkçe Olimpiyatları’nda birinci olan Elvira Sarayaneva okumuştu bu ‘Çılgın Türkler’in şiirini: “Önden giden atlılar, gittiler hep gittiler/ Aştılar kızgın çölü/ Toprak tükendi bir gün denize ulaştılar/ Çektiler dizginleri, kendileri dursa da atlar duramadılar/ Çaresiz kalıp birden/ At sürdüler denize/ Önden giden atlılar/ Önlerinde
okyanus/ Kızgın bir çöl arkada/ Asıl içlerindedir/ Zapt edilmez bir deniz/ Önden giden atlılar/ Teknik değişti diye bıraktılar atları/ Atlarsa bu kıyıda sanki sevgili gibi onları beklediler, günlerce beklediler/ Yeri yırtar ayaklar/ Göğe fırlar başları/ Nerden çıktı bu deniz/ Bizi ayıracaklar önden giden atlardan/ Sevgiliden daha zor ayrılmak bu atlardan/ Buğulanmış gözlerle kıyıda yeni güzel atlar buldular/ Yaktılar gemileri önden giden Atlılar/… (
Şiir Osman Sarı)”
Doğusu
batısı diye yer beğenilmeyen bir ülkenin gönül eri, vatan sevdalısı öğretmenlerinin hepsinin ortak cümlesi, ortak dileği belki de bu satırlar… Onlar Türkçenin, Türkiye’nin dünyaya ulaşan sevgi dilinin önden giden atlıları.
(Katkıda bulunanlar: Sedat Gülmez, Rıdvan
Öztürk)
17 ÜLKEYLE BAŞLADI, 100 ÜLKEYE ULAŞTI
Türkçenin bir dünya dili hâline gelmesi için yapılan Türkçe Olimpiyatları 2003’te çıktığı yolda, beşincisini de geride bırakacak. 17 ülkeyle başladı, bugün 100 ülkeye ulaştı. Uluslararası Dil Öğretim Derneği tarafından düzenlenen Türkçe Olimpiyatları’na katılmak isteyen öğrenciler bir dizi elemeden geçerek buraya ulaştı. Sınıf ve okul seçmelerinden sonra Türkiye’de yarışmaya hak kazanan öğrenciler bu yıl da
ödül alabilmek için ter döktü. Öğrenciler şarkı, şiir, sunum,
makale ve temel Türkçe dallarında yarıştı. 13-21 yaş arası öğrencilerin katıldığı yarışma, ülkesinde öğrenim gördüğü dilin dışında yabancı dil olarak Türkçeyi seçenlere hitap ediyor. Dört yıl önce başlayan yarışmayı Millî Eğitim Bakanlığı’nın yanı sıra
Kültür ve
Turizm Bakanlığı, Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü,
Türk Dil Kurumu,
Türk Tarih Kurumu,
Atatürk Kültür Merkezi,
UNESCO ve
TİKA destekliyor.
Organizasyon sadece yarışmadan ibaret değil. İstanbul Feshane’de açılan ülke stantları sayesinde katılımcılar ülkelerini ve kültürel zenginliklerini tanıtacak. 100 ülkeden 500 öğrencinin yarıştığı
olimpiyatlarda yarışmacıların SMS sonuçları ile seçilmesi bu yılın farklılıklarından biri olacak. Ayrıca geçen yıl
Meclis Başkanı
Bülent Arınç’ın sözü üzerine bu yılki olimpiyatlarda yarışmacılara
TBMM özel ödülü verilecek. Beşincisi düzenlenen olimpiyatlarda diğer bir yenilik de Dünya Barış Korosu olacak. Olimpiyat şarkısı dâhil olmak üzere Türkçe parçalardan oluşacak şarkıları seslendiren yarışmacıların CD’leri yurtdışında satışa çıkarılacak. Geçen sene My Showland’in isminin İstanbul Gösteri Merkezi olarak değiştirilmesinin ardından bu yıl da
Ankara’daki Anatolia Gösteri Merkezi, Anadolu Gösteri Merkezi adıyla yarı finale ev sahipliği yaptı.
Olimpiyatlar kapsamında bazı özel ödüller de verilecek. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Özel Ödülü, Türk Ocakları “Türkçeyi Teşvik Ödülü”, Atatürk Türk Dili Ödülü, Ali Şir Nevai Ödülü, İsmail Gaspıralı Ödülü, Karamanoğlu Mehmet Bey Ödülü ve Türk Dili Vefa Ödülü, Türk diline ve tarihine hizmet eden devlet adamları,
sanatçı ve bilim adamlarına verilecek. Uluslararası Dil Öğretimi Derneği Başkanı ve Türkçe Olimpiyatları Genel Sekreteri Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan, gelecek yıllar için öncelikli hedeflerinin katılımcı sayısını artırmak olduğunu belirtiyor. “Şimdi 100 ülkede Türkçe konuşuluyor. Bu ciddi anlamda değerlendirilmesi gereken bir konu.” diyen Bilkan, bundan böyle her ülkenin elemelerini kendisinin yapmasını amaçladıkları ifade ediyor.
Yarışmaya katılacak adayların, ülkelerin kendi içerisinde kurduğu, Türkçe otoritelerinden oluşan heyetlerce seçilmesi ve Türkçe Olimpiyatları’nın daha kurumsal bir hâle gelmesi amaçlanıyor.
ESKİ MİLLÎ EĞİTİM BAKANI PROF. DR. MEHMET SAĞLAM: TÜRKÇENİN KAHRAMANLARI BU ÖĞRETMENLER
Uluslararası Türkçe Olimpiyatları Tertip Komitesi Başkanı ve eski Millî Eğitim Bakanı Prof. Dr. Mehmet Sağlam,
sivil toplumun yurtdışındaki okul açma çalışmalarının başarılı olduğuna inanıyor. Ona gör
e devlet ve sivil toplum iş birliği yaparak Türk okullarının sayısı artırılmalı. Bunun fedakârlık ve inançla yapıldığını belirten Sağlam, bu işin kahramanlarının öğretmenler olduğunu söylüyor. Ona göre bu işin bir de görünmeyen kahramanları var. Onlar da Türk okullarına destek veren iş adamları. Sağlam, iş adamlarını da bu yolda kültür ataşesi olarak değerlendiriyor.
Uzun yıllar önce diğer ülkelerin dil politikaları geliştirdiğini ve bunu yaymak için faaliyet gösterdiklerini söyleyen Sağlam, Türkiye’nin 5-0 geriden başladığını dile getiriyor. Ancak Türk okulları sayesinde bunun hızla kapatıldığını anlatıyor.
Mustafa Kemal Atatürk’ün daha
bağımsızlık savaşını kazanmadan dil konusunda çalışmalar yaptığını söyleyen Sağlam yabancı kelimelerin Türkçeyi istila etmesinden duyduğu rahatsızlığı belirtiyor. “Biz yabancı dili öğretmeliyiz, ancak yabancı dilde eğitim vermeli miyiz, biraz düşünmeliyiz.” diyen Mehmet Sağlam, herkesi Türk diline sahip çıkmaya davet ediyor.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI YURTDIŞI EĞİTİM GENEL MÜDÜRÜ HASAN KAPLAN:
TÜRK OKULLARI PRESTİJİMİZ
Yurtdışında Türkçe sadece
hayırsever iş adamları tarafından açılmış okullarda öğretilmiyor. Millî Eğitim Bakanlığı’na (MEB) bağlı bin 298 öğretmen başta Türk cumhuriyetleri olmak üzere birçok ülkede Türkçeyi bir dünya dili haline getirmek için emek harcıyor. MEB Yurtdışı Eğitim Genel Müdürü Hasan
Kaplan, Türklerin ve akraba toplulukların olduğu her coğrafyada Türkçe eğitim yapıldığını dile getiriyor. MEB, öncelikli olarak Türk dünyasındaki soydaşlarımız için hem dillerini hem de kültürel değerlerini yaşamaları açısından yurtdışına öğretmen gönderiyor. Bu kişiler aynı zamanda bulundukları ülkelerde yaşayan
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ile o ülkenin yerlileri arasında kurulacak ilişkide önemli yer tutuyor.
MEB okul açma imkanı olan yerlerde o ülkelerle müşterek okullar açıyor. Okul imkanı olmayan yerlerde ise o ülkenin eğitim kurumlarına dil öğretmeni atıyor. Ayrıca MEB tarafından yurtdışında açılan ‘Türkiye Türkçesi Eğitim ve Öğretim Merkezleri’ var. Buralarda o ülke vatandaşlarından talep edenlere Türkçe öğretiliyor. Genel Müdürlüğe bağlı 17 eğitim kurumu bulunuyor. Dil
öğretim merkezi sayısı ise beş. Bu kurumlar başta orada bulunan Türkler olmak üzere o ülkenin vatandaşlarından eğitim almak isteyen herkese hizmet ediyor. Buralarda görevlendirilecek eğitimciler
Bakanlar Kurulu kararına bağlı olarak oluşturulan “Ortak Türk Komisyonu” tarafından seçiliyor.
Türk girişimciler tarafından açılan eğitim kurumları ile devletin kurumları arasında sürekli
yardımlaşma söz konusu. Büyükelçiliklerde bulunan eğitim müşavirlikleri ile kurum çalışanları sürekli
işbirliği içerisinde
rehberlik çalışmaları yapıyor. “Gerek özel okullarımız, gerekse devletimizin açtığı eğitim kurumları bulundukları ülkelerde prestij kurumları olmuştur.” diyen Kaplan, o ülkenin elitlerinin çocuklarını bu kurumlara gönderebilmek için adeta yarıştıklarını hatırlatıyor.
YURTDIŞINDA YUNUS EMRE VAKIFLARI AÇMA PROJESİ
Türkçenin dünyaya açılması anlamında atılan en önemli adımlardan biri
Yunus Emre Vakıfları olacak. Geçtiğimiz yıl
Kültür ve Turizm Bakanlığı ile
Dışişleri Bakanlığı tarafından ortaklaşa çıkarılan proje geçen hafta Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Buna göre dünyanın önde gelen dilleri arasında yer alan Türkçe, İspayolcanın Cervantes’i, Almancanın Goethe Enstitüsü gibi Yunus Emre Vakıfları’yla yeni bir kimliğe kavuşacak. Eski Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Mustafa İsen, projenin Türkçe ve Türk kültürünün tanıtılmasında önemli bir rol oynayacağını belirtiyor. Dünyada birçok örneklerinin olduğunu belirten İsen, yurtdışında bu nitelikte eğitim veren başka kurumlara ait merkezlerin de Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olacağını dile getiriyor.
Yunus Emre Vakıfları ilk etapta ihtiyacın olduğu birçok ülkede hizmete girecek. Öncelik Batı Avrupa ve Orta Asya ülkelerinde yoğunlaşacak. Bunun için
lojistik destek veren merkezler olacak. Ayrıca bu merkezlerde yapılacak birtakım yapılandırmalarla da diğer eğitim merkezleriyle paralellik kurulacak. İçerisinde çok amaçlı salon, kitaplık ve görsel malzemelerin de sunulduğu bir birim olacak. Yunus Emre Vakıfları’nın Türk kültürünü komple yansıtan merkezler olacağını dile getiren Mustafa İsen, artık Türkçenin bir dünya dili olabileceğini ifade ediyor. Böylece yurtdışında Türk kültürünü bu merkezlerin tanıtacağının altını çiziyor.
Türkçenin dünya gündemine taşınmasında yapılan faaliyetlerden biri de TEDA projesi. Türk edebiyatının dışa açılma projesi olarak nitelendirilen faaliyet, Türkçe eserleri yabancı dillere çevirecek olan çevirmenlere ve yayınlayacak olan yayıncılara çeviri,
baskı ve
tanıtım alanında destek verecek. Mustafa İsen, TEDA projesiyle 1,5 yılda 130 eserin bu projeden destek aldığını dile getiriyor. İsen, daha çok edebi nitelikli eserler için söz konusu olan faaliyetlerin gelecek yıllarda da artarak devam edeceğini kaydediyor.
Nursel Dilek -
Aksiyon