Üniversiteler bölünmeli: Çünkü...

Üniversiteler bölünsün mü ? bölünmesin mi? Son günlerin en ilginç tartışmalarından biri . Kamuoyu bu konuda ikiye bölünmüş durumda . Ama yanlış terden

Üniversiteler bölünmeli: <B>Çünkü...</B>

Bazıları projeye hükümetin üniversiteleri ele geçirme planı diye bakarken bazıları kurtuluş reçetesi olarak sunuyor. Konuya akademik açıdan bakanlardan biri olan Prof. Dr. Ayhan Aktar TARAF GAZETESİ'ndeki köşesinde Üniversitelerin geleceği için bölünmesi ve yeniden yapılandırılması görüşünde. Üniversitelerin bölünmesine karşı çıkanları eleştiren Aktar'a göre Tıp Fakülteleri Üniversitelerin yapısınıa ciddi zarar veriyor, ve kaynaklarını sömürüyor. İstanbul Üniversitesi’nin kurtuluşunun en azından dörde bölünmekten geçtiğinin altını çizen Aktar YÖK'ün bu konuda geri adım atmasını da eleştiriyor. İşte Üniversiteleri kurtaracak öneriler. Korkmayın, bölün gitsin! Bir süre önce “İstanbul Üniversitesi nasıl kurtulur?” başlıklı bir yazı yazmış ve bünyesinde Tıp Fakültesi barındıran büyük üniversitelerin akademik açıdan nasıl nal topladıklarını anlatmaya çalışmıştım. İstanbul Üniversitesi’nde yapılan rektörlük seçimlerine katılan altı adaydan beşinin tıp kökenli olduğunu hatırlatarak, tıp kökenli rektörlerin üniversitenin tüm mali kaynaklarını tıp fakültesi lehine sömürdüklerini anlatmıştım. Bu durumu engellemenin tek yolunun bir yandan büyük ve hantal üniversiteleri bölmek, ama bunu yaparken de tıp, dişçilik ve eczacılık fakültelerini aynı üniversite çatısı altında toplamaktan geçtiğini anlatmıştım. Bu çerçevede, İstanbul Üniversitesi’nin kurtuluşunun en azından dörde bölünmekten geçtiğini (Çapa, Cerrahpaşa, Beyazıt ve Avcılar) açıklamaya çalışmıştım (Taraf, 29 aralık). Yazımın yayımlanmasından üç ay sonra, gazetelerde şu haberi okudum: “YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, bazı üniversitelerin öğrenci nüfusu açısından çok büyüdüğünü, bu nedenle idarelerinin zorlaştığını belirterek, ‘Onları yeniden yapılandıralım istedik’ dedi.
Bu konuda çalışma yapmak üzere YÖK bünyesinde bir komisyon kurulduğunu bildiren Özcan, komisyonun özellikle nüfusu 40 bini geçen üniversiteleri değerlendireceğini, hangi üniversiteyi uygun görürse bu konuda öneri getireceğini belirtti. Özcan, ilk aşamada 5 üniversiteyi (İstanbul, Marmara, Gazi, Selçuk ve Uludağ Üniversiteleri) düşündüklerini ifade ederek, ‘Bunlar kocaman üniversiteler. Öğrenci nüfusları fazla ve idare etmek çok zor oluyor. Ayrıca dağınıklar, şehrin her tarafına dağılmış durumdalar’ diye konuştu” (Cumhuriyet, 8 nisan). Haberi okuyunca sevindim. Kendi kendime, “Tabii canım, Yusuf Ziya Özcan ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nden tanıdığımız bir meslektaşımızdır. Örgüt sosyolojisinden anlayan biri olarak 40.000’den fazla öğrencisi olan ve tıp kökenli rektörlerin egemenliği altında ezilen üniversiteleri bölerek akademik kaliteyi yükseltecektir. Bravo Yusuf Ziya Hoca’ya, meseleyi hemen kavramış!” diye düşünmeye başlamıştım. Erken sevinmişim! Cennet vatanımızda reform yapmaya çalışanların karşısına “değişimden rahatsız olanlar” dikilir. Lütfen, bu tiplerin sadece yaşlı, prostatlı, huysuz, emekli devlet memurlarından oluştuğunu düşünmeyin. Örneğin, öğrencilerin kurduğu İTÜ Sözlük isimli internet sitesine yorum yazan ve muhtemelen kendisini “solcu” zannedenler bakın bu konuda neler döktürmüş: “Parçala yut taktiği uygulayan hükümetin uygulaması! Ne kadar kadrolaşsa da aydınlığın kalesi üniversitelerde sözünü geçiremeyen hükümet, onları bölüyor küçültüyor. Ama üniversiteler buna direnecek! Direnişin her zaman kalesi olan İstanbul Üniversitesi bu sefer gene sur dikecek gerici kafaların, Amerikancıların önüne... Bu her üniversiteyi bir konuda uzmanlaştırmayı amaçlamıyor, onları bölmeyi küçültmeyi güçlerini ellerinden almayı amaçlıyor” (nickbulamadımvalla, 10. 04. 2009). “Üniversiteleri hallettikten sonra, bir sonraki hedeflerinin ailelerin bölünmesi, aile içi bölünmeler olduğu kanaatindeyim” (rospik, 11. 04. 2009). İnsan bu yorumları okuyunca, “Analar nasıl böyle ulusalcı-paranoyak aslanlar doğurmuş!” diye düşünüp, gençlerimizin analiz yeteneği hakkında kaygılanmaya başlıyor tabii. Bölünmeye karşı çıkan bazı profesörlerin itirazları da gençlerin yaklaşımından daha zekice değil, ama şimdilik bunları bir yana bırakalım. Anlaşılan, YÖK’ün büyük üniversiteleri bölme projesi özellikle tıp profesörlerinin rahatını kaçırmış olmalı. Herhalde, Ankara’daki devletlû takımına baskı yapmış olmalılar ki geçenlerde YÖK Başkanı Prof. Yusuf Ziya Özcan bu projeyi rafa kaldırdıklarını açıkladı. Haber şöyle: “İstemeyen üniversiteleri bölmeyeceklerini belirten Özcan, İstanbul Üniversitesi’nin bölünmesinden ise vazgeçtiklerini söyledi. Özcan, ‘Ben İstanbul Üniversitesi’ni hiç görmemiştim, geçen hafta gördüm. Şimdi bölünmesinden vazgeçtim. Çapa Hastanesi’nin halini gördüm, o fikrimden vazgeçtim. Önce orayı adam etmeli. Çapa’ya yeni bir bina yapmalı. Çapa binasının arkasındaki bütün camlar kırık. Her iki hastane de kötü; ama Çapa daha kötü. Yani yapacak daha önemli şeyler varmış’ diye konuştu. Özcan, İstanbul Üniversitesi’nin Avcılar bölümünün ‘belki ayrılabileceğini’, diğer bölümlerin ise ‘birbirine çok da uzak olmadığını’ kaydetti” (Zaman, 25 nisan). YÖK Başkanı, Prof. Özcan’ın Çapa Tıp Fakültesi izlenimlerini okuyunca, yıllar evvel yeğenimi götürdüğüm ve sonra kapanan Gülhane Parkı Hayvanat Bahçesi aklıma geldi. Hatırladıkça hâlâ üzülürüm: Tüyleri dökülmüş tavus kuşları, kıçında kist çıkmış zavallı bir aslan, mahzun gözleri ile bizden yiyecek dilenen topal bir deve ve ayakta durmakta zorlanan kılkuyruk tilkiler...! Prof. Özcan’ın Çapa izlenimleri de benim Gülhane Parkı macerama benziyor. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni ilk kez gören, kırık camlardan etkilenen ve Çapa’ya yeni bina yapılması konusunda hemen ikna edilmiş olan Prof. Özcan, İstanbul Üniversitesi’nin bölünmesinden vazgeçmiş anlaşılan. YÖK Başkanı’nın yerinde olsam şunları yapardım: Önce, kırık camlar kaç paraya tamir ediliyor onu öğrenirdim. Sonra da Sayıştay denetçilerini devreye sokup şu soruların cevabını arardım: Acaba Çapa Tıp Fakültesi’ne son üç yılda kaç milyonluk tıbbi cihaz satın alınmış? Satın alınan cihazlara o hastanede gerçekten ihtiyaç var mı? Hastanenin deposunda kullanılmayan durumda bekleyen kaç tane tıbbi cihaz var? Bu süre zarfında öğretim üyelerine döner sermayeden kaç para ödenmiş? Sonuçlar tahmin ettiğim gibi çıkarsa, Çapa’daki sorunun parasızlık değil, beceriksizlik ve açgözlülük olduğu ortaya çıkar. Kangren olmuş olan Çapa’yı kesip çıkarmak, kısacası üniversiteyi bölmek lazımdır. Benden, söylemesi...
<< Önceki Haber Üniversiteler bölünmeli: Çünkü... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER