Cizre'de Eğitime Saldırı ve Dar Düşünceler, Dar Görüşler
YGS sınavında büyük bir başarıya imzasını atarak il birincilerini çıkartan Cizre
FEM Dershanesi’ni başarılarından dolayı milletçe
tebrik ediyor, destekliyor ve yapılan menfur saldırıyı, her şeyden önce insaniyet namına, şiddetle kınıyoruz. Bunu gerçekleştiren Terör Örgütü veya her kim olursa olsun, yaptıkları bu şiddet eylemlerinin, kendilerini kesinlikle hedefledikleri gayeye ulaştıramayacağını, varsa eğer azıcık insaf ve izanları, artık anlamaları gerekmektedir.
Kanaat-i acizanemce, yapılan bu menfur saldırı, aslında sadece Terör Örgütü’nün değil, evrensel çapta uygulanmak istenen ve dış güçler tarafından da desteklenen kirli bir planın parçasıdır. Bu planın içerisinde, o bölgeyi ve bölgenin insanlarını Türkiye’den kopartarak kendi kaderine terk etme ve böylece dış güçlerin müdahalesine zemin hazırlama gibi büyük ve
hain bir gaye vardır. Eğitim ve
öğretim ise bu gayenin önündeki en büyük engeldir. Çünkü öğrenen
gençlik, kendilerinin, yıllarca sömürüldüğünün farkına varacak ve bu hain emellere kesinlikle alet olmayacaktır.
Terör eylemlerinin son zamanlarda öğrenci yurtlarına ve dershanelerine kadar sıçraması, aslında Terör Örgütü’nün bir çıkmazda olduğunun göstergesidir. Çırpınmaktalar ama çırpındıkça da batmaktadırlar. Hiç olmazsa çırpınırlarken, Devlet’in uzattığı eli tutsalar ve ellerindeki
silahları bıraksalar, içine düştükleri bu bataklıktan bir nebze olsun kurtulacaklardır. Bunun için ise, bizzat Cizre
FEM Dershanesi Müdürü Sayın Fahri Koca Bey’in de dediği gibi, gerek devlet gerekse
sivil toplum örgütleri olarak, daha fazla kardeşlik, sevgi ve
diyalog için çalışılmalıdır ve bu eylemlere alet olanlara bile bir şekilde el uzatılmalıdır. Evet, şöyle diyordu Fahri Bey:
“Keşke bu eylemleri gerçekleştiren o gencecik fidanlar da bizim dershanemizde öğrencilerimiz olsalardı! O zaman bu eylemlerde yer almazlardı.”
Bu sözler bana Muhterem
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yıllar önce ve değişik vesilelerle dinlediğim bir sohbetini hatırlattı. Türkiye’de sağ-sol çatışmalarının alevlendirildiği bir dönemdi sanıyorum. Hoceefendi’nin sohbeti esnasında coşan birisi, ‘bu komünistlerin hepsini asmalı-kesmeli’ gibi bir söz söylemiş ve bunun üzerine yine aynı meclisten bir başka genç de ayağa kalkarak, ‘sen şimdi o dediğini yapmış olsaydın ben şu an burada olamayacak ve belki de Cehennem’i boylayacaktım demiştir. (Hatam var ise önce Hocaefendi’nin muhterem şahıslarından ve sonra da herkesten özür dilerim.)
Bu tür menfur eylemlere alet olanların birçoğu sadece cehaletlerinden ve yeterince kendilerine sevgi ve kardeşlik elleri uzatılmadığından dolayı yapmaktadırlar. Dikkat edilirse yapanların çoğu da gencecik, daha rüşte bile ermemiş vatan evlatlarıdır. Fahri Bey’in dediği gibi, muhabbet fedaileri olan bizler, aslında, Terör Örgütü’nün eli uzanmadan önce niye bizim ellerimiz bu yavrulara da uzanamadı, diye kendimize sormalıyız. Saldırıya uğrayan Dershane’nin fedakâr eğitim kadrosunun yaptığı gibi, top yekûn bir millet olarak sevgi ve kardeşlik bağlarımızı, o yavrulara, bir daha kopmamak üzere dolamalıyız.
Ayrıca şunu da belirtmek isterim ki, eğitim bir fedakârlık ve gönül işidir. Zaten, günümüzde bu misyonu, sadece Türkiyemiz’de değil, yerkürenin her tarafında fedakârca yapan insanlara da
“muhabbet fedaileri, ışık süvarileri veya eğitim gönüllüleri” diyorlar. Onlar için insanın olduğu her yer vatandır ve Hakk, Hakikat her bir muhtaç gönle, meşru vesilelerle ulaştırılmalıdır. Dünyanın her yerinde, bin bir fedakârlık ve çileyle açmış olan bu gül bahçelerini,
Allah’ın İzni ile kimsenin kurutmaya gücü yetmeyecektir. Zaten onlar da biliyorlar ki; silah ve şiddet sadece haksız ve güçsüz olanların başvurdukları bir yöntemdir. Onlarla gönüller fethedilemez.
Gönüller ancak sevgi, hoşgörü ve diyalogla fethedilebilir. Bunun da en güzel ispatı, yerkürenin hemen hemen her yerinde gayret gösteren
eğitim gönüllüleri için, renkleri ve dilleri ne olursa olsun her kesimden insanın kalbine Allah’ın Va’z ettiği kabul ve sevgidir.
Bu tür
terör saldırılarını yaptırıp Hakk’ı, hakikati ve ilmin nurunu gönüllerden alarak insanlığı cehaletin karanlıklarına sürükleyip sonra istedikleri gibi yönlendirmek isteyenleri çok iyi keşfetmiş ve bütün bir ömrünü gençliğin aydınlanması uğruna feda etmiş olan
Bediüzzaman Said
Nursi Hazretleri şöyle der:
"Bana, 'Sen şuna buna niçin sataştın?' diyorlar. Farkında değilim; karşımda müthiş bir
yangın var. Alevleri göklere yükseliyor, içinde evladım yanıyor, îmanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, îmanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda birisi beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış, ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu
küçük hadise bir kıymet ifade eder mi?
Dar düşünceler, dar görüşler!.. "
Evet, gerek Doğu ve
Güney Doğu bölgelerimizde gerekse dünyanın her tarafındaki yangınlar karşısında, Cizre’de FEM Dershanesi’ne yapılan bu “küçük” hadisenin, tüm yangınları ellerindeki eğitim tulumbalarıyla söndürmek isteyen “Gönüllüler” için bir ehemmiyeti yoktur ve bu tür olaylar onların sadece aşk-u şevklerini kamçılar:
“Mü’minler, o birleşik düşman kuvvetlerini karşılarında görünce, “İşte bu,” dediler, “Allah ve Rasûlü’nün bize haber verdiği ve va’dettiği şeydir. Allah ve Rasûlü, verdikleri her haber ve yaptıkları her va’dde elbette doğruyu söylerler.” Bu, onların ancak iman ve teslimiyetlerini arttırdı.” (Ahzab/22)
Mehmet
Ünal
Araştırmacı
Yazar
[email protected]