Samanyoluhaber.com yazarlarından Din sosyolojisi Uzmanı Taha
Ünal, 'eğitim ve hayatta
aile gerçeği'nden hareketle, hafta sonları, sadece aileye dair konularla okuyucularıyla buluşacak.
Eğitim ve hayatta 'aile' gerçeği
Son asrın büyük düşünürü, ‘hayatı boyunca öğrendiklerini, annesinin ona 6 yaşına kadar öğrettikleri üzerine bina ettiğini' söylüyor. Geçmişten günümüze pedagog ve eğitimciler de, insan hayatında, 0-6 yaş aralığının çok önemli olduğunu özellikle vurguluyorlar.
Her eserin bir temele ihtiyacı olduğu bir vakıa. Bir bina için temelinin sağlam olması, ekmek veya yoğurt v.b. bir
gıda maddesinin sıhhi olabilmesi için mayasının sağlıklı olması gerektiği gibi; eşref-i mahluk olan insanın da, ideal manada ahsen-i takvime ulaşabilmesi için sağlam bir mayaya ve temele ihtiyacı var.
Çocuğun mayası, daha dünyaya gözlerini açmadan, anne-babasının geçmiş yaşantısı neticesinde oluşmakta.
Temeli ise, dünyaya gelip, en önemli yıllar olarak addedilen 0-6 yaşlar arasında atılıyor.
Hayatı boyunca öğrenme süreci devam eden tek varlık olan insan için, ömrü boyunca da ailesinin ilgi ve alakası devam etmesi gerekmekte.
Çocuk, ailede başta sevgi,
şefkat ve kendisine gösterilmesi gereken ilgi-alaka alanında yeterli derecede doyurulmamış ise, bu açlığı hayatının her karesinde hissediyor ve tatmin etmenin çarelerini arıyor. İnsani ve beşeri ihtiyaçları, zamanında karşılanmış nesiller ise, hayatın
fırtına ve azgın dalgalarına karşı daha kolay mukavemet gösterebiliyor.
Günümüzde,
batı dünyası başta olmak üzere, gençliğin yaşadığı problem ve çektiği buhranların arkasında, sağlıklı bir ailenin olmayışı yatmakta. Manevi ihtiyaçlarını, doğru kanallardan yeterince alamayan bir insanı, maddiyatın tatmin edemediği, hatta bırakın tatmin etmeği, duygusal anlamdaki açlığını daha da fazlalaştırdığını göz önüne alırsak, gençliği, dolayısıyla toplumu imar etmenin reçetesinin aile yuvasını
tamir etmekten geçtiğini müşahede ediyoruz. Çünkü, suça bulaşan gençlerin büyük çoğunluğunu, aileleri olmayan, ya da aile ortamı, fay hatlarının altına kalıp, büyük zarar görmüş ailelerin çocukları oluşturuyor. Meseleye tersinden baktığımızda, hangi insan, annesinin, insanı dinginleştirip rahatlatan göğsüne başını koyup rahatlamak veya babasının, sığınılacak son
liman olan güçlü duruşuyla ayakta kalmak imkânı mevcut olduğu halde, başka, neticesi hüsran olan çareler(!) ve çözümler(!) peşinde koşar.
Ülkemizde de son yıllarda aile problemleri oldukça artmış bulunuyor. Türkiye'de son on yılda boşanma oranının yüzde 63 artmış olması sıkıntının boyutlarını ortaya koymakta. Bunun neticesinde olan, henüz hayat yolculuğunun başında olan çocuklara oluyor.
Boşanmayla sonuçlanmayıp, sağlıklı bir ortamın olmadığı ailelerde de, en çok yıpranan, geleceğe karamsar bir şekilde
bakan çocuklar olmakta. Temel okulu olan ailesinde, nitelikli eğitim ve
terbiye alamayan bir nesil üzerine bir şeyler bina edebilmek, neredeyse imkânsızdır.
Bu problemlerin birçok sosyolojik nedeni olabilir. Ancak, en önde gelen nedeni, eşlerin birbirlerini, kendine benzetme çabasıdır. “ben” liğin olduğu yerde “biz” liğe yer kalmıyor ve aile sadece kağıt üzerine aile olabiliyor.
İşte bu noktada benlikten sıyrılıp,
akıl üstü bir kaynağa müracaat etmek gerekiyor. Bunun içinde ebedi saadet kaynağımız Kuran'a, insanüstü bir varlık olarak değil de, bizim gibi bir insan olarak gönderilen
Allah Resulü'nün (s.a.v) hayatına bakıp, hayatlarımıza, özellikle dünya ve
ahiret mutluluğunun vesilesi olan aile hayatımıza, ona göre çekidüzen vermek gerekmekte.
Bu duygu ve düşüncelerden hareketle, Allah nasip ederse, vicdani ve sosyal sorumluluğun bir gereği olarak, kendine, eğitimi şiar edinmiş bir haber sitesinde, hafta sonları sizlerle birlikte olacağım.
Taha ÜNAL
Din Sosyolojisi Uzmanı-Eğitimci
[email protected]