Hazine Müsteşarlığı, borç yönetimine ilişkin çeşitli veri ve değerlendirmelerin yer aldığı 2011
Kamu Borç Yönetimi Raporunu yayımladı.
Makro
ekonomik ve finansal çerçeveye ilişkin değerlendirmelere de yer verilen raporda, bölgesel bazda
doğal afet ve siyasi gerginlikler, küresel bazda
gıda ve enerji başta olmak üzere artan emtia fiyatları, gelişmiş ülkelerdeki yüksek
işsizlik oranları, ABD konut piyasasının zayıf
görünümü, gelişmekte olan ülkelerdeki enflasyon baskıları ve
ısınma işaretleri ile bazı çevre
Avro Bölgesi ülkelerinin kamu kesimi borçluluğuna ilişkin kaygıların aşağı yönlü temel risk faktörleri olarak görüldüğü belirtildi.
Gelişmiş ülkelerde artan
tüketim harcamaları, güçlü şirket karları ve toparlanan yatırımların da küresel ekonomik görünüme ilişkin yukarı yönlü risk unsurlarını meydana getirdiği kaydedildi.
-''DOĞRUDAN YATIRIM GİRİŞLERİ DÜŞÜK DÜZEYDE GERÇEKLEŞTİ''-
Raporda,
Türkiye ekonomisinin 2009'un son çeyreğinden itibaren güçlü bir
büyüme performansı sergilediği ve 2010 yılında yüzde 8,9 büyüyerek bölgesinde öne çıktığı kaydedilerek, bu dönemde iç talep koşullarının güçlü seyrinin büyümeyi desteklediğine dikkat çekildi.
İç talebin güçlü seyrine karşılık dış talebin zayıf kalması sonucunda cari açığın 48,4 milyar dolara ulaştığı ifade edilen raporda,
dış ticaret açığındaki büyümenin yanı sıra 2010'da
hizmet gelirlerinin de bir önceki yıla göre düştüğü ve bunun da cari açıkta etkisi olduğu anlatıldı. 2010 yılında
rezerv hariç toplam 42,2 milyar dolar
sermaye girişinin gerçekleştiği belirtilen raporda, özetle şu değerledirmeler yer aldı:
''Söz konusu yılda,
bankalar net
kredi kullanıcısı, banka dışı özel
sektör ise, 2009 yılında olduğu gibi net kredi ödeyicisi olmuş ve doğrudan yatırım girişleri düşük düzeyde gerçekleşmiştir. Portföy yatırımları kaynaklı girişler ile
yurt içi bankalardaki
mevduat artışları, 2010 yılında sermaye girişinin temel kaynağı olmuştur.
Böylece,
krizden sonra gözlenen kısa vadeli sermaye girişlerinin temel finansman kaynağı olma eğilimi, 2010 yılında da devam etmiştir.''
Bankacılık sektörünün güçlü sermaye yapısı, karlılığı ve etkin risk yönetiminin krizin olumsuz etkilerini sınırlandıran faktörler arasında yer aldığı anlatılan raporda, 2010 yılında sermaye yeterlilik rasyosunun yasal sınır olan yüzde 8'in oldukça üzerinde, yüzde 18,9 seviyesinde gerçekleştiği anımsatıldı.
Sektörün 2010 yılında karını yüzde 9,6 oranında artırdığı ve özkaynak karlılığının yüzde 20,1 olarak gerçekleştiği belirtilerek, Türkiye'de bankacılık sektörünün herhangi bir devlet yardımı almadan güçlü sermaye yapısını ve karlılığını devam ettirdiği, kriz sonrasında ekonominin toparlanmasında önemli rol oynadığı kaydedildi.
Raporda, Türkiye'nin küresel mali kriz sırasında ve sonrasında makroekonomik görünüm açısından iyi bir performans sergilediği kaydedilerek, ''
Küresel ekonomik kriz sonrası dalgalanmaların devam ettiği ve içinde bulunduğumuz bölgede siyasi çalkantıların yaşandığı bu dönemde makroekonomik istikrarın korunması para ve maliye politikalarının odak noktasında olmaya devam edecektir'' değerlendirmesine yer verildi.
AA