Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Ali
Babacan, ''
Türkiye'de
finans sektörüyle ilgili
vergiler zaten bugün itibariyle birçok
Avrupa ülkesine göre avantajlı. Bu avantajımız, göreceli olarak gittikçe daha da artacak'' dedi.
Babacan, Dış
Ekonomik İlişkiler Kurulu (
DEİK) tarafından
Sabancı Center'da düzenlenen ''
İstanbul Finans
Merkezi Konferansı''nın açılışında, Türkiye'nin son 8,5 yıldır büyük bir transformasyon süreci yaşadığını ifade ederek, bazı
ekonomik göstergelere değindi.
Hangi ekonomik veri, hangi finansal göstergeye bakılırsa bakılsın Türkiye'nin çok hızlı güven ve istikrar ortamına ulaştığını gördüklerini belirten Babacan, ''Dünyanın içinde bulunduğunu, hele hele yanı başımızdaki birçok Avrupa ülkesinin içinde bulunduğu durumu dikkate aldığımızda aslında bulunduğumuz noktanın kıymetini bilmemiz gerekiyor'' dedi.
Son finansal
krizin pek çok ülkede sosyal sorun ve siyasi krizleri beraberinde getirdiğini, işlerin pek iyi gitmediği, kamu borcunun yükseldiği ve
büyümenin yavaşladığı ülkelerde çok zayıf hükümetlerin iş başında bulunduğunu, bunun da önemli bir risk alanı olduğunu belirten Babacan, gerekli
tedbir ve adımı atacak siyasi iradeyi bulmanın zor olduğunu söyledi.
Zamanında doğru ve hızlı adım atmanın önemine dikkati çeken Babacan, Türkiye'nin krizin başlangıcından bu yana farklı
politikalar uyguladığını, krizin ilk 3-4 aylık döneminden sonra mali sıkılaştırmaya gittiğini, 2009
Eylül'üne kadar belli bir seviyede sabit giden
banka kredi hacminin
Ekim'den itibaren artmaya başladığını anlattı.
2009'un son çeyreğinde Tükiye'nin pozitif büyümeye geçtiğini ifade eden Babacan, ''Bugün gelmiş olduğumuz noktada Türkiye'nin risk göstergelerindin birisi olan kredi temerrüt
takas oranlarına baktığımızda, dün
akşam itibariyle 150 baz puanlık bir rakam görüyoruz. Bu şu anda 11 AB üyesi ülkeden daha iyi bir rakam. Yine dün akşam itibariyle 2 yıllık
Eurobond faizlerine bakıyoruz, euro cinsinden çıkarılmış
Hazine kağıtlarına bakıyoruz. Türkiye'nin faizleri, İtalyan faizlerinden düşük'' şeklinde konuştu.
ISINMA
Ali Babacan, Türkiye'nin 2010 yılı Ekim ayından itibaren yine pek çok ülkeden önce farklı bir çizgi izlemeye başladığını hatırlatarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Ekonomimizde henüz başlamayan ama ileriye doğru başlama ihtimali olan
ısınmaya - ancak bu ısınma tabirinde enflasyon bağlantısından ziyade cari açık faktörünü biz daha ön planda tutarak bu ısınma tabirini kullanıyoruz - karşı tedbirler almaya başladık. Bir yandan
Merkez Bankası, bir yandan
BDDK, bir yandan hükümetimizin diğer birimlerinin almış olduğu tedbirlerle, atmış olduğu adımlarla bir bakıma ön alan bir yaklaşımla 2011 yılında kontrollü bir
büyüme oranı elde etmeye çalışıyoruz. Kontrollü diyorum çünkü, açıkça ifade etmek gerekirse 2011 yılında, aynı 2010'da olduğu gibi yüksek bir büyüme oranı yakalayabiliriz. Geçen yıl yüzde 8,9'du. Bunu sürdürebilmek önemli... 1-2 yıl hızlı büyüyüp ondan sonra farklı bir zorlukla karşılaşmamak önemli...''
Alınan tedbirlere değinen Babacan, ''Yeni politika setinin amacı bir yandan kısa vadeli sıcak para diye ifade edebileceğimiz
sermaye için Türkiye'yi bir miktar daha az cazip hale getirirken öte yandan uzun vadeli kalıcı sermaye için Türkiye'nin cazibesini korumak. Ama aynı zamanda da içerideki kredi hacminin kontrolsüz bir şekilde artıp bunun cari açığa olacak olumsuz etkilerini önlemek için kredi hacmini kontrollü artırmaya çalışmak'' diye konuştu.
Bu yıl kredi hacminin Türkiye'de yaklaşık yüzde 20-25 civarında artmasının genel makro ekonomik dengeleriyle uyumlu bir rakam olduğunu belirten Babacan, bu yıl için yüzde 6,9'luk bir enflasyon tahmin edildiğini söyledi. Babacan, ''Bu biraz aşağıda olur, belki biraz yukarı olur. Yüzde 20-25'lik kredi hacmi artışı... Ekonominin büyümesinden daha fazla, iki misli oranında kredi hacmi artışı da problem olmaz diyoruz'' şeklinde konuştu.
AK AKÇE
Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Babacan, bankaların,
zorunlu karşılık oranlarını artırmayla ilgili bir miktar olumsuz yaklaşımlarının bulunduğunu hatırlatarak, şunları kaydetti:
''Bankaların ekonomistleri var, bunların hepsi destekliyor. Öte yandan genel müdürler, kar odaklı çalışanlar diyelim, hatta bazı patronlar, 'Bu yıl karımız beklediğimiz kadar olmayabilir mi acaba?' diyor haklı olarak. Bunu şöyle düşünmek lazım. Bir atasözümüz vardır. Ak akçe kara gün içindir. Merkez Bankamızın bir bakıma yaklaşık 45 milyar liraya ulaşan bu mevduatla ilgili zorunlu bir şekilde karşılık tutarak, son kararla beraber 43'tü ama 45'e çıkacak, daha zor günlerde ekonominin olur da yavaşlayacağı günlerde serbest bırakılıp ekonomiyi canlandırmada kullanılabilecek bir
rezerv olarak da düşünebiliriz. Bir bakıma olası zor günler için
cephane olarak... Dolayısıyla uzun vadeli bakacağız. Sadece bugünün karını değil, Türkiye'nin uzun vadeli istikrarını düşüneceğiz.
Diyeceksiniz ki 'Seçime giden bir ülkede bunlar yapılır mı?' Biz her zaman eğer önümüzdeki 1-2-3 ayı düşünerek karar alsaydık Türkiye'nin bu noktaya gelmesi mümkün değildi. Uzun vadeli baktık. Bizim politikalarımızda popülizme asla yer yok.''
VERGİ
Babacan, şu anda Avrupa'da birçok ülkede
bütçe açığının büyük, borç stoğunun çok yüksek olduğunu, bu ülkelerin tedbir almak zorunluluğu bulunduğunu, alacakları tedbirlerin bir kısmının
vergi artışı yönünde olacağını söyledi.
Vergi deyince bugünlerde birçok ülkede pek çok hükümetin aklına finans sektörünün geldiğini ifade eden Babacan, şöyle konuştu:
''Biraz da siyasi açıdan daha kolay vergilendirilecek bir alan. Konuyu 'Krizin sebebi bankalar, bankalara da vergiyi yüklüyoruz' diyen liderler için, hükümetler için anlatması kolaylaşıyor. Dolayısıyla pek çok Avrupa ülkesinde finans sektörüyle ilgili vergi oranlarının, genel vergi oranlarının önümüzdeki birkaç yıl içinde artış trendinde olması
sürpriz olmayacak. Ama Türkiye'ye gelince, Türkiye'nin bütçe açığı zaten kontrollü.
Kamu borç stoğumuz düşüş trendinde. Dolayısıyla bizim yıllarca vergi artırma gibi bir mecburiyetimiz olmayacak. Çünkü ihtiyacımız yok, kamu dengelerimiz sağlam. Büyüyen ekonomide vergi gelirlerimiz de artıyor. Dolayısıyla bırakın vergi artırmayı, tam tersine biz seçici olarak toplam vergi tahsilatını aksatmayacak şekilde nerelerde
indirim yapabiliriz bunun arayışındayız. Türkiye'de finans sektörüyle ilgili vergiler zaten bugün itibariyle birçok Avrupa ülkesine göre avantajlı. Bu avantajımız, göreceli olarak gittikçe daha da artacak. Üstelik Türkiye'nin son krizde bankacılık sistemini sapa sağlam götürüyor olması da itibarımızı da artırdı.''
''EN OLUMSUZ TABLOYA KARŞI BİLE BANKALARI KORUYAN BİR DÜZENLEME ÇERÇEVEMİZ VAR''
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Eylül 2009'da İstanbul
Finans Merkezi ile ilgili
eylem planını açıkladıklarını hatırlatarak, bugün itibariyle 71 eylemden 9'unu tamamladıklarını, 13'ünde önemli ilerleme kaydettiklerini bildirdi.
Babacan, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) tarafından düzenlenen ''İstanbul Finans Merkezi Konferansı''nda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin
2023 hedeflerine değinerek, 2023 kapsamında İstanbul'un dünyanın en önemli 10 finans merkezinden biri olmasını da hedeflediklerini vurguladı.
Eylül 2009'da İstanbul'un finans merkezi ile ilgili eylem planını açıkladıklarını anımsatan Babacan, ''5 yıl daha var bu eylem planının tamamlanması için. Bugün itibariyle 71 eylemden 9'unu tamamlamış durumdayız. 13'ünde önemli şekilde ilerlemiş durumdayız. Diğer eylemlere takvim dahilinde devam ediliyor. Biz ne yapacağımızı gayet iyi biliyoruz. Somut tarihler, somut hedefler var'' diye konuştu.
Haritaya bakıldığında aslında Almanya'dan başlayıp
Güney Doğu Asya'ya uzanan coğrafyada İstanbul'un finans merkezi potansiyelinin açık olduğunu ve hangi ülkeler olabilir diye bakıldığında Türkiye'nin rakipsiz bir şekilde ön plana çıktığını kaydeden Babacan, yapılan tüm altyapı projeleri,
Kanal İstanbul gibi projelerin ilerde nasıl bir şehir olacağının işaretlerini verdiğini söyledi.
İstanbul Finans Merkezi projesi denildiğinde akla Ataşehir'deki
gayrimenkul projesinin geldiğine dikkati çeken Babacan, projenin bundan ibaret olmadığını, şehrin her bir köşesini etkileyecek, değerli kılacak olumlu adımlar atacaklarını anlattı. Babacan, ''Biz kalıcı, 50 yıl sonrasını, 100 sene sonrasını düşünen bir vizyonla İstanbul'u finans merkezi yapmak istiyoruz'' dedi.
''GELİP DE PİŞMAN OLAN YOK''
Ali Babacan,
yabancı yatırımcıların Türkiye'ye ilgisine de işaret ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Son 8,5 yılda 'Türkiye'ye yatırım yaptım, pişman oldum' diyen acaba var mı? Çok ciddi değer artışı oldu. Gelip de pişman olan hiç yok. Bunun önümüzdeki dönemde de benzer trendde gideceğini öngörmek çok zor değil.
Küresel krize rağmen böyle bir performans ortada. Avrupalı ve Amerikalı bankaların Türkiye operasyonları sapasağlam ayakta duruyor. Ortağı, yöneticileri aynı. Peki evlerinde niye etkileniyorlar da burada bir şey olmuyor. Çünkü burada bizim çok ihtiyatlı bir
düzenleme çerçevemiz var. En olumsuz tabloya karşı bile bankaları koruyan bir düzenleme çerçevemiz var. Denetleme çerçevemiz de çok güçlü. Asla taviz yok. En küçüğünden, en büyüyüğüne
kural neyse harfiyen uygulanıyor. Bunu bağımsız otoritelerle yürütüyoruz. Asla özel muamele, hatır gönül işi yok. Biraz da bunun için sağlam. 'O benim arkadaşım idare edelim, şunun patronunu tanıyoruz, onu fazla kısıtlamayalım', kesinlikle böyle bir şey yok. Tavizsiz
uygulama ve tavizsiz
denetleme sayesinde her Türk bankası kriz döneminde sapasağlam ayakta kalmıştır.''
''İNSANLAR ORTAM BOZULDUĞUNDA SAÇINI BİLE TIRAŞ ETMİYOR''
Babacan, aslında şimdiye kadar yol almaya çalışırken ''ayaklarına pranga olan'' çok konu bulunduğunu ifade ederek, şöyle konuştu:
''Tam anlamıyla
sivil niteliğini kazanamamış bir demokrasiyle biz bugüne geldik. Ta ki
12 Eylül 2010'da referandumla Anayasadaki son değişiklikleri yapana kadar... Sivil iradenin üstün olduğu demokrasiyi son 7-8 aydır aslında görüyoruz. Birçok riskler vardı, yaşadık. 2008'de niye Türkiye sadece 0,7 büyüdü?
Küresel kriz son aylarda vurdu. 2007'de niye biz yüzde 5'in altında kaldık. Parti
kapatma davası, e-
muhtıra derken olmuyor, moraller bozuluyordu. O günlerde benim berberim 'bu ay müşteri az geldi' dedi. İnsanlar genel ekonomik durum, genel tablo, genel siyasi ortam bozulduğu zaman saçını bile kestirmiyor, herkes duruyor, bankalar duruyor, sanayici duruyor,
halk duruyor, ekonomi duruyor. Artık bunları geride bırakmamız lazım.''
AA