Hükümet,
nükleer enerjiye geçiş için kararlı adımlar atarken, bu konuda özellikle çevreci grupların tepkileri dikkat çekiyor.
Enerjinin hemen her dalında faaliyet gösteren Atayol Group'un Yönetim Kurulu Başkanı Ali Tunga,
nükleer santrallerde karbondioksit salınımının sıfır olduğunu belirterek, "
Çevreye asıl geri dönüşümü olmayan zararları kömür ve doğalgaz santralleri veriyor." dedi.
Nükleer enerji, derin
deniz madenciliği, doğalgaz ve LNG (sıvılaştırılmış doğalgaz), petrol
arama,
üretimi ve ticaretinde yurtiçi ve yurtdışında faaliyet gösteren Atayol Group'un Yönetim Kurulu Başkanı Ali Tunga, enerji
sektörüne yönelik önemli açıklamalar yaptı. İki ay önce
Kerkük-Yumurtalık
boru hattı sözleşmesinin yenilenmesi için
Enerji Bakanı Taner Yıldız'a eşlik eden iki
özel sektör temsilcisinden biri olan Tunga,
ülkenin enerji geleceğini 'aydınlık' görüyor.
Türkiye'nin de gelişmiş çağdaş Batı ülkeleri gibi nükleer santralleri olması gerektiğini savunan Tunga, buna
itirazları anlayamadığını belirtiyor. Dünyanın üç ve dördüncü nesil nükleer santrallere doğru hızla ilerlediğini vurgulayan Tunga, nükleerde karbondioksit emisyonunun sıfır olduğunu hatırlatıyor.
"Tek sorun atıklar ile ilgili ki, bu zarar diğer santrallerin zararları ile kıyaslandığında önemsenmeyecek derecede kalıyor. Şu an bir nükleer santralde bir yıl içinde bin varil atık çıkıyorsa, bu rakam yeni
plazma teknolojisi ile 40 varile indirildi. Asıl çevreye geri dönüşümü olmayan zararı kömür ve doğalgaz santralleri veriyor." diyen Tunga,
yenilenebilir enerji alternatifleri ile ilgili de son derece gerçekçi: "Eğer 2050'de sıfır emisyonlu bir enerji hedefleniyorsa, bunun sadece yenilenebilir kaynaklardan olma ihtimali sıfır. Türkiye derelerini HES (
hidroelektrik santrali), tepelerini RES (rüzgâr enerjisi santrali) ile donatsa tüm atıklarını,
jeotermal kaynaklarını kullansa dahi toplam enerji ihtiyacının en iyimser oranla yüzde 20'sini karşılayabilir. Bu sebeple nükleer karşıtlığının saçmalık olduğunu kabul etmek lazım." Türkiye'nin nükleer santral kurma çalışmalarını 'delilik' olarak niteleyen Türkiye-AB Karma
Parlamento Komisyonu
Eşbaşkanı Fransız Helene Flautre'a itiraz ederken, "56 nükleer santrali ile
Fransa, elektriğin yüzde 76'sını nükleerden sağlıyor. Dünyada nükleer güç santrallerinin yüzde 25'ini Fransızlar kurdu. Konuya güvenlik ve çevre açısından bakarsak herhalde şu an Paris'e 70 km mesafede nükleer santral yapmazlardı. Keza dünyada ve bilim çevrelerince en güvenli ve gelişmiş yeni nesil nükleer güç santrallerinin Fransız Areva tarafından kurulduğu bilinir." diyor.
Gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkeler arasında nükleer santral sahibi olmayan tek ülkenin Türkiye olduğuna değinen Tunga, "Nasıl ki
Güney Kore sıfır know how (bilgi birikimi) ile 25 yıl önce başladığı nükleer santral çalışmalarını üretim haline getirdi ve şimdi teknoloji ihracatı için
Abu Dabi ve Türkiye ile
masa başına oturdu ise Türkiye de gelişen teknoloji sayesinde 15-20 yıl içinde bu teknolojiyi üretip
ihraç edebilir hale gelebilir." değerlendirmesini yapıyor. Tunga, bu kapsamda stratejik
işbirliği yapılacak iki ülke öneriyor: Bunlardan ilki Fransa, ikincisi de
Japonya. Siyasi şartların oturtulması ve
Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinin bu fazdan ayrı tutulması halinde bilhassa Fransa ile yapılacak stratejik işbirliğinin çok verimli olabileceğinin altını çiziyor.
EN İYİ ALTERNATİF TOSHIBA, HITHACHI VEYA AREVA
Türkiye'nin elektrik üretiminde 2020'deki toplam kurulu gücü yaklaşık 100 bin megavat civarında olacak. Bunun yüzde 20'sinin de en az nükleer enerjiden sağlanması planlanıyor. Bunun 4-5 nükleer santral anlamına geldiğini kaydeden Atayol Group'un Yönetim Kurulu Başkanı Tunga, bu anlamda
Rusya ve
Güney Kore'ye alternatif olarak Japon
Toshiba ya da Hithachi ile Fransa'dan Areva'yı öneriyor. Bu konuyu zaten hükümetler ve bakanlıkların yakından takip ettiğini anlatırken, Fransa ya da
Japonya'nın değişen dünyada
rekabet güçlerini artırmak için bu tür ortaklıklara da ihtiyacı olduğunu sözlerine ekliyor.
ZAMAN