Yılmaz, Denizli
Sanayi Odası (DSO),
Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) ve Dünya Gazetesi işbirliğiyle düzenlenen "Para Politikaları" konulu
seminere katıldı.
Yılmaz'ın eşi Düriye Yılmaz'ın da takip ettiği seminer, PAÜ İktisadi ve İdari bilimler Fakültesi konferans salonunda yapıldı. Seminere Denizli Valisi
Yavuz Erkmen, Belediye Başkanı
Nihat Zeybekci, Denizli
Ticaret Odası (DTO) Başkanı Necdet Özer, DSO Başkanı Müjdat Keçeci, PAÜ Rektörü Prof. Dr.
Fazıl Necdet Ardıç,
sivil toplum kuruluşu başkanları, sanayiciler,
öğretim üyeleri ve öğrenciler katıldı.
Dünya Gazetesi Başyazarı Osman Aralot'un moderatörlüğünü yaptığı seminerde dünya ve
Türkiye ekonomisi hakkında bir sunum yapan
Merkez Bankası Başkanı Yılmaz ardından sanayicilerin sorularını cevaplandırdı.
Küresel ekonomide 2009 yılının ikinci yarısında belirginleşen toparlanma eğiliminin, 2010'un ilk çeyreğinde de devam ettiğini ifade eden Yılmaz, "Bununla birlikte dünya ekonomilerinin son aylarda tekrar bir yavaşlama sürecine girdiğine ilişkin sinyaller alınmaktadır. Finans kuruluşlarının bilançolarındaki sorunların henüz çözümlenmemesi,
krediye
ulaşım imkânlarının sınırlı kalması ve işsizlik oranlarının yüksek seviyelerini koruması, iktisadi toparlanmanın gücünü zayıflatmaktadır." dedi. Özellikle gelişmiş ülkelerde uygulanan gevşek maliye
politikaları sonucunda hızla
bütçe açıklarının arttığını anlatan Yılmaz, "
Kamu borç stokları, gelecek yıllarda uzun vadeli
faiz oranlarını arttırarak özel talebi olumsuz etkileyebilecek önemli bir risk unsurudur. En büyük ihracat pazarımız olan
Avrupa Birliği'ne ilişkin
büyüme beklentilerinin görece düşük seyretmesi, diğer talepler üzerinde belirgin bir risk oluşturmaktadır. Avrupa ekonomilerindeki sorunların artmasını takiben yılın ikinci çeyreğinde
sipariş göstergelerindeki sınırlı düşüşler, talebe ek olarak iç talepteki toparlanma hızına ilişkin aşağı yönlü riskleri artırmıştır." diye konuştu.
Ekonomik verilerin Türkiye ekonomisindeki toparlanmanın yavaş ve kademeli olacağını gösterdiğini belirten
Durmuş Yılmaz, sözlerine şöyle devam etti: "Türkiye,
Asya ülkeleriyle birlikte 2010 yılının ilk çeyreğinde en hızlı büyüyen ülkeler arasında yer almıştır. 2010 yılının tamamında da dünyanın hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olması beklenmektedir. Son dönemde borç yükü yüksek ülkelerin risk primlerinde sert yükselişler gözlenmesine karşın Türkiye'nin risk primi, güçlü bankacılık sistemi ve düşük borçluluk oranının verdiği destekle göreli olarak istikrarlı seyrini korumuştur. Türkiye'de kamu kaynaklarının
finans kesimine aktarılmasına gerek duyulmaması, reel sektörü desteklemek amacıyla ve kamu borç stokunda aşırı artışa neden olmadan dengeleyici bir maliye politikası uygulanmasına imkân vermiştir."
İç talebin istikrarlı seyrine rağmen son dönemde iktisadi faaliyetteki toparlanmanın hızına ilişkin belirsizliklerin arttığının görüldüğünü kaydeden Yılmaz, şunları kaydetti: "Birçok Avrupa ülkesinde kamu borçlarının sürdürülebilirliğine dair kaygıların artması, özellikle en büyük
dış ticaret pazarımız olan Avrupa bölgesindeki toparlanmaya dair aşağı yönlü riskleri arttırmaktadır. ?Bu süreçte avronun belirgin olarak değer kaybetmesi, diğer pazarlarda
rekabet gücünü olumsuz etkileyebilecek ek bir unsur olarak öne çıkmaktadır. Ayrıca bütün bu gelişmeler, beklenti kanalıyla iç talebi de olumsuz etkileme potansiyeli taşımaktadır. ?Bu aşamada
para politikasının durumunu değiştirmek için
erken olduğu düşünülmekle beraber, önümüzdeki dönemde küresel ekonomiye ilişkin sorunların
yurt içi iktisadi faaliyet üzerindeki etkileri dikkatle takip edilmektedir."
Merkez Bankası Başkanı, sunumun ardında sanayicilerin sorularını cevaplandırdı. Birkaç ayki önceki konuşmasında
krizden çıkış hakkında, "Tünel ucunda görünen ışık" benzetmesinin sorulması üzerine, "Tünelden çıktık ama hava tamamen güneşli değil, bulutlu. Bizimle değil, asıl yurt dışındaki kamu maliyesiyle ilgili gelişmeler, orada alınacak tedbirler var. Onun bize gerek dış ticarette gerekse beklentilerde kredi anlamında yansımaları önemli." dedi.
Merkez Bankası'nın faiz
indirimleri sonucunda, istikrarlı bir biçimde reel piyasa faizlerinin azaldığına işaret eden Yılmaz, "Türkiye'de kriz sonrası faizlerin, öncesine göre daha düşük seviyelerde kalabilmesi, kamuda ekonomi yönetimi ve iş âlemi için bir testtir. Uzun süreler çok yüksek faizlerle yaşadık, Bugün bir fırsat yakaladık. İnşallah elbirliğiyle görüntüyü, beklentileri bozmadan ve yanlış kararlar almadan, gerek bütçe gerek para politikası tarafından,
ekonomik teşvikler açısından sürdürürüz. Biz de diğer ülkeler gibi düşük faiz ortamında yüksek büyümeyi sağlayan ülkelerden oluruz." şeklinde konuştu.
'ENFLASYON HEDEFE YAKIN ÇIKACAK'
Bundan sonra Merkez Bankası'nın politika
faiz oranının, piyasadan borç alınan faiz oranı olmayacağını bildiren Durmuş Yılmaz, bir haftalık repo faiz oranıyla yapılacağını anlattı. Yılmaz, "Bir haftalık repo faiz oranı, şu anda 7'dir. Bu, politika faiz oranı olacak. Bundan sonra faiz oranlarında herhangi bir indirim veya arttırım bunun üzerine yapılacak." dedi.
Yıl sonunda enflasyonun, hükümetle birlikte öngördükleri hedefin üzerinde ancak hedefe yakın bir yerde oluşacağını tahmin ettiklerini vurguladı. Merkez Bankası'nın toplumun genel
refah fonksiyonu dışında kendi başına bir fonksiyonu olması mümkün olmadığını dile getiren Yılmaz, sözlerini söyle sürdürdü: "Biz büyüme olmazsa, istihdam olmazsa, mal üretilmezse,
hizmet üretilmezse hangi malın istikrarını sağlayacağız? Fiyat istikrarı, başlı başına amaç değil, bir araçtır. Nihai amaç büyümedir, üretimdir, iştir, aştır."
Yılmaz, sanayicilerin, kurların düşük tutulması için Merkez Bankası'nın daha fazla döviz almasına yönelik isteklerine karşılık da şunları söyledi: "Günlük alım miktarımız 30 milyondan 150 milyon dolara çıksa, kurun sizin isteğiniz gibi değerinin kaybedeceği, Türkiye'nin kur açısından daha rekabetçi hale geleceğinin garantisi yok. Geçmiş deneyimlerimiz bize şunu gösterdi ki biz döviz alımına başladığımız zaman,
rezerv seviyelerimiz yükseliyor. Yükselince dışarıdaki yatırımcı, 'Türkiye'nin ödeme gücü var. Türkiye'de risk yoktur.' diyor ve daha fazla para geliyor. Kur daha da aşağıya iniyor. 2006'da müdahale ettiğimizde, 1,5 saat içinde 5,5 milyar dolar aldık ve kur da 1
kuruş yukarıya çıktı, öeden sonra 2 kuruş indi. Şu anda döviz arz ve talebine baktığımızda, uluslararası piyasalarda arz, zannettiğiniz kadar bol değil. Her an için 2008 yılındaki gibi Lehman Brothers'ın iflası sonrası yaşadığımız sorunlarla karşı karşıya gelebiliriz. Bizim şu anda yaptığımız değerlendirmelere göre uluslararası döviz
piyasaları son derece kırılgan. O nedenle sürdürülemeyecek geçici birtakım uygulamaları devreye almakta acele etmemeliyiz."
Durmuş Yılmaz, kendilerine göre Türkiye'nin dalgalı kur rejiminden vazgeçmesinin yanlış olacağını da şu sözlerle savundu: "Bize göre Türkiye, tercihlerini değiştirmemeli. Dalgalı kur, bütün şokları emen bir rejim. Sabit kurda olsaydık, bu dalgalarda rezervlerimizi sıfırlardık."