Yönetim Danışmanı Yılmaz Sönmez’e göre
krizlerin ana sebebi, iş ahlakı kavramının unutulması.
Dünyayı sarsan
finans krizinin hep
teknik boyutları konuşuluyor, rakamlar üzerinden analizler yapılıyor, sonuçlar çıkarılıyor ancak meselenin insana ve insani değerlere
bakan yönleri göz ardı ediliyor.
Amerika’dan başlayarak dünyayı etkisi altına alan krizde haberlere konu olan gelişmelerden biri de, dev şirketleri yöneten CEO’ların aldıkları yüksek maaşlar, haksız
primler ve buna rağmen
yönetimdeki başarısızlıklarıydı. Batışıyla bütün dünyayı bunalıma sürükleyen
Amerikan yatırım bankası
Lehman Brothers’ın, iflasından sadece dört gün önce, görevden ayrılan üç üst düzey yöneticisine 23,2 milyon dolar tazminat ödemeyi kabul ettiği ortaya çıkmıştı. Şirketin CEO’su Richard Fuld da, 2002’den şirketin sıkıntıya düştüğü 2007 yılına kadar yaklaşık 350 milyon dolarlık prim aldığını kabul etmiş, bazı gazeteler ise bu rakamın aslında 433 milyon dolar olduğunu iddia etmişti.
Bunlara ek olarak, Amerika’nın üç otomotiv devinin (
Ford,
Chrysler ve General
Motors) CEO’larının hükûmetle yapacakları
kurtarma paketi görüşmelerine özel jetleriyle gitmeleri, kongre üyelerinin tepkisini çekmişti. Şirketlerini zarar ettirdikleri için kurtarılmayı bekleyen yöneticilerin hâlâ özel jetlerden ve lüks harcamalardan vazgeçmemesi, aslında meselenin bir başka boyutunun da artık konuşulması gerektiğini düşündürüyor. Yönetim Danışmanı Yılmaz Sönmez, son krizin ve bütün
ekonomik krizlerin can alıcı noktasının ‘iş ahlakı’ ilkelerinin ihlal edilmesi olduğunu düşünüyor. Sönmez’e göre şirketler, onları yönetenler ve orada çalışanlar iş ahlakından taviz vermeye devam ettikleri sürece dünya bu tür krizlerden kurtulamayacak. Kurtarma paketleriyse pansuman tedbirden öteye gidemeyecek.
İŞ AHLAKI SÖZLEŞMESİ
Son yıllarda
iş dünyasına bakıldığında, yolsuzlukların, rüşvetin, iltimasın, köşe dönmecilik anlayışının ve haksız kazançların gittikçe arttığı görülüyor. Artık sadece kamu kurumlarında yaşanmıyor yolsuzluklar. Günümüzde birçok büyük şirket bu sebepten ayakta kalamıyor. İş ahlakının diğer boyutu ise elbette
üretim standartları. İşini iyi yapmayan, üretim süreçlerini çağın gereklerine göre geliştiremeyen şirketler, en
küçük bir dalgalanma ve krizde ciddi sıkıntılar yaşayabiliyor. Tarihimize bakıldığında iş hayatının ve ekonominin belirli teşkilatlar aracılığı ile düzenlenmesi boşuna değil aslında. Ahilik ve lonca gibi esnaf teşkilatları, iş hayatının kurallarını koyan ve
sektörlerin kendi öz denetimlerini yapmasını sağlayan yapılar. Yılmaz Sönmez, günümüzde bu gibi kurumların muadili konumundaki iş adamı dernekleri ve sektörel kuruluşların daha çok teknik konularla ilgilendiği tespitini yaparak, “Günümüzde artık şirketlerin iş ahlakını yazılı metinlerle korumak ve denetlemek gerekiyor. Ben bu sebeple şirketlere kendi iş ahlakı
sözleşmelerini hazırlamaları ve bu konudaki kuralları yazılı hâle getirmelerini öneriyorum.” diyor. Bu sözleşme hem çalışanlar hem de yöneticiler için şirkette çalışmanın etik ilkelerini belirleyecek. Sönmez, şirketlerin önemli bölümünün bunu yeni işe aldıkları kişilere sözlü olarak ilettiklerini ancak yazılı sözleşme yapma gereği duymadıklarını söylüyor. Bunda,
Türkiye’deki şirketlerde kurumsallaşma oranının yüzde 13’ü geçmemesinin de etkisi var elbette.
Kriz döneminde en dikkat
çekici konulardan biri, krizin
psikolojik sonuçları oldu. Hangi şirket sahibi ile konuşsanız piyasada parayla ilgili sorunun yüzde 20-30’u geçmediğini, geri kalan meselenin psikolojik olduğunu ve insanların istismarından kaynaklandığını söylüyor. Mesela parası olduğu hâlde borçlu, borcunu geciktiriyor ve kriz bahanesinin ardına saklanıyor. Kriz var diye çekler ödenmiyor. Bu durum mevcut krizi daha da derinleştiriyor. Yılmaz Sönmez, iş ahlakı sözleşmeleri ile serbest piyasadaki bu acımasız ve haksız
rekabeti daha hakkaniyetli hâle getirmeyi hedeflediklerini söylüyor. İşin ilginç yanı, araştırmaların etik değerlere bağlı çalışan şirketlerin, rakiplerine oranla daha kârlı olmalarını göstermesi.
İngiliz iş etüdü enstitüsünün, 1997 - 2001 yıllarını kapsayan ve toplam 100 şirketi izleyerek gerçekleştirdiği araştırmaya göre, iş etiğine bağlı şirketler diğerlerine göre yüzde 18 daha fazla kâr ediyor, verimlilikleri artıyor ve bunun tabii sonucu olarak
toplumda daha çok kabul görüyor. Sönmez bunun gerekçelerini sıralıyor: “Ahlaki standartların oluşturulması, hem şirket içinde hem de piyasada belirli standartlara ulaşılması demektir. Dürüstlük, güven ve sorumluluk kişiler için olduğu kadar kuruluşların başarısı açısından da önemlidir. Yöneticiler, iş ahlakına uygun davranıldıkça kendi mal ve
hizmet çıktılarından emin olacaktır. Bu sebeple yöneticiler, bu kavramları şirket içinde, bulundukları piyasada yerleştirmeli ve takipçisi olmalıdır.”
Yılmaz Sönmez, iş ahlakına bağlı çalışan şirketlerin diğerlerine karşı haksız rekabet yaşamaması için hükûmetlerin devreye girmesi gerektiğini söylüyor. Onun önerisi, işini iyi yapan şirketlere
vergi kolaylıkları gibi birtakım avantajlar tanınması. Şirketlere yönelik önerisi ise iş ahlakı uzmanı istihdam etmek. Buna göre iş ahlakı uzmanı, şirketlerde bir tür ombudsman gibi çalışacak, iş ahlakı ilkelerine uyumu denetleyecek ve tespitlerini düzenli raporlar hâlinde yönetim kuruluna sunacak. Yapılan araştırmalar Türkiye’de şirketlerin yıllık gelirlerinin yüzde 3’ünü rüşvete ayırdıklarını ortaya koyuyor. Bu da aslında iş ahlakı kavramına, toplumun ve iş hayatının bütününde ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Kısacası rüşvet vermeyen bir şirket, işlerini yürütmekte zorlanıyor. Buna rağmen yine Türkiye’de yapılan
tüketici araştırmaları gösteriyor ki, ‘kalite ve
fiyat farkı olmazsa, alacağım üründe üretici şirketin itibar ve toplum için yaptığı çalışmalara bakarım’ diyenlerin oranı yüzde 65’lere kadar çıkmış durumda. Görünen o ki Türkiye’de de yakın gelecekte iş ahlakına uygun çalışan ve üreten, aynı zamanda
sosyal sorumluluk bütçeleri bulunan şirketler, tüketici tarafından daha çok
tercih edilecek.
EN CİDDİ SORUNLAR EVRAKTA SAHTECİLİK VE RÜŞVET
İş ahlakı kavramı, üst üste yaşanan krizlerle artık iş dünyasının gündemine daha fazla girmeye başladı. Sırf bu konuya odaklanan
sivil toplum kuruluşları bile var artık. İktisadi Gelişim ve İş Ahlakı Derneği de (İGİAD) bu alana odaklanan kuruluşlardan. İGİAD önceki hafta Prof. Dr. Ömer Torlak’ın öncülüğünde hazırlattığı iş ahlakı raporunu kamuoyuna açıkladı. Raporda çarpıcı tespitler yer alıyor. Buna göre iş dünyasında karşılaşılan ahlaki problemler, sıklık sırasına göre şöyle sıralanıyor: Evrakta sahtecilik, rüşvet alma ve verme, randevulara riayet etmeme,
satış sonrası garanti ve hizmetlerin aksatılması, bayi atlayarak satış yapmak, ahlaki olmayan işlerle övünme, ücretsiz fazla
mesai…
Ahlaki yozlaşmanın sektörlere göre dağılımını da ortaya koyan raporda, gerekçeler de sıralanmış.
Bankacılık – finans,
tekstil ve dayanıklı
tüketim sektörleri, ahlaki zafiyetlerin en fazla görüldüğü sektörler. Finans ve bankacılıkta, aynı ürünün farklı fiyatlara satılması, müşterinin bilgisizliğinden faydalanma, aldatıcı reklamlar, çalışanlar arasında ayrımcılık, ürünü fahiş fiyattan satma gibi sorunlar dikkat çekiyor. Tekstil ve hazır giyimde ise kalitesiz mal üretimi, istenilen kalitede mal ve hizmet teslim etmeme, kadın cinselliğini daha fazla sömürme, sigortasız
işçi çalıştırma, liyakat esaslarına göre davranmama ve çalışan ücretlerini geç ödeme gibi sorunlar öne çıkıyor. Bunlar daha çok patronları ve yöneticileri ilgilendiren kısımlar. Çalışanlara bakıldığında ise en sık karşılaşılan ahlaki zafiyet olarak, başkalarının başarısını kendine mal etme çabası dikkat çekiyor. Bu sorun en sık şekilde bankacılık- finans ve tekstil sektörlerinde gözlemleniyor.
Kamuya karşı sorumlulukların yerine getirilmesi noktasında en sık karşılaşılan üç ahlaki zafiyet,
dolandırıcılık (en sıklıkla bankacılık- finans, dayanıklı tüketim ve inşaat sektörlerinde), evrakta sahtecilik (en sıklıkla tekstil sektöründe), ve
kayıt dışı çalışma (en sıklıkla tekstil, bankacılık- finans, dayanıklı tsüketim sektörlerinde) görülüyor.
Rüşvet alma ve verme ise sektörlere göre farklılık arz etmeyen çok yaygın bir sorun. Ankete
cevap verenlerin yüzde 48 - 50 arasında bir kısmı ara sıra, sık sık ve çok sık periyotlarla rüşvetle karşı karşıya kaldıklarını belirtiyor. İş dünyası genelinde en fazla karşılaşılan ve sektör farkı gözetmeksizin her alanda rastlanan bir diğer sorun da yapılan sözleşmelere riayet etmeme. Yüzde 65,7’lik bir oranda iş adamı ara sıra, sık sık veya çok sık, sözleşmelerde verdikleri sözlere riayet etmediklerini düşünüyor. Sözleşmelere sadık kalmama konusunda en sabıkalı sektörler açık ara tekstil ve otomotiv.
Araştırma sonuçlarını değerlendiren İGİAD Başkanı Şükrü Alkan, krizin sarstığı ilk noktanın iş ahlakı ve girişimcilik ruhu olduğunun altını çiziyor. Alkan’a göre araştırmayla elde edilen sonuçlardan en dikkat çekici olanı, iş dünyasında karşılaşılan ahlâki problemlerin nedenleri. Sektör ayrımı olmaksızın iş dünyasındaki ahlaki problemlerin temelinde yatan nedenlere bakıldığında ise bilgisizlik, aşırı kazanma hırsı ve düşük ücretin öne çıktığı görülüyor. Alkan, “Bunların aşılmasında, iş dünyasına olduğu kadar bizlere ve medyaya da önemli görevler düşüyor. Bankacılık, finans, tekstil ve dayanıklı tüketim ürünleri, iş ahlakı konusundaki ihmallerin en sık rastlandığı sektörler. Geçtiğimiz aylarda yaşanan küresel krizin merkezinde de bu sektörlerin yer alması oldukça ibretamiz bir durum.” diyor.
ZAFER ÖZCAN -AKSİYON