Yılmaz, dün
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonuna,
Türkiye ekonomisinde yaşanan son gelişmeleri içeren bir sunum yaptı.
Sunuma göre, Orta Vadeli Programdaki öngörülerin ve yapısal reformların hayata geçirilmesi, mali
kural ile ilgili yasal düzenlemelerin tamamlanması, kamu borcunun sürdürülebilirliği ile ilgili kaygıların oluşmasını önleyecek, maliye
politikasında orta ve uzun vadeli öngörülebilirliği sağlayacak ve güven ortamını pekiştirecek diğer uygulamalar, Türkiye'nin risk priminin düşmesine ve
faizlerin uzun süre düşük seviyelerde kalmasına yardımcı olacak.
Bireysel emeklilik sistemine katılımın artması, emeklilik yasının 42'den 65'e yükseltilmesi,
sermaye piyasalarının geliştirilmesi, finansal eğitime daha fazla önem verilmesi gibi atılan ve ileride atılabilecek adımlar Türkiye;de tasarruf eğilimini olumlu yönde etkileyecek.
En büyük ihracat pazarımız olan
Avrupa Birliği'ne ilişkin
büyüme beklentilerinin görece düşük seyretmesi, dış talepteki toparlanmanın yavaş olacağına işaret etmekte.
Son dönemde borç yükü yüksek ülkelerin risk primlerinde sert yükselişler gözlenmekte. Türkiye'nin risk primi ise güçlü bankacılık sistemi ve düşük borçluluk oranının verdiği
destek ile göreli olarak istikrarlı seyrini korudu.
Tarihsel olarak oynaklığı en yüksek ve küresel risk iştahına en duyarlı para birimlerinden olan Türk
Lirasının küresel
kriz boyunca sergilediği göreli istikrarlı seyir, 2010 yılının ilk çeyreğinde de devam etti.
-BÜYÜME BEKLENTİSİ-
Türkiye, Doğu
Asya ülkeleriyle birlikte 2009 yılının dördüncü çeyreğinde en hızlı büyüyen ülkeler arasında yer aldı.
Türkiye'nin 2010 yılında da hızlı büyüyen ekonomiler arasında yer alması beklenmekte. Özel yatırım harcamaları, 2009 yılının ortasından bu yana artış eğilimi sergilemekle birlikte düşük seviyesini sürdürmekte.
Küresel büyümede belirgin bir iyileşme olmadan, dış talepte güçlü bir toparlanma beklenmemekte. Özellikle
avro bölgesinde iktisadi faaliyette gözlenen toparlanmanın izlediği zayıf seyir, ihracata ilişkin bir risk unsuru.
Toplam talebe ilişkin belirsizlikler
stok biriktirme konusunda firmaların, güçlü büyüme dönemlerine kıyasla daha isteksiz davranmalarına neden olmakta.
-''REEL ÜCRET ÖDEMELERİ YENİDEN ARTIŞ EĞİLİMİNE GİRDİ''
İktisadi faaliyetteki ılımlı toparlanmayla birlikte reel
ücret ödemeleri yeniden artış eğilimine girdi. Özel sektörün borç çevirme oranı 2010 yılının ilk çeyreğinde, yüzde 100 seviyesi civarında istikrar kazanmaya başladı.
Tüm dünyada kamunun artan borçluluk oranlarının faizler üzerinde yukarı yönlü
baskı yapmasının beklendiği bir dönemde, Türkiye;de piyasa faizlerinin temel belirleyicisinin
Merkez Bankası'nın politika faizleri olması, para politikasının etkinliğinin bir göstergesi.
Reel faizin durgunluk dönemlerinde düşmesi, sağlıklı isleyen ekonomilerde beklenen bir gelişme olmakla birlikte, Türkiye ekonomisinde daha önce gözlenmemiş bir durum.
4
Ağustos 2009 tarihinden bu yana gerçekleştirilen döviz alım ihaleleri ile toplam 9,7 milyar dolar döviz alındı ve piyasaya yaklaşık 14,6 milyar lira likidite verildi.
Merkez Bankası'nın faiz indirimleri sonucunda istikrarlı biçimde azalan reel piyasa faizlerinin iktisadi faaliyetteki toparlanmaya rağmen yükseliş eğilimi göstermemesi, Türkiye'de kriz sonrası süreçte reel faizlerin kriz öncesine göre daha düşük seviyelerde kalabileceğinin göstergesi oldu.
Küresel krize karşı alınan önlemler ve düşen
vergi gelirleri nedeniyle tüm dünyada
bütçe açıkları ve kamu borçları yüksek artışlar gösterdi. Önümüzdeki dönemde Türkiye;nin düşük kamu borcu ile olumlu şekilde ayrışacağı düşünülmekte. Türkiye;de 2011 yılından itibaren hayata geçirilmesi öngörülen mali kuralın, Türkiye'nin mali disiplini daha da güçlendirerek makroekonomik istikrarın sağlanması ve sürdürülmesine önemli ölçüde katkıda bulunacağı, dolayısıyla para politikasının etkinliğini artıracağı beklenmekte.