Bakan
Ergün,
Kocaeli Sanayi Odasınca Bitinya Restoran'da verilen iftara katıldı.
Ergün, burada yaptığı konuşmada, hükümet olarak her zaman güven ve istikrara önem veren bir anlayışı benimsediklerini ifade ederek, özellikle
ekonomik hayatı doğrudan etkileyen risk faktörleri ve belirsizliklerle sıkı bir mücadeleye geliştiklerini söyledi.
''Çok
şükür iş dünyasının desteğiyle mücadelemizde önemli mesafeler, başarılar elde ettik, bugün dünyanın güçlü ve sağlam ekonomilerinden birisini hep birlikte oluşturduk'' diyen Ergün,
ülkenin
büyümesi için şişirilmiş kamu harcamalarına ve popülist politikalara muhtaç olunmadığını gösterdiklerini savundu.
-''İŞ ADAMLARIMIZ, 'BATIYORUZ, YANDIK, BİTTİK' SLOGANLARINA KULAK VERMEDİ''-
Ergün, şöyle konuştu:
''
Ekonominin lokomotifi özel
sektör, kamunun lokomotifi ise
özel sektörün yolunu açmaya odaklanmaktır. Büyüme, zenginlik, ihracat, istihdam,
üretim özel sektör eliyle gerçekleştirilir.
Hükümet olarak, özel sektörün önünü açmak ve ülkedeki risk unsurlarını en aza indirmek için önemli reformlar hayata geçirdik.
Kamu maliyesi ve
finans sektöründe dünyanın en başarılı ülkelerinden birisiyiz. Bu güven ve istikrar ortamı,
Hazine'nin borçlanma yükünü de önemli derecede azaltmıştır. 2002 yılında ortalama 9.4 ay vadeyle borçlanabilen Hazine, bugün 40.8 ay vadeyle borçlanabilmektedir. 2002'de borçlanmanın faizi yüzde 62.7 iken bu oran yüzde 8.4'e kadar düşmüştür. Bu başarı, ekonomik istikrarın olduğu kadar ülkedeki
siyasi istikrarın da sonucudur. Ekonomik istikrarı sağlamakla yetinmedik,
teşvik programları,
vergi indirimleri, çeşitli destekler ve dış politikada attığımız adımlarla özel sektörün güçlenmesini sağlamış olduk. Bu politikalar, 2002 yılında yalnızca 43 milyar TL olan özel sektör yatırımlarını, küresel
kriz yılı olan 2009'da bile 129 milyar TL'ye ulaştırmıştır. İş adamlarımız, kriz sırasında 'Batıyoruz, yandık, bittik' sloganlarına
kulak vermedi. Hatta kriz döneminde büyüyen, yeni yatırımlar yapan firmalarımızın da olduğunu gördük.''
2002 yılında
Türkiye'nin ihracatının 36 milyar, 2008'de ise 132 milyar dolar olduğuna işaret eden Bakan Ergün, bunun özel sektörün dinamizmi, dünyaya açılması, Türkiye'deki makroekonomik dengelerin yerine oturtulmasıyla mümkün olduğunu kaydetti.
İç ve dış politikaların, özel sektörün dinamizmiyle uyumlu işlemesi sonucu Türkiye'de siyasi istikrar ve güven ortamının sağlandığını vurgulayan Ergün, ''Bu bize bir kez daha Türkiye ekonomisinin nasıl güçlü, ayağı yere basan bir hale geldiğini, krizin ortasında bile bu noktada olduğunu gösterdi'' diye konuştu.
-''TÜRKİYE, KRİZDEN BİRÇOK AÇIDAN GÜÇLENEREK ÇIKMAYI BAŞARDI''-
Bakan Ergün, şöyle devam etti:
''Türkiye bugün, istikrarlı ekonomi yönetimi ve özel sektörün dinamizmiyle kriz sonrası dönemin yıldızı parlayan ülkelerinden birisi olmuştur. Türkiye, birçok gelişmiş ekonominin dahi ağır hasarlarla çıktığı krizden, aslında birçok açıdan güçlenerek çıkmayı başarmış bir ülkedir. Türkiye,
2023 yılında 500 milyar dolar ihracat yaparak dünyanın en büyük 10 ekonomisinden birisi olmayı hedeflemektedir. Elimizde bunun olabileceğine dair veriler var. Türkiye 8 yılda 36 milyar dolarlık ihracattan 132 milyar dolarlık ihracata gelebildiyse, 13 yılda Cumhuriyetimizin 100. yılı olan 2023'de ihracatını 500 milyar dolara çıkarabilir. İş dünyası, Türkiye'yi bu hedeflere odaklanmış bir ülke olarak görmeli. Türkiye'nin hedefleri var, hedeflerine adım adım ulaşan bir ülke. Bu hedeflere ulaşmak için makroekonomik istikrar ve küresel
rekabet gücünü artıran işletmelere ihtiyacımız var. Eğer Türkiye önümüzdeki dönemde küresel anlamda ekonomik ve siyasi güç unsuru haline gelecekse küresel şirketleri olmalıdır. Bu olmadan küresel düzeyde bir ekonomik güç aktörü haline gelmemiz mümkün değildir. Makroekonomik istikrar konusunda kimse şüphe etmemelidir, Türkiye ekonomisi artık spekülasyonlara açık, maniple edilebilir bir ekonomi değildir.''
-İLERİ TEKNOLOJİK ÜRÜNLERİN İHRACATI-
Özel sektörün küresel rekabet şartlarını iyileştirecek reformlara da büyük önem verdiklerine dikkati çeken Ergün, özellikle Sanayi
Strateji Belgesi uygulamasının başlamasıyla sanayi yapısında olumlu dönüşüm yaşanacağını dile getirdi.
Ergün, üretim ve ihracatın içinde ileri teknoloji ve yüksek katma değerli ürünlerin payının her geçen gün daha da artacağına inandığını bildirerek, ''İleri teknolojik ürünlerin ihracatımız içindeki payı bugün yüzde 5'ler seviyesindedir, bunu yüzde 20'ler seviyesine çıkartacağız.
Ar-Ge, inovasyon ve markalaşmaya verdiğimiz önem bizi ileri teknoloji ihracatı hedeflerimize taşıyacaktır. Yaptığımız düzenlemelerle 3 yılda 80'e yakın Ar-Ge merkezi kuruldu, 12 binden fazla Ar-Ge elemanı bu merkezlerde çalışmaya başladı. Şimdi KOBİ'lerin de Ar-Ge merkezi kurabilmeleri için yeni düzenlemeleri hayata geçireceğiz. Türkiye'yi bir Ar-Ge üssü haline getireceğiz'' diye konuştu.
-REFERANDUM SÜRECİ-
12 Eylüldeki
halk oylamasına da değinen
Nihat Ergün, ''12 Eylülde Türkiye inşallah yeni bir başlangıç yapmış olacak.
Anayasa değişikliği, ülkedeki herkesin hayat şartının iyileşmesine olumlu katkı sağlayacaktır.
Anayasa değişikliği sonrası oluşacak atmosfer, özellikle ekonomi çevreleri açısından son derece olumlu fırsatlar taşıyacak, Türkiye bugünkü hızından daha hızlı bir şekilde ilerleme imkanına sahip olacaktır'' şeklinde konuştu.
''
Yargı kararlarından doğan faturaları bu güne kadar en çok üstlenmek zorunda kalan iş adamlarımız olmuştur'' diyen Ergün, sözlerini şöyle tamamladı:
''Yargının
özelleştirme ve
ihale gibi idari kararlarda yerindelik denetimi yapmasından dolayı ülkemiz ciddi kayıplara uğramıştır. Bu uygulamalar pek çok ihale ve özelleştirmeyi felce uğratmıştır. Yerindelik kararları, ekonominin ihtiyaçları ve ülkenin geleceği dikkate alınmadan yapılmış, yerindelik denetimlerinde gerekçe olarak gösterilen 'kamu yararı' kavramı objektif değil, sübjektif kriterlere dayandırılmıştır. Yargı, hukuka uygunluğu denetlemelidir. Hak ve hukuk söz konusu olduğunda, doğru karar almak kadar, kararları hızlı almak da önemlidir. Anayasaya göre 60 günde almanız gereken kararı 30 ayda alırsanız, kararın doğruluğunun, yanlışlığının önemi kalmıyor. Sadece
İzmir Limanı'nın özelleştirilmesi kararının 2,5 yılda alınmasının Hazine'ye maliyeti 1,5 milyar dolardır. 60 günde verilmesi gereken karar,
Danıştay tarafından 2,5 yılda verilince karar doğru olmuş, yanlış olmuş önemi yok.''