Devlet Bakanı ve Baş
bakan Yardımcısı Ali
Babacan, görevinden ayrılan
İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince'nin,
kredi sınırlamalarıyla ilgili sözlerini, ''49 tane genel müdür var, bizim her
bankanın genel müdürünün söylediklerine tekrar
cevap vermemiz, laf yetiştirmemiz gibi bir pozisyonumuz olamaz'' şeklinde değerlendirdi.
Bakan Babacan, Çin'in Nanjing şehrinde düzenlenen G20 toplantısına katıldıktan sonra geldiği Pekin'de, Türk gazetecilerin sorularını yanıtlarken, bankacılık
sektörünün
Türkiye'ye çok büyük maliyetler getirmiş bir sektör olduğunu söyledi.
Babacan, "polisiye
tedbir almak istemiyoruz" şeklindeki sözlerine, görevinden dün itibariyle ayrılan Bankalar Birliği Başkanı ve İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince'nin tepki gösterdiğinin hatırlatılması üzerine, "49 tane genel müdür var. Bizim her bankanın genel müdürünün söylediklerine tekrar cevap vermemiz, laf yetiştirmemiz gibi bir pozisyonumuz olamaz" diye konuştu.
Almış oldukları tüm kararların,
Merkez Bankası'nın ve ilgili tüm birimlerin uygulamış olduğu tüm
politikaların, Türkiye'nin uzun vadeli istikrarı için uygulanan kararlar ve politikalar olduğunu söyleyen Babacan, uzun vadeli istikrar gözetilmeden kısa vadeli bakış açısıyla yapılan
uygulamalardan yine Türkiye'nin zarar gördüğü görüşünü dile getirdi. Babacan, şöyle konuştu:
"2000-2001
krizinde, bankacılık krizi sebebiyle, o krizin açıklarını kapatmak sebebiyle hazinenin çok büyük bir borç yükü altına sokulması söz konusu olmuştu. Biz o borçların ödemesini, daha yeni
Ekim 2010'da tamamladık.
Türkiye Cumhuriyeti hazinesi 10 yıldır Türk bankacılık sektörünün maliyetlerini karşılamak için bedel ödedi. Bu bedelin toplamı, borçlanma faiziyle bugüne getirdiğimizde 380 milyar lira ediyor. Bu 380 milyar lirayı halkımızın kolay anlaması için ne alabiliriz diye şöyle ifade edeyim, 380 milyar liraya 10 milyon adet otomobil alabilirsiniz, 5 milyon adet daire satın alınabilir. Olayın vahametini ve boyutlarını söylemek için bunu özellikle kastediyorum."
Bankacılıkla ilgili alınan bütün kararların uzun vadeli istikrar ve Türkiye'ye yeni bedeller ödetmemek için olduğunu belirten Babacan, eğer banka sadece kendi bir yıllık karını gözeterek hareket ederse, bu hareketlerin toplamı Türkiye'yi istikrarsız bir ortama götürebilir ve Türkiye'ye yeni bedeller ödetebilir" dedi.
Halka yeni bedeller ödetmemek için bu kararları aldıklarına işaret eden Babacan, bankacılık sektörünün bugünkü sağlam yapısının, yaptıkları düzenlemeler sayesinde olduğunu ifade etti.
-"DÜNYADA BANKALAR BATARKEN TÜRK BANKACILIK SİSTEMİ SAPASAĞLAM AYAKTA"-
Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Aksi halde
Avrupa'da,
Amerika;da bunca banka batarken, hatta Amerika'daki, Avrupa'daki bankaların Türkiye şubeleri sapasağlam ayakta dururken, kendi evlerinde bankalar batıyorsa, bunlar aynı sahibi, aynı yöneticisi olan bankalar, bizim ihtiyatlı tutumumuz, ihtiyatlı uygulamalarımız ve bankacılıkla ilgili yaptığımız düzenlemeler bankalarımızı bu krizden korumuştur. Bankacılık sektörümüzün bu krizi başarılı şekilde geçmesini sağlamıştır. Bütün dünya kasıp kavrulurken, Türk bankacılık sistemi sapasağlam ayaktadır. Bunun sebebi hükümet olarak yaptığımız düzenlemelerdir, 2004, 2005, 2006;da yaptığımız reformlardır. Bunun unutulmaması, sürekli göz önünde bulundurulması lazım. İstikrar adına en sert tedbirleri almaktan hiçbir zaman kaçınmayız. Zaten bu işe başlarken de bunu açıkça ortaya koyduk."
-"AĞLAYANLARIN, SIZLAYANLARIN OLMASI GAYET DOĞAL"-
Önemli olanın Türkiye Cumhuriyeti'nin ve vatandaşlarının uzun vadeli istikrarı ve uzun vadede refahı olduğunu vurgulayan Babacan, bunu sağlamak için hiçbir tedbirden kaçınmayacaklarını söyleyerek, şunları ifade etti:
"Atılan bütün bu adımlar çocuklarımızın, torunlarımızın Türkiye'si içindir. Uygulamalar kararlılıkla devam edecektir. Biz hiçbir lobinin etki alanına girmeden dimdik durarak kararlar veriyoruz ve doğru bildiğimiz yolda da yürümeye aynen devam edeceğiz. Tabii ki ağlayanlar, sızlayanlar olabilir. Gayet
doğaldır. Çünkü doğruyu yaptığınızda kısa vadede belki banka bazında hoşnut olunmayan gelişmeler olabilir. Belki karlarından birazcık fedakarlık etmek zorunda kalabilirler, ama ne adına yapıyoruz, Türkiye'ye yeniden bedeller ödetmemek adına yapıyoruz. 2000-2001 krizini hiç kimse unutmasın. Bu devletin 381 milyar TL borcu bankacılık krizi yüzündendir. O günkü bankaların kötü yönetilmesi yüzündendir ve o günkü devletin, hükümetin bu işi sıkıya almaması yüzündendir."
AB tanımlı kamu borçlarının 459,5 milyar lira olduğunu hatırlatan Babacan, "eğer o gün bankacılık krizi yaşamasaydık, yani bankalar o gün başımıza bu derdi açmasaydı bugün Türkiye'nin borcu 381 milyar daha az olacaktı. Dolayısıyla herkes devletin koyduğu düzenler içerisinde v
e devletin koyduğu regülasyon ve denetim çerçevesinde işini yapmaya devam edecek" diye konuştu.
-''ÖZEL SEKTÖR AKTİVİTESİYLE ELDE EDİLMİŞ BİR BÜYÜME BU''-
"Açıklamış olduğumuz orta vadeli programlarla maliye politikasına çok ciddi bir öngörülebilirlik getirdik" diyen Babacan, Türkiye'de
bütçe açığı ve kamu borç stokunun bir endişe kaynağı olmaktan hızla uzaklaştığı değerlendirmesini yaptı. Babacan, şunları anlattı:
"Bu,
para politikası uygulamasını hem etkinleştirdi hem kolaylaştırdı. Ancak
Kasım ayından bu yana Türkiye;nin cari dengesindeki gelişmeler, bir yandan
Merkez Bankası, bir yandan
BDDK, bir yandan hazinenin ve ilgili tüm kuruluşların yeni bir politika setini uygulamasını beraberinde getirdi. Bu politika seti de ilgi çekiyor. Tabii henüz yolun başında sayılırız. Tam sonuçları aldık demek için henüz
erken ama ilk uygulama sinyalleri şöyle bir baktığımızda olumlu görünüyor."
Çin'deki toplantılar sırasında Türkiye ekonomisiyle ilgili rakamların açıklandığını ve Türkiye'nin 2010;da yüzde 8,9 büyüdüğünü öğrendiklerini belirten Babacan, bu konuda şöyle konuştu:
"Bu, 2004'ten bu yana Türkiye'nin elde ettiği en yüksek
büyüme oranı. Büyümenin kompozisyonuna baktığımızda
özel sektör aktivitesiyle elde edilmiş bir büyüme bu. Biz bir yandan kamu maliyesinde sıkılaştırmaya giderken, öte yandan Türkiye'nin
rekor seviyede büyüyor olması kuşkusuz önemli bir sonuç. Özellikle bu kriz döneminde pek çok
ülke kamu harcamalarını artırmak suretiyle krizden çıkma yoluna gitti. Ancak bu ülkelerin zaten kamu borcu çok yüksek seviyedeydi ve daha çok kamu harcaması yapan bu ülkeleri çok ciddi zorluklar bekliyordu ve bu zorlukları Yunanistan'da, arkasından İrlanda'da şimdi Portekiz'de ve adını vermek istemediğim birkaç Avrupa ülkesinde görüyoruz. İşte, biz o dönemde uyguladığımız politikaların olumlu sonuçlarını aldık."
-"TÜRKİYE'NİN EN DÜŞÜK KAMU NET BORÇ STOKU"-
Açıklanana rakamlara göre, Türkiye'nin 2010 yılı kamu net borç stokunun 317,4 milyar TL olarak netleştiğini ve bunun milli gelire oranının yüzde 28,7 olduğunu belirten Babacan, bunun şimdiye kadarki Türkiye'nin en düşük kamu net borç stokunu temsil ettiğine dikkati çekti.
Avrupa Birliği (AB) brüt borç stokuna bakıldığında bu rakamın 459,5 milyar TL ve bunun milli gelire oranının yüzde 41,6 olduğunu ifade eden Babacan, bu konudaki Maastricht kriterinin yüzde 60, fakat şu andaki AB ortalamasının ise yüzde 80'in üzerinde olduğunu kaydetti. Babacan, şunları söyledi:
"Hatta Avro bölgesine baktığımızda rakamlar daha da yüksek ve bu rakamların bazı ülkelerde yüzde 90;lara, hatta tedbirler alınmazsa yüzde yüzlere çıkabileceğini görebiliyoruz. Böyle bir ortamda Türkiye'nin 2010 yılını yüzde 41,6 ile bitirmiş olması da kuşkusuz önemli bir sonuç. 2010 yılını çok
şükür hedeflerimiz doğrultusunda tamamladık. 2010 yılı pek çok başarılara
imza atılmış bir yıl odu. Türkiye, dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden birisi oldu. Türkiye, 2010 yılında milli gelire oranla borç stokunu düşüren tek Avrupa ülkesidir."
İstihdam verilerini de olumlu değerlendiren Babacan, 2010'da çalışan sayısının 1 milyon 300 bin kişi arttığına ve işsizlik oranının yüzde 2,11 düştüğüne dikkati çekti. Babacan, "tüm bunlar, sıkıntıların son derece büyük ve risklerin son derece büyük olduğu küresel ortamda başarı örneği olarak ortaya çıkmasını ve tüm dünyada konuşuluyor olmasını sağladı" dedi.
-NANJİNG'DEKİ TOPLANTI-
Bakan Babacan, Nanjing'de yapılan G20 toplantısı hakkında bilgi verirken de, çok geniş kapsamlı yapılan toplantıda uluslararası para sisteminin enine boyuna tartışıldığını, özellikle
sermaye akımlarının önemli gündemi oluşturduğunu ve kurlar ile dünyadaki likidite fazlalığının olumsuz etkilerinin konuşulduğunu anlattı.
Ülkelerin sermaye hareketleri ve politikalarının da masaya yatırılıp, küresel ölçekteki işbirliğinin gerekliliğinin tartışıldığını aktaran Bakan Babacan, Türkiye'nin son dönemde elde ettiği
ekonomik başarıların ve özellikle son 4-5 aydır sermaye hareketleriyle ilgili aldığı kararların oldukça ilgi çektiğine işaret etti.
-TÜRKİYE-ÇİN İLİŞKİLERİ-
Çinli yetkililerle yapılan görüşmelerde gündemin artık çok geniş olduğuna işaret eden Babacan, iki ülke arasındaki siyasi ilişkilerin oldukça geniş bir alanda gittikçe yoğunlaştığını söyledi.
Ekonomik ilişkiler açısından Türkiye'nin Çin ile beraber yürüttüğü ya da ileride yürütebileceği önemli projeler olduğunu belirten Babacan, "Türkiye, altyapı yatırımı hızla devam eden bir ülke. Çin firmalarının Türkiye'deki altyapı projelerine daha çok ilgi göstermesini arzu ediyoruz. Merkez bankalarımız arasındaki ilişkilerin derinleştirilmesini önemsiyoruz. Türkiye Merkez Bankası ile Çin Merkez Bankası arasında daha yoğun bir ilişki olmasını istiyoruz" diye konuştu.
İki ülke arasındaki ticaretin geçen yıl 20 milyar dolara yakın bir rakama ulaştığını hatırlatan Babacan, Çin ile ticarette Türkiye'nin ihracatının ithalatına göre çok düşük bir noktada olduğunu ve ihracatın artırılmasıyla ilgili temasların devam etmesi gerektiği konusunda görüşmeler yaptıklarını belirtti.