Zabunoğlu,
Türkiye'nin edinmeye çalıştığı nükleer teknolojinin 40-50 yıllık
deneyimin sonucunda daha da güvenli ve daha çevreci hale getirildiğini belirtti.
Zabunoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada,
nükleer enerjinin uranyumdan elde edilen ısıya dayalı bir teknoloji olduğunu, elde edilen su buharından sonraki elektrik
üretimi aşamasının termik santrallerle aynı mantıkla işlediğini anlattı.
Türkiye'de
barajlardan
elektrik üretiminin hemen hemen doygunluk aşamasına yaklaştığını, enerji açığını karşılayabilecek ölçüde büyük baraj projelerini gerçekleştirme olanağının kalmadığını ifade eden Zabunoğlu, enerji üretiminde, güvenli ve çevreci olmak kaydıyla, Türkiye'nin tüm
doğal kaynaklarının maksimum seviyelerde kullanılması gerektiğine işaret ederek, nükleer enerjinin
fosil yakıtların en büyük alternatifi olduğunu kaydetti.
Dünyada çevresel faktörlerin giderek önem
kazandığını ve bu koşullarda enerji üretiminde arz güvenliği ve çeşitliliği sağlama açısından nükleer enerjiden başka bir yolun bulunmadığını belirten Zabunoğlu, güvenli ve çevreci bir enerji kaynağı olan nükleer enerjinin gelecekte çok daha önemli roller üstleneceğini söyledi.
Dünyada işletimde olan yaklaşık 440 nükleer reaktörün büyük çoğunluğunun gelişmiş
ülkelerde olduğunu bildiren Zabunoğu, bir
nükleer santralin kurulabilmesi için de toplamda 20 hektar gibi bir alana ihtiyaç duyulduğunu kaydetti.
Nükleer santral kurulan bölgelerin turizme, tarım ve hayvancılığa olumsuz etkisi olmasının beklenmediğine işaret eden Zabunoğlu, dünyadaki önemli turizm bölgelerinde de nükleer santrallerin çalıştığını aktardı.
NÜKLEER GÜÇ SANTRALLERİ PEK ÇOK ALANDA ATILIM FIRSATI DA YARATACAK
Kömür ve benzeri fosil yakıtlı santrallerin atıklarının çevreye salındığını, kullanılmış nükleer atıkların idaresinin ise çok daha farklı bir yaklaşım gerektirdiğini dile getiren Zabunoğlu, bu reaktörlerde çevreye salınımın fiziksel olarak mümkün olmadığını, atık yönetimi ''geçici depolama ve nihai
tasfiye'' adımlarından oluştuğunu aktardı.
Reaktörden alınan kullanılmış nükleer yakıtın önce derin su havuzlarında beklemeye bırakıldığını anlatan Zabunoğlu, buradaki suyun, hem
radyasyona karşı korumayı, hem de gerekli soğutmayı sağladığını dile getirdi.
Zabunoğlu, atıkların
tehlike oluşturmadığını da belirterek, Türkiye'nin 2006'daki tüm ihtiyacını karşılayacak 1000 megavat-elektrik gücündeki 23 nükleer reaktörden yaklaşık 20 sene boyunca çıkan kullanılmış nükleer yakıtın tamamını muhafaza etmek için yaklaşık 10 metre derinliğindeki olimpik bir havuzun yeterli olacağını ifade etti.
Nükleer enerjinin yalnızca bir elektrik üretim yolu olarak görülmemesi gerektiğini vurgulayan Zabunoğlu, nükleer enerjinin tıpta, sanayide, uzay araçlarında,
denizaltılarda ve
uçak gemilerinde kullanılmakta olduğunu; ayrıca yoğun ısı gerektiren kömür gazı,
hidrojen üretimi, deniz suyundan
tatlı su eldesi gibi geleceğin en önde gelen teknolojileri için de en önemli seçenek olduğunu belirtti.
ELLİ YILDA 2 KAZA
Elli yıllık geçmişi olan nükleer teknoloji kullanımında bugüne dek yalnızca iki önemli kazanın olduğunu anımsatan Zabunoğlu, 1979'da ABD'deki ''Üç Mil Adası Nükleer
Santrali'nde gerçekleşen kazanın, reaktör kalbini yeterince soğutma noktasında çıkan sorunlar nedeniyle büyüdüğünü anlattı.
Kazadan sonra ABD'deki reaktör araştırmalarının hızlandığını ve bu araştırmalara yüksek fonların aktarıldığını söyleyen Zabunoğlu, böylece reaktörlerin daha ileri güvenlik tasarımlarının oluşturulduğunu, hatta bu dönemde alınan ek önlemlerin bazı çevrelerce gereksiz bulunduğunu aktardı.
Zabunoğlu 1986'da Çernobil'de yaşanan kazanın ise reaktörün dış koruma kabının olmaması nedeniyle, ciddi çevresel etkilere sebep olduğunu belirterek, ''Çernobil'de reaktörün deney amaçlı olarak kararlılık sınırları zorlandı, uzun süre reaktörün nasıl davranacağı tahmin edildiği ve
sistem uyarı sinyalleri gönderdiği halde olaya zincirleme insan hataları eklendi. En ciddi olunması gereken durumlarda önemsemezlik sergilendi. İşi ciddiye alan ülkelerde ise şimdiye dek bu türden büyük bir sorunla karşılaşılmadı'' dedi
Zabunoğlu, yanlış bilgilenme nedeniyle nükleer santrallerin radyasyon yaydığı yönünde yanlış kanaatlerin bulunduğunu ifade ederek, ''Oysa nükleer santrallerin bildiğimiz anlamda bacası bile yoktur. Radyoaktif atıklar çevreye salınmaz. Nükleer reaktörler nedeniyle alınan toplam risk diğer temel elektrik üretim yolları ile karşılaştırıldığında çok daha düşüktür'' diye konuştu.
Bu teknoloji ilk kullanılmaya başlandığında bilgi düzeyinin şimdiki kadar olmadığını, yeterli deneyimin bulunmadığını, ancak yıllar geçtikçe, bu teknolojinin daha güvenli ve daha çevreci hale getirildiğini anlatan Zabunoğlu, şöyle konuştu:
''Yeni nesil reaktörler, daha
ucuz ve inşaat süresi de daha kısa. Aslında Türkiye bu çağda nükleer enerjiye geçerken geçmişte gelişmiş ülkelerin girdiği riskin çok daha azını alacak. Nükleer elektrik üretimi yaklaşık 50 yıllık bir maziye sahip, onlarca gelişmiş ülke bunu kullanagelmiş ve bir yandan da daha güvenli ve daha çevreci olacak şekilde geliştirmeyi sürdürmüş;
ithal etmeye çalıştığımız sistem 40-50 yıllık deneyimin ürünüdür. Ayrıca, sıfır riskle sıfır yol alınır. Eğer gelişmek, teknoloji edinmek, kendi reaktörümüzü yapacak duruma gelmek istiyorsak bizim de yeri geldiğinde elimizi taşın altına sokmamız lazım, planlı programlı bir şekilde çalışıp çaba göstermemiz lazım."
AA