Uygulama
gıda terörüne karşı önemli bir adım olarak değerlendirilirken, yeni öneriler gündeme geldi. Cezaların caydırıcı olmadığına işaret eden uzmanlar, sağlıksız
üretim yaptığı tespit edilen
firma ve sahiplerinin AB'de olduğu gibi ömür boyu ticarî faaliyetten men edilmesini istiyor.
Türkiye Gıda Dernekleri
Federasyonları Başkanı
Şemsi Kopuz, mevcut
yasaların merdiven altı şirketleri ortadan kaldırmaya yetmediğine dikkat çekiyor: “
Avrupa'da öyle ağır
yaptırımlar var ki sağlıksız üretim yapmaya kimse cesaret edemez. Yapan ömür boyu o işkolunda çalışamaz. Vergi kaçırmak gibi yüz kızartıcı suçtur.”
Süt ve Et Üreticileri Birliği Başkanı
Erdal Bahçıvan da, denetimlerin tarlada başlatılması gerektiğini dile getirerek, “Tabanda
disiplin sağlanamadığı takdirde yasa ve yönetmelikler bir anlam taşımıyor.” tespitini yapıyor. Güvenilir gıdanın AB sayesinde Türkiye'de kabul görmeye başladığına işaret eden Bahçıvan, “Bu konuda AB'nin müsamahası yok. Ciddi yaptırımlar var. Bizde sürekli bir af beklentisi hakim. Bu sona erdirilmeli.” diyor. Belediyeler Birliği Başkanı
Aytaç Durak ise denetim yetkisinin
yerel yönetimlerden alınarak
Tarım Bakanlığı'na devredilmesinin merdiven altı şirketlere yaradığını düşünüyor. “Ankara'daki bürokrat Urfa'daki süt fabrikasını nasıl denetleyebilir?” sorusunu yönelten Durak'a göre
zabıta yeniden gıda denetimlerine başlamalı.
Uzmanlar, çıkarılan yasaların sadece
kayıt altındaki firmaları denetlemeyi öngördüğünü belirterek, yüzde 50'si merdiven altından oluşan
işletmelerin bir türlü önüne geçilememesinden şikayetçi. Türkiye Gıda Dernekleri Federasyonu Başkanı Kopuz, geçmişte caydırıcı olmayan yasaların kayıt dışılığı
teşvik ettiğini söylüyor. Bugüne kadar ‘KOBİ'dir,
küçük esnaftır' diyerek merdiven altı üretime müsaade edildiğini ifade eden Kopuz, halkın da ‘ispiyonculuk' korkusuyla kendi sağlığını hiçe sayanları koruduğu görüşünde. Federasyon başkanı, AB mevzuatının uygulanması halinde sektördeki firmaların yarı yarıya eleneceğini ve büyüklüğü 60 milyar dolara varan sektörün standartlara kavuşacağını ifade ediyor. Markalaşamayan işletmelerin kayıt dışına yöneldiğini aktaran Kopuz, küçük rantlar için sektöre
darbe vurulduğunu ifade ediyor. Toplumda
ucuz gıdalara dönük bir talep olduğunu belirten Kopuz, “bana ucuza ver de isterse kalitesiz olsun” mantığıyla merdiven altı üretimin
desteklendiği kanısında. Kopuz,
Tarım Bakanlığı'nın sadece kendi kayıtlarındaki firmaları denetlediğini, hemen yan taraftaki merdiven altı tesise dokunulmadığını savunuyor. “Biz bile gitsek onay verilen firmanın sağlıksız olduğunu anlarız.” diyen Kopuz'a göre
bakanlık mutlaka özel sektörden denetim desteği almalı. Firmalara araştırma-geliştirme desteği verilerek gıda güvenliği sağlanmalı. AB sürecinde çıkarılan yasaların sektörü disiplin altına alacağını belirten Kopuz, yetkilileri 2006 yılını gıdada seferberlik yılı ilan etmeye çağırıyor. Tarım ve gıda sektörünü bir bütünün iki parçası olarak gören Kopuz, uzun vadeli politikaların belirlenmesini öneriyor. Türkiye'nin büyük bir potansiyele sahip olduğuna değinen Kopuz, şöyle konuşuyor: “Kayıt dışılığın önüne geçerek, tarım ve gıdayı Türkiye'nin lokomotif sektörleri yapabiliriz. Popülizm ve zararına sübvanselerden kaçıp iki sektörün entegrasyonu sağlanabilirse çözüm daha kolaylaşır. Bu ülkede yağ,
şeker, un var; ama helva yapacak adam yoktu.
Helvayı hep beraber yaparak AB'ye bu helvayı satacağız. Eğer bu reformları yapamazsak yarın helva satmayı bırakın, parlayan sektörlerin helvasını yeriz.” Geçmişte gıda sektöründe yapılan hataların Türkiye'nin imajını da zedelediğine dikkat çeken Kopuz, bazen ‘Made in
Turkey' damgasının markalara yarardan çok zarar verdiğini vurguluyor.
Avrupa Birliği üyeliği esnasında standartlara uymayan firmalar bir bir kapanıyor. En son Polonya'da gıda standartlarını yerine getiremeyen 5 binin üzerinde mezbaha 1 senede kapatılmıştı. Türkiye'de ise sektörün yüzde 95'i küçük ve orta ölçekli işletmelerden oluşuyor. AB standartları uygulanması halinde işletmelerin yarısına yakınının kapatılacağı bildiriliyor. Bakanlık verilerine göre 2005'te 70 bin üretim, 168 bin
satış ve 80 bin toplu
tüketim yeri denetlendi. Denetlemeler sonucunda 47 bin işletmeye para cezaları verilirken, 379 işletme ise savcılığa sevk edildi.
İstanbul Tarım İl Müdürlüğü verilerine göre son bir yılda megakentte denetlenen işyeri sayısı 40 bine ulaştı. Bin firmaya
para cezası verilirken, 500 firmanın ise faaliyetleri durduruldu. 2004'te çıkarılan 5179 sayılı Gıda Kanunu ile
Sağlık Bakanlığı, belediyeler ve Tarım Bakanlığı'nın sorumluluğunda olan gıda denetimleri Tarım Bakanlığı bünyesinde toplandı. Tarım Bakanlığı ise yeterli personeli bulunmadığı için bölgelere göre
büyükşehir ve ilçe belediyelerinden destek alıyor. Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı
Aytaç Durak, denetim yetkisinin yerel yönetimlerden alınarak Ankara'da toplanmasını yanlış bir
uygulama olarak değerlendiriyor. Denetimlerde bir karmaşa ortamı bulunduğunu ifade eden Durak, şikayetlerini şöyle dile getiriyor: “Ankara'daki bir bürokrat Adana'daki, Urfa'daki, Denizli'deki bir gıda denetimini nasıl başarıyla üstlenebilir? Bu işin doğrusu yerel yönetimlerin denetim yapmasıdır. Adana'da etlerin yüzde 95'i kaçak kesiliyor, bunu da herkes biliyor. Ama hadi bakalım kim yetkili, bulun. Vatandaş eskiden bir olumsuzluk yaşandığında seçtiği başkandan
hesap soruyordu. Ankara'nın bürokratından vatandaş nasıl hesap sorabilir? Ayrıca, yerel yönetimler, esnafı, vatandaşı çok iyi tanıyor.”
ZAMAN