Zaman Gazetesi Yazarı
Ekonomi Uzmanı Saruhan Özel'e göre Bugün yaşananlar
kriz tecrübesizliğinden dolayı uzayan
tamir sürecindeki artçı şoklar. Yani yeni bir kriz gelmiyor ve krizden çıkılıyor.
İşte Saruhan Özel'in analizi
İki ay önce bu köşede dünya ekonomisinin krizi geride bıraktığını ve uzun süreli bir
büyüme dönemine girdiğini yazdım. Bunu, yıllarca bana "Kriz Ekonomisti" unvanını taktıracak düzeyde incelediğim global krizlere yönelik araştırmalarımdan çıkardığım sonuçlara ve bu konuda yazdığım kitaplara güvenerek söyledim.
Ama bir haftadır ekonomi basınında manşetlere çıkan tartışmalar sağ olsun birçok (
küçük) yatırımcı bana yeni bir krizin geldiğini söyleyerek ne yapmaları gerektiğini soruyor. İşin kötüsü,
bankacılık
sektöründeki aktif konumum sayesinde yine birçok tasarruf sahibinin ve yatırımcının bu endişelerini yatırım kararlarına ve mevcut portföylerine yansıttığını görüyorum. Maalesef
Türkiye ekonomisi yıllardır ektiklerini biçecek ve gelişmiş
ülkelerle aradaki farkı kapatmasını sağlayabilecek avantajlı konumundan faydalanacağına, kendisine
altın tepsi içinde sunulan bu imkânı basit tartışmalarla vaktini harcayıp nazikçe reddetme aşamasında.
2 sene önce
modern tarihin en büyük global
finansal ve
ekonomik krizi yaşanıyor ve her basiretli kesimin gerçekten temkinli davranması gerekiyordu. O dönemde kimin krize karşı nasıl bir önlem geliştireceğini görmek zordu. 2008 yılı sonunda krizin ortasında yapılan yıllık IMF toplantılarında gelişmiş ülkelerdeki bürokratların panikle bir toplantıdan diğerine koşuşturduklarını ve dünyanın büyük bankalarının ve şirketlerinin her an yıkılabileceğini görenlerin temkinli davranmaları kadar doğru bir hareket olamazdı. O temkin belki ekonominin 2009 yılında %4,8 küçülmesine neden oldu ama 2011'de hızla geçen iki yılın kayıplarının yerine konabilmesini sağlayan da o temkindi.
Sonrasında krizin beşiği olan ABD liderliğinde gelişmiş ülkeler çok radikal kararlar aldılar. Özellikle 2009
Nisan ayında Londra'da yapılan G-20 zirvesinde can havliyle ve gayet koordineli bir şekilde banka kurtarmalarından reel sektör teşviklerine ve eşzamanlı uygulanan
para politikası kararlarından banka regülasyonunun güçlendirilmesine kadar somut kararlar alınıp uygulandı. IMF ve ülkeler üstü kurumlar devreye sokuldu ve merkez bankaları yakın zamanda görülmeyen bir işbirliğine girdiler. Ama sonuçta güven yeniden tesis edildi, bankalar yeniden
kredi verebilmeye ve
üretim çarkları dönmeye başladı. İkinci Dünya Savaşı'ndan beri ilk defa küçülen dünya ekonomisi 2010 yılında yeniden %5 büyüdü (Grafik 1). Dünyanın açık ara en büyüğü olan
ABD ekonomisi de 2009'da %2,6 küçüldükten sonra 2010'da yeniden %2,8 büyüyebildi. İkinci sıradaki Çin ise zaten krizde sadece yavaşlamış ve büyüme hızı %9,2'ye inmişti ama 2010'da yeniden %10'un üzerinde büyüdü.
Özel sektörün yükü kamuya geçti
Dünya finans sistemini ve ekonomisini kurtarmak elbette kolay değil. Her zaman olduğu gibi riskler tamamen yok olmuyor, yer değiştiriyor. Bu sefer de öyle oldu. Bankaları ve reel sektörü kurtarmak için tüm kaynaklarını seferber eden devletler bu kesimlerin borçlarını üstlendiler. Bugün birçok ülkenin kamu borçlarının yükselmesinin ve kredi notlarının sorgulanmasının sebebi bu. 2001 yılında Türkiye'de de aynısı oldu ve kamu borcunun GSYİH'ya oranı bir anda %90'lara çıkıverdi. Türkiye bu dönemi gerekli yapısal tedbirleri alıp ekonomisini hızla büyüterek aştı. Bu büyüme sayesinde
vergi gelirleri hızla arttı ve kamu sektörü harcamalarını halkı
isyan ettirecek kadar kısmak zorunda kalmadan borçlarını geri ödeyebilecek kaynağı oluşturabildi.
Aynı süreç şimdi ABD ve AB ülkeleri için de geçerli. Bu krizden tasarruf yaparak değil ancak ve ancak ekonomilerini büyüterek çıkacaklar. Uzun vadeli tasarruf programları açıklayıp kâğıt üzerinde bankalarını dizginliyor görünecekler çünkü güven tesis etmek için bunlar gerekli. Ama aslında ekonomilerine potansiyel büyüme hızlarını yakalayıp işsizliği kriz öncesine yaklaştırana kadar
destek vermeye devam edecekler (Grafik 2). Bu kesin. Böylece ekonomiler büyüdükçe devletler bu borçları yeniden özel sektöre devretmiş olacaklar.
Ama bu elbette kolay olmayacak. En başta Türkiye'nin 2001 yılında karşı karşıya bulunduğu global ortamla bugünkü bir değil. Gelişmiş ülkelerin çoğu sorunlu. Büyük ülkeler belki daha kolay idare ediyorlar ama küçüklerin bu kadar yükü kaldıracak kas gücü yok. Büyükler kendi yaralarını sarıp ekonomilerini büyütmeye çalışırken bir yandan da küçüklere el atıp onları ayağa kaldırmak zorundalar. Özellikle, ortak para birimine geçip ortak komisyonlar kurmakla milliyetçiliği yok edemeyen AB küçüklere destek vermekte zorlanıyor.
Büyüme sürecinin başı en zor dönem
Bugünlerde ABD'de borç limitinin yükseltilmesinde ve AB'de
Yunanistan sorununun çözülmesinde yaşananlar bu kriz sonrası dönemin sancılı geçeceğinin göstergeleri. Doğal olarak bilançoları hem de ülke bazında tamir etmek ve gelişmiş ekonomilerin yeniden potansiyel büyüme hızına erişmesini sağlamak birkaç ayda olmayacak. 2008-2009 krizi çok derin olduğu için her zamankinden daha yavaş olacak ve uzun sürecek. Japonya'daki deprem ve Ortadoğu'daki sıkıntılar bu süreci muhakkak ki daha zor hale getirdi.
Türkiye'nin de dahil olduğu
gelişmekte olan ülkeler ise çok daha avantajlı konumda. Çünkü geçmişte yaşadıkları krizler sayesinde birçok yapısal sorunlarını tamir etmiş durumdalar ve borçlulukları düşük (Grafik 3). Ama onlar da kriz hatıralarını hafızalarından silemiyorlar. Çoğu eskiden gelişmekte olan ülkelere ihracatla büyürken şimdi oradaki talep sorunu nedeniyle kendi iç tüketimleriyle büyümek durumundalar. Ama bundan nedense korkuyorlar. Yok enflasyon biraz yükseldi, yok para birimi değerlendi, yok cari denge açığı arttı diye büyümelerini dizginlemeye çalışıyorlar. Gelişmiş ülkeler de kendileri yavaşlamışken aranın kapanamamasından gayet hoşnutlar.
Unutulmaması gereken şu: Bugün bilançolarını tamir etmekte olan gelişmiş ülkeler hızla artan stoklarını makul seviyeye çekip kamu borçlarını özel sektöre devretmeye başlayınca yeniden hızla büyümeye başlayacaklar. Bugün çok önceden bilinen ve sadece beceriksizlikten ve kriz tecrübesizliğinden dolayı uzayan bu tamir süreci sadece artçı şok. Yeni bir kriz değil. Bugün panik yapanlar artçı şok da bitince yarışın gerisinde kalacaklar. Bu da kesin.