Merkez Bankası Başkanı Yılmaz, ilki geçen yıl hazırlanan Finansal İstikrar ve Riskler Raporu'nun açıklanması dolayısıyla bankada düzenlediği basın toplantısında, hanehalkı borçluluğu çerçevesinde
kredi kartlarına değinerek, kredi kartı kullanıcılarının nakit çekmesi veya yapmış olduğu
alışveriş bedellerinin ödenmesini belirli bir süre için ertelemek istemesi halinde, ilgili harcama tutarlarının krediye dönüştüğünü ve kredi kartının "kredi kullanım aracı" haline geldiğini söyledi.
KREDİ KARTI RİSKLİ
Kredi kartı çıkaran kuruluşların, POS makinaları edinme maliyeti ve ulusal ve uluslararası ödeme sistemlerine üyelik maliyeti üstlenmekte ve öngörülemeyen nakit çekişleri nedeniyle ilave likidite riski taşıdıklarına dikkati çeken Yılmaz, şunları kaydetti:
"Dolayısıyla bankalar, teminatın zayıf olması nedeniyle yüksek kredi riski, öngörülemeyen likidite çıkışları nedeniyle de likidite riski taşıyan kredi kartı
faiz oranlarını, bireysel kredi faizlerine göre daha yüksek belirlemekte. Diğer
ülke uygulamalarına bakıldığında da kredi kartı
faiz oranlarının
tüketici kredileri faiz oranlarına göre daha yüksek belirlendiği görülmektedir.
Ayrıca, bankaların kredi kartı işlemlerinde uyguladıkları faiz oranları arasında da büyük farklılıklar mevcuttur. Kredi kartı kullanıcılarının, düşük faiz öneren bankaların
kredi kartlarına yönelmeleri, bankacılık sektöründe rekabeti artıracak ve kredi kartı faizlerinde düşüş yaşanacaktır."
SON EKONOMİK GELİŞMELER
Yılmaz, konuşmasında, uygulanmakta olan sıkı maliye politikası sonucunda, kamu maliyesinde önemli adımlar atılmakla birlikte, mali disiplinin sürdürülmesi ve faiz dışı fazla hedefinin tutturulmasının,
finansal istikrar açısından önemini koruduğunu da belirtti.
Son dönemde
Japonya, ABD ve
Avrupa Merkez Bankası'nın faiz politikalarında değişim sürecine girmesiyle birlikte küresel faizlere ilişkin belirsizliğin artması, yükselen ekonomilerden bir miktar
sermaye çıkışına neden olduğunu bildiren Yılmaz, şöyle devam etti:
"Ancak, güçlenen makro
ekonomik temeller, daha sağlam bir finans sistemi, sıkı para ve maliye politikası uygulamaları, dalgalı kur rejiminin şok emici işlevi, kısa vadeli dış borçların uluslararası rezervlere oranının düşmesi ve mevcut programın disiplinli bir şekilde uygulanıyor olması, söz konusu çıkışın ekonomimiz üzerindeki olumsuz etkilerini en aza indirmekte."
Yılmaz, harcanabilir gelirin görece düşük artışına karşılık,
tüketim eğiliminin oldukça hızlı yükselmesinin hanehalkının borçluluğunu artırdığına dikkati çekerek, "diğer ülkelere göre hala düşük düzeyde bulunan konut kredilerine yönelik talebin artmaya devam etmesi ile hanehalkı açısından olası risklerin yakından takibi önem arz etmektedir" dedi.
FİRMALARIN YABANCI POZİSYON AÇIĞI RİSK
Düşen enflasyon ortamında kredi maliyetlerinin azalmasının reel sektörde faaliyet gösteren firmaların kredi imkanlarını ve yatırım harcamalarını artırdığını belirten Yılmaz, bununla beraber, döviz geliri elde etmeyen, ancak döviz kredisi kullanan firmaların,
yabancı pozisyon açığını önemli bir risk unsuru olarak değerlendirdiklerini kaydetti.
Yılmaz, bu nedenle, firmalarca kur riskinden korunma tekniklerinin,
İzmir Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası olanakları da dikkate alınarak etkin bir şekilde kullanılmasının önem arz ettiğini söyledi
2006 yılında ''mali disiplinin sürdürülmesi ve faiz dışı fazla hedefinin tutturulmasının'', finansal istikrarın kalıcılığı açısından önemini koruduğu vurgulandı.
Raporda, bu çerçevede 2005'in ''makro dengelerde önemli iyileşmeler olduğu, yüksek
büyüme hızının yakalandığı, enflasyon oranında önemli düşüş yaşandığı, para ve sermaye
piyasalarında istikrarın sağlamlaştırıldığı'' bir yıl olarak tamamlandığı
hatırlatıldı. 2005 yılında, kamu maliyesinde olumlu gelişmeler gözlenmeye devam
ettiği belirtilen raporda, iç borç Kompozisyonunda Türk parası
cinsinden değişken faizli Devlet İç
Borçlanma Senetlerinin (DİBS) ağırlık kazanmasıyla Hazine'nin faiz riskine olan duyarlılığının bir
ölçüde arttığı, döviz cinsinden ve dövize
endeksli DİBS'lerin payının düşmesinin ise Hazine'nin kur riskine olan duyarlılığını azalttığı ifade edildi. Raporda, 2006 yılında mali disiplinin sürdürülmesi ve faiz dışı fazla hedefinin tutturulmasının, finansal istikrarın
kalıcılığı açısından önemini koruduğu vurgulandı.
HANEHALKI BORÇLARI
Raporda, hanehalkı yükümlülüklerinin toplam finansal varlıklarına oranının artan bir eğilim sergilediğinin görüldüğü vurgulanırken,
özellikle kamunun dışlama etkisinin azalması nedeniyle açığa çıkan fonların, bankalarca
konut kredisi ağırlıklı olmak üzere tüketici
kredilerine yönlendirilmesiyle birlikte, hanehalkı borcu ve faiz ödemelerinde hızlı bir yükselme yaşandığı kaydedildi.Raporda, hanehalkının artan borçluluğu nedeniyle varlık fiyatlarında görülebilecek dalgalanmaların ortaya çıkartabileceği
risklerin yakından takip edilmesinin, finansal istikrar açısından büyük önem taşıdığına dikkat çekildi. 2005 yılında gerçekleşen ekonomik büyüme, ağırlıklı olarak
verimlilik artışı kaynaklı olduğundan, istihdam üzerindeki etkilerinin Sınırlı olduğu belirtilen raporda, bununla birlikte, 2005 yılında
büyümenin esas olarak ''özel nihai mal talebi ve sermaye birikimi artışından'' kaynaklandığı göz önüne alındığında, ileriki dönemlerde
büyümenin istihdam üzerinde olumlu etki yaratması beklendiği bildirildi.Düşen enflasyon ortamında kredi maliyetlerinin azalmasının, reel sektörde faaliyet gösteren firmaların kredi imkanlarını arttırdığı ve
yatırım harcamalarının artmasında önemli bir rol oynadığının ifade edildiği raporda, döviz geliri elde etmeyen ancak döviz kredisi
kullanan firmaların, yabancı para pozisyon açığının önemli bir risk unsuru olarak değerlendirildiği vurgulandı.
CARİ AÇIK
Bu arada raporda,
yurt içi tasarrufların güçlü seyreden yatırım eğilimini karşılamada yetersiz kalmasının, hızlı büyümenin yaşandığı ekonomide, yüksek cari açık oluşumunu kaçınılmaz kıldığına işaret
edilirken, ''2005 yılında
cari işlemler açığındaki artışın, büyük ölçüde uzun vadeli sermaye girişleri ve doğrudan yatırımlar ile
finanse edilmesi olumlu olarak değerlendirilmektedir'' denildi.
BANKACILIKTA YABANCILARIN PAYI YÜZDE 16'NIN ÜZERİNDE
Raporda, Türk finans sisteminin yüzde 87'sini oluşturan, 4'ü
katılım bankası olmak üzere 51 bankanın faaliyet gösterdiği bankacılık
sektöründe yabancı sermaye girişlerinin, 2005 yılından itibaren hızlanarak devam ettiği de vurgulandı, konuyla ilgili şu
değerlendirmelerde bulunuldu:'Kesinleşmiş hisse devirlerine göre 2005 yılında Türk bankacılık sektörünün aktif büyüklüğünün 12,4'ünün, yabancı ortaklara ait olduğu
görülmektedir. Diğer yandan yasal izin süreci henüz tamamlanmayan ancak yabancılara satıldığı açıklanan bazı bankalardaki yabancı hisse payları da dahil edildiğine, söz konusu oran yüzde 16'nın üzerine çıkmaktadır.
Kredi hacmindeki belirgin büyüme sonucunda kredi riski artmakta, ancak
senaryo analizlerinin de desteklediği gibi, bankaların asgari sermaye yükümlülüğünün üzerinde sermayeye sahip olmaları, ilerleyen dönemlerde kredi piyasasındaki genişlemenin devam edeceğine ilişkin
olumlu beklentileri güçlendirmektedir. Bu çerçevede, bankaların kredi risk yönetimlerini geliştirmeye devam etmeleri gerektiği
düşünülmektedir.''
TÜKETİCİ HANGİ KREDİYİ KULLANMALI?
Rapora göre, kredi portföyü içerisinde artan bireysel kredilerin tabana yayılmaları ve teminat yapıları nedeniyle, diğer kredilere göre daha az riskli olduğu düşünülüyor.
Ancak gerek daralma dönemlerinde teminatların değerinde yaşanabilecek düşüşler, gerekse sabit faiz ve uzun vade yapıları göz önüne alındığında, bu kredilerdeki hızlı artışın yakından takip
edilmesi büyük önem arz ediyor.
Bankaların kredi kartı faiz oranlarını tüketici kredileri faiz oranlarına göre daha yüksek belirlediği hatırlatılan raporda, bu
nedenle, kısa vadeli kredi gereksinimi olan kredi kartı sahiplerinin bu gereksinimlerini kredi kartları yerine, ''tüketici kredileri''
yoluyla karşılamalarının lehlerine olacağı konusunda bilinçlendirilmesinin önem arz ettiği kaydedildi.
DALGALI KUR VE BANKACILIK SEKTÖRÜ-
Raporda, uygulanmakta olan dalgalı kur rejimi ile birlikte bankaların kur riskine olan duyarlılığının artmasının, bankaları türev
işlemler kullanarak bilanço dışı pozisyon fazlası vermeye yönelttiğine
de işaret edildi. Rapora göre bunun sonucunda, bankaların yabancı para net genel pozisyon açığı, sınırlı seviyelerde gerçekleşti 2005 yılında bankacılık sektörünün vadelerinin uzamasına karşılık,
yükümlülüklerin hala kısa vadeli yapısını koruyor olması, sektörün vade uyumsuzluğu ve faiz riskine olan duyarlılığının geçen seneye göre bir ölçüde arttığını gösteriyor. Ayrıca piyasa riskine ilişkin senaryo
analizleri de, döviz kurundaki artış sonucunda sektörün zararının
düşük seviyede kalacağını gösteriyor.
FAİZ ARTIŞININ ETKİSİ
Raporda, ''Faiz oranına verilen yukarı yönlü bir şokta ise sektörün zararının göreli olarak bir miktar daha yüksek olacağı, bununla birlikte sektörün güçlü özkaynak yapısının oluşabilecek kayıpları karşılayabilecek düzeyde olduğu görülmektedir'' denildi.
Raporda,
BDDK tarafından Ocak 2008 itibariyle yürürlüğe gireceği
duyurulan Basel 2'nin, dünyada 100'den fazla ülke tarafından uygulanmasının beklendiği, bu çerçevede gerek bankacılık, 2irekse firmaların konuyla ilgili girişim ve düzenlemelerini tamamlamalarının
önemli olduğu da vurgulandı. Raporda şöyle denildi:
FİNANSAL SAĞLAMLIK ENDEKSİ
''Sonuç olarak, bankacılık sektörünün sağlamlığının bir göstergesi olarak kabul edebileceğimiz ve bir önceki rapora göre faiz riski alt endeksinin eklenmesiyle geliştirilmiş olan Finansal Sağlamlık Endeksi'nin genel seviyesi, faiz riski, sermaye yeterlilik ve karlılık
alt endekslerinde gözlenen nispi gerileme eğilimine rağmen, 2005 yıl sonu itibariyle en yüksek seviyesine ulaşmış olup, 2006 yılında da bu eğilimini devam ettirmektedir. Söz konusu endeks, zaman zaman meydana gelen dalgalanmalara rağmen, finans piyasalarının olumlu makro ekonomik gelişmeler paralelinde, giderek daha öngörülebilir ve istikrarlı bir yapıya
kavuştuğuna işaret etmektedir.''