“Milli gelir 12 yılda 3’e katlandı” dendi; 12 yıllık büyüme rakamlarına bakınca gelirdeki reel artış ancak yüzde 60 oldu. “Hızlı büyüme” dendi; Türk ekonomisinin 1950-2002 dönemindeki ortalamasına yakın bir büyüme sağlandı. Velhasıl-ı kelam, vatandaşa sürekli “bardağın dolu tarafı” gösterildi, gerçekler “iktidar süzgecinden” geçirilip aktarıldı. “Ekonomideki başarı hikayesi” masalı, zenginin daha zenginleşip yoksulun daha da yoksullaşmasını gizledi.
İleri gideceğimize geriliyoruz!
Saadet Partisi Ekonomi, Yatırım ve İstihdam Projeleri Komisyonu aylık raporunu yayınladı. Komisyon Başkanı Doç. Dr. Halil İbrahim Sugözü tarafından kaleme alınan ve “Türkiye’de Milli Gelir ve Ekonomik Büyüme’ adını taşıyan raporda Türk ekonomisinin gerçek vaziyeti gözler önüne serildi. Raporda, “2023’te dünyanın 10. büyük ekonomisi olacağız” göz boyamasına rağmen Türkiye’nin sıralamada gerilediğine dikkat çekildi. Milli Gazete'de yer alan habere göre, 1976’da büyüklük olarak dünya sıralamasında 17. sırada olan ekonominin 1997 Refah-Yol Hükümeti döneminde 16. sıraya yükseldiğinin belirtildiği raporda, “Tek parti” yönetiminde istikrarı sağladığı söylenen Türk ekonomisinin bugün büyüklük olarak 18. sıraya gerilediği söylendi.
Büyüme Sanal, Adaletsizlik Gerçek
Gelir dağılımındaki adaletsizliğin ele alındığı raporda, en zengin yüzde 20 ile en yoksul yüzde 20 arasındaki gelir makasının 8 kat olduğu belirtilirken, “En zengin yüzde 20 toplam gelirin neredeyse yarısını alırken, milli gelirin diğer yarısı yüzde 80 tarafından paylaşılmaktadır” tespitine yer verildi. “Gelir dağılımındaki adaletsizliğin derinleştiği gizlenmektedir” denilen raporda şu ifadeler dikkat çekti: “Kişi başına borç yükünün de arttığı hesaba katıldığında büyüme yalnızca rakamlarda kalmaktadır. Reel sektörün gitgide daraldığı, finans ve diğer benzeri hizmet sektörlerinin büyüdüğü, faiz kazançlarının reel sektördeki kar oranlarının düşmesine inat her geçen gün arttığı, kişi başına düşen gelirde gerileyen, gelir dağılımında mevcut vergi sistemi ve faizci kapitalist ekonomik sistemin sebep olduğu adaletsizliğin önüne geçilemeyen, işsizliği bir türlü düşürülemeyen Türkiye’deki büyümenin ‘sanal büyüme’ olduğu açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.”
Saadet Partisi’nin raporu ekonominin süslü yalanlarını rakamlarla gözler önüne serdi…
“12 yılda aktifleri 8 kat, mevduatı 6 kat büyümüş”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin (TÜSİAD) 2014 yılının ikinci Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Toplantısı’na onur konuğu olarak katılarak, bir konuşma yaptı. Bir bankanın tepesindeki ismi eleştiren Erdoğan “Bunu söyleyen şahsın yönetim kurulu başkanlığını yaptığı banka için bir inceleme yaptırdım, son 12 yılda aktifleri 8 kat, mevduatı 6 kat büyümüş” dedi. Erdoğan’ın bu açıklaması Türkiye’deki faiz lobisinin vatandaşın kanını nasıl emdiğini izah etmeye yetiyor.
“Ekonomik istikrar var” dendi; işsizlik oranı 2001 krizindeki önceki seviye olan yüzde 6.6’nın yanına bile yaklaşamıyor. “Milli gelir 12 yılda 3’e katlandı” dendi; 12 yıllık büyüme rakamlarına bakınca gelirdeki reel artış ancak yüzde 60 oldu. “Hızlı büyüme” dendi; Türk ekonomisinin 1950-2002 dönemindeki ortalamasına yakın bir büyüme sağlandı. Velhasıl-ı kelam, vatandaşa sürekli “bardağın dolu tarafı” gösterildi, gerçekler “iktidar süzgecinden” geçirilip aktarıldı. “Ekonomideki başarı hikayesi” masalı, zenginin daha zenginleşip yoksulun daha da yoksullaşmasını gizledi.
Ankara Bürosu
Saadet Partisi Ekonomi, Yatırım ve İstihdam Projeleri Komisyonu aylık raporunu yayınladı. Komisyon Başkanı Doç. Dr. Halil İbrahim Sugözü tarafından kaleme alınan raporda ülkenin ekonomik gerçekliği adeta gözler önüne serildi. Türkiye’de ‘Milli Gelir ve Ekonomik Büyüme’ başlığı ile ele alınan raporda ekonomi ile ilgili gözden kaçırılan hususlar ön plana çıkarıldı. Raporun giriş kısmında herkesin merak ettiği sayısal verilerin güvenliği sorgulanıyor. “Türkiye Ekonomisi gerçekten büyüdü mü, Türkiye, Milli Gelir’de dünya sıralamasında ilk 20’de mi, GSYH’ye oran olarak sunulan devletin istatistiki göstergeleri doğru mu, Kişi Başına Milli Gelirde kaçıncı sıradayız, Gelir Dağılımı adaletli mi” sorularının sorulduğu raporda ön plana çıkan bilgiler ise şu şekilde.
1976’da Bile Ekonomimiz Dünyada Daha İyi Sıradaydı
Türkiye’nin GSYH’sının ele alındığı raporda, büyüdüğünden söz edilen ekonomide halkın geçmiş dönemlere nazaran giderek fakirleştiği şu bilgiler ile aktarıldı: “Türkiye’nin cari fiyatlarla GSYH’si 1998 yılında 70,2 Milyar TL, 2002 yılında 350,5 Milyar TL ve 2013 yılında 1,56 Trilyon TL olarak gerçekleşmiştir. 2002 yılından 2013 yılına kadar 12 yılda yaklaşık 5 kat artmıştır. Ancak cari fiyatlara bakarak GSYH’deki artışı yorumlamak yanlıştır. Çünkü 1998 yılından 2002 yılına kadar 5 yılda da tam 5 kat artmıştır oysa iki büyük kriz atlatılmış ve halk fakirleşmiştir. Ancak hem gelir dağılımındaki adaletsizlik, hem kişi başına gelirde dünya sıralamasında ancak 60’ıncı sıralarda olmamız dolayısıyla ilk 20 de olmanın refah düzeyi bakımından çok fazla bir anlamı yoktur” denildi. Rapora ülke ekonomisinin yıllara göre dünya sıralamaları da yansıdı. “Türkiye Ekonomisi, büyüklük olarak 1976 yılında dünya sıralamasında 17. sırada, 1979’da 16. sıradadır. Yani Türkiye bugünden bile yüksek seviyeye 1970’li yıllarda ulaşmıştır. 1980 yılında askeri darbenin etkisi ile 20. sırada 1990 yılında 18. sırada 1993 yılında ise 17. sırada ve 1997 Refahyol Hükümeti döneminde dünyada yeniden 16. sırada yer almıştır. Bugün 18. Sıradadır” bilgisi ise ekonomideki sözde büyüme söylentilerini adeta gözler önüne serdi.
Gelir Dağılımındaki Adaletsizlik Her Yıl Artıyor
Türkiye ekonomisinin gelir dağılımındaki adaletsizliğinin de ele alındığı raporda, şu çarpıcı bilgiler yer aldı: “2012 yılı hesaplamalarına göre, son yüzde 20’lik grubun yani zengin kesimin toplam gelirden aldığı pay, ilk yüzde 20’lik gruba göre 8 kat olmuştur. Son yüzde 20’lik zengin gurup neredeyse toplam Milli Gelirin yarısını almaktadır. Diğer yarısını ise nüfusun kalan yüzde 80’i paylaşmaktadır. Türkiye’de Kişi Başına GSYH 11.000 Dolar civarındadır. Basit bir hesapla 4 kişilik bir ailenin yıllık geliri 44.000 Dolar olmaktadır. Yaklaşık 95.000 Türk Lirasına ve aylık yaklaşık 8.000 TL’ye denk gelmektedir. Türkiye’de nüfusun yüzde 95’ini oluşturan işçi ve memurların, esnafın, KOBİ sahipleri işadamlarının, doktorların, mühendislerin, avukatların, öğretim üyelerinin vb. serbest meslek sahiplerinin çok büyük bir kısmının aylık gelirlerinin 1.000 TL – 5.000 TL aylık ücretle çalıştıkları düşünülürse Kişi Başına GSYH rakamlarının da gösterge dışında çok büyük bir anlam ifade etmediği ortaya çıkmış olacaktır. Her bir ailenin yukarıda hesaplanan 8.000 TL’den eksik aldığı miktar, başka bir ailenin gelirine eklenmektedir. Yüzde 95’lik bir kesimin eksik aldığı düşünüldüğünde bütün eksik kalan kısımların yüzde 5’lik zengin bir kesimin kasasına aktarıldığı anlaşılmaktadır. Kasasına aktarılan kesimden yeni milyar dolarderler ortaya çıkmaktadır”.
İktidar Sahipleri Gerçek Bilgileri Gizliyor
Saadet’in yayınladığı raporda kişi başına gelirde masaya yatırıldı. “Kişi Başına Gelirde dünya sıralamasında çok geride olduğumuz ve gelir dağılımında adaletsizliğin derinleştiği gizlenmektedir” denilen raporda şu ifadeler dikkat çekti: “Kişi başına borç yükünün de arttığı hesaba katıldığında büyüme yalnızca rakamlarda kalmaktadır. Reel sektörün gitgide daraldığı, finans ve diğer benzeri hizmet sektörlerinin büyüdüğü, faiz kazançlarının reel sektördeki kar oranlarının düşmesine inat her geçen gün arttığı, kişi başına düşen gelirde gerileyen, gelir dağılımında mevcut vergi sistemi ve faizci kapitalist ekonomik sistemin sebep olduğu adaletsizliğin önüne geçilemeyen, işsizliği bir türlü düşürülemeyen Türkiye’deki büyümenin “sanal büyüme” olduğu açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bütün bu olumsuz tabloya rağmen Türkiye’de Milli Gelirin arttığı söylentisi sürekli bir şekilde halkın zihinlerine enjekte edilmekte ve 12 yıldır aynı ekonomi politikaları bu algı operasyonu ile sürdürülmektedir. Bunun sonucunda halk lüks tüketime yönelmekte, aracını ve evini yenileme gereği hissetmektedir”
Ekonomik Çıkmazın Sebebi…
Raporun sonuç kısmında ise ülkenin ekonomik çıkmazının sebebinin de faizci sistem olduğu dikkat çekti. Raporda, “Türkiye’nin içerisinde bulunduğu bu ekonomik çıkmazın sebebi faizci kapitalist ekonomik sistemin tavizsiz uygulanmaya devam edilmesidir. Bu sistem zengini daha zengin yoksulu daha yoksul yapmaktadır. Devletleri de borca ve borç faizlerine esir ederek hem sömürmekte hem de emperyal amaçları olan büyük devletlere birer müttefik (siyasi argoda işbirlikçi) haline getirmektedir. Bundan dolayı bu sistemden derhal vazgeçilmelidir. IMF’ye borç bitti demek ancak onun emirlerini yerine getirmemekle ve yeni borç almamakla anlam kazanabilir. IMF’nin dayattığı faizci kapitalist ve yoksullaştırıcı ekonomi politikaları tavizsiz uygulandıktan sonra ve bu borcun birkaç katını daha yüksek faizli ve daha kısa vadeli olarak yabancı bankalardan aldıktan sonra borcun bitmesinin hiçbir anlamı yoktur” denildi.
Ekonomi Politikalarına Yönelik Öneriler…
Ekonomik sıkıntılara yönelik çözüm önerileri de getirildi. Faiz hortumunun kesilip, hortumun halka yönlendirilmesi uyarısının yapıldığı raporda son olarak şu öneriler dikkat çekti: “Tek çözüm, halkın gerçek anlamda gelirlerini artırmak için özellikle iç borçlanma sebebiyle bütçede oluşan faiz hortumunu kesip, bu miktarları işçiye, memura, esnafa, çiftçiye yönlendirerek gerçek anlamda gelirlerin artmasını sağlamak ve buna karşın üreticiye destek olarak yani üretim artışı sağlanarak, talebin artması sonucu oluşabilecek fiyat istikrarsızlıklarına engel olmaktır. Üreticimizin kendi ürettiği katma değeri yüksek ürünlerin ihracatının artmasıyla iç dengenin yanında dış dengedeki açıklar da kapatılmış olacak ve böylece hızlı bir kalkınma süreci içerisine girilmiş olunacaktır. Özetle yalnızca tüketime, kaynakları satmaya ve getirisi olmayan gösterişe yönelik yatırımlar yapmak suretiyle dışarıdan dayatılan ekonomi politikalarını bir an önce terk edip, üretime, bilişime, sanayiye, istihdama kısaca ekonomik kalkınmaya yönelik gerçek refah artırıcı adil bir ekonomik düzenin uygulanmasıdır”