TÜSİAD Başkanı Ömer
Sabancı, ''AB'nin 2004 yılında tam üyelik perspektifiyle müzakereleri açma kararı aldığını'' anımsatarak, ''Şimdi, üye
ülkelerden bazıları, iç politik kaygılardan dolayı, bu kararın arkasında durmak istemiyorlar.
Gümrük Birliği'nin gereği olarak
deniz ve hava limanlarının
Güney Kıbrıs'a açılmaması meselesini bahane olarak kullanıp,
Türkiye'yi tek taraflı olarak süreçten caydırmaya çalışıyorlar. Tabii ki oyuna gelmeyeceğiz'' dedi.
Sabancı,
Bursa Sanayici ve İşadamları Derneği'nce (BUSİAD) düzenlenen ''2006 yılının değerlendirilmesi ve 2007 yılından beklentiler'' konulu toplantıda,
Avrupa Komisyonu'nun, AB Konseyi'ne 8 müzakere başlığının açılmaması ve diğer başlıkların kapatılmasının da Kıbrıs şartına bağlanması yönünde bir öneride bulunduğunu belirtti.
Burada sözü edilen şartın, deniz ve hava limanlarının
Güney Kıbrıs gemi ve uçaklarına açılması olduğunu, Türkiye'nin bu konuda taahhütte bulunmuş olmakla birlikte, bu taahhüdünü yerine getirmeyi, siyaseten
Kuzey Kıbrıs'a uygulanan
ekonomik ambargonun kaldırılmasına bağladığını anlatan Sabancı, Kıbrıs Rum Yönetiminin Kuzey Kıbrıs'a yönelik ekonomik ambargoyu sona erdirecek olan AB direktifini veto edince AB'nin sözünü tutmadığını, bu gelişmenin de Türkiye'nin taahhüdünü yerine getirmemesine yol açtığını ifade etti.
Sabancı, ''Aslında Komisyon'un
tavsiyesi,
adalet ve insaf duygusunu büyük ölçüde yitirmiş olmanın izlerini taşıyor. Hukuki ve
teknik olarak sorunlu... Açılışı-kapanışı şarta bağlanan bazı başlıkların konuyla ilişkisi yok'' derken, ''Bu tavsiye kararı, temelde siyasi düzlemin meselelerini, teknik düzleme çekerek, müzakerelerin önünü tıkamaya çalışmaktadır. Bunun nedeni, dönemsel bir tutum değişikliğini gizlemeye çalışmaktır'' görüşünü kaydetti.
''SÜREÇTEN CAYDIRMAYA ÇALIŞIYORLAR''
AB'nin, 2004 yılında tam üyelik perspektifiyle müzakereleri açma kararı aldığını anımsatan Sabancı, şöyle konuştu: ''Şimdi üye ülkelerden bazıları, iç politik kaygılardan dolayı, bu kararın arkasında durmak istemiyorlar. Gümrük Birliği'nin gereği olarak deniz ve hava limanlarının Güney Kıbrıs'a açılmaması meselesini bahane olarak kullanıp, Türkiye'yi tek taraflı olarak süreçten caydırmaya çalışıyorlar. Tabii ki oyuna gelmeyeceğiz. Peki, bu durum çok mu kritik?
Elbette hayır. Bu konuda Hükümet'in sağduyulu yaklaşımını biz de destekliyoruz. Karşı karşıya kaldığımız durum ciddidir, fakat aşılmaz değildir. Kısa vadede yapmamız gereken, konsey toplantısına kadar, haklı pozisyonumuzu her kademede ve her platformda anlatmaya devam etmektir.
Mevcut tavsiyenin siyasi karara dönüşmeden değişmesi ve AB'nin hakkaniyetli, tutarlı ve sürdürülebilir bir çözümü kabul etmesi için çaba sarf etmektir. Orta ve uzun vadede perspektifimizi belirlerken de her şeyden önce bu yeni durumun Türkiye'nin 'müzakere eden ülke' konumunu hukuken değiştirmediğini iyi kavramak gerekir. Biz 'imtiyazlı
ortaklık' gibi seçenekleri asla kabul etmeden masada oturmaya devam edeceğiz.''
''NE İLK NE DE SON KRİZ''
Sabancı, en az 10 yıllık sürçten söz ediliyorsa, bu
krizin bu süreçteki ilk ve olmadığını ve olmayacağını herkesin bilmesi gerektiğini ifade ederek, dönemsel etkilerle ortaya çıkan bu tür krizlerin, diplomasinin karmaşık mantığı içinde, daha önce defalarca olduğu gibi bu kez de çözüme kavuşturulabileceğini vurguladı.
Türkiye'nin tam üyeliğinin, hem tek tek ülkeler, hem de birlik bazında AB'nin ekonomisini, sosyal hayatını, huzur ve güvenliğini ve siyasal istikrarını geliştireceğini, bıkmadan, usanmadan anlatmak gerektiğini dile getiren Sabancı, ''AB bizi istemiyorsa neden ısrarla AB'ye girmeye çalışıyoruz'' diyenlere de ''bugün bazı Avrupalı politikacıların kısa vadeli çıkarlarının, özellikle
Almanya-
Fransa ekseninde Türkiye'ye karşı direnç yaratabileceğini, ancak dönemsel direncin ötesinde AB'nin Türkiye gerçeğini ve ona olan ihtiyacını görmezden gelemeyeceğinin hazırlatılması gerektiğini'' ifade etti.
Sabancı, AB'ye uyum sürecinin, Hükümet'in icraatının temel
gündem maddesi olmasının gerekliliğini her fırsatta vurguladıklarına işaret ederek, bu nedenle muhalefetin de AB konusunda daha sorumlu bir çizgi tutturmasını, bu konunun kısa vadeli siyasi çıkarlara feda edilmemesini talep ettiklerini belirtti.
''AB YANLIŞ YAPMIŞTIR''
AB ile ilişkileri, kısa vadeli gelişmelere odaklanmadan, masada oturmanın getirilerinden maksimum ölçüde yararlanarak, hedefi kaybetmeyerek, zaman zaman yavaşlama olsa da tam üyelik hedefine doğru yürüyüşün kesintisiz biçimde sürdürülmese gerektiğini ifade eden Sabancı, şunları kaydetti: ''Evet AB yanlış yapmıştır.
TÜSİAD bu yanlıştan rahatsız olduğunu AB nezdinde her düzeyde ifade etmiş ve edecektir. Kazanılmış haklarımız vardır. AB üyesi bazı ülkelerin iç siyasi çalkantılarına, birkaç Avrupalı politikacının kısa vadeli hesaplarına tam üyelik perspektifimizin
kurban edilmesine, 'imtiyazlı ortaklık' gibi seçeneklerin önümüze serilmesine izin vermeyiz. onlar gelir geçer süreç devam eder.''
SEÇİMLER
Sabancı, AB perspektifi ve IMF programının istikrara katkısının önemini koruduğunu, bu kapsamda yapısal reformların devam ettirilmesi gerektiğini ifade ederken, ''Bunun için ekonomik istikrarı sağlayan en önemli unsurlar olan mali disiplini ve
bütçe dengesini titizlikle korumaya devam etmeliyiz. Seçim ekonomisine geçit vermemeliyiz'' dedi.
Ömer Sabancı,
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin bir soru üzerine, bu konuyu 2006 yılı mayıs ayında gündeme getirdiklerini ve ''Türkiye için önemli olanın ekonomik ve siyasi istikrarın devamı olduğunu, ekonomik ve siyasi istikrarı bozmayacak ve bir uzlaşma kültürünün oturtulmasının önemini'' vurguladıklarını, buna ilave bir görüşlerinin şu an için olmadığını sözlerine ekledi.