TÜSİAD'dan anayasa değişikliği talebi

TÜSİAD'ın güncellediği ''Türkiye'de Demokratikleştirme Perspektifleri'' raporunda, seçim sisteminde ülke barajının yüzde 4-5 seviyelerine düşürülmesi önerisi yer aldı.

TÜSİAD'dan anayasa değişikliği talebi

'Türk Demokrasisinde 130 Yıl (1876-2006): Prof. Dr. Bülent Tanör'ün Anısına Türkiye'de Demokratikleşme Perspektifleri 10. Yıl Güncellemesi'' raporunda, siyasi parti özgürlüğü ile parti yasakları arasında demokratik bir denge kuran, bunu siyasal partilerin kendilerini düzenleme alanına çok fazla müdahalede bulunmadan gerçekleştiren, seçim harcamalarına tavan ve denetim getiren bir siyasal partiler kanununa ihtiyaç duyulduğu belirtildi. Türkiye'de seçim sisteminin, biraz da her seçimden önce, az ya da çok değişiklik yapılması nedeniyle istikrar kazanamadığı ifade edilen raporda, şunlar kaydedildi: ''Seçim sisteminin adaletli sonuç vermediği konusunda siyasal partilerden çok sivil toplumda, genel bir kabul vardır. Yönetimde istikrar adına bugün korunmakta olan yüzde 10 ülke barajının, temsilde adaleti tümüyle ortadan kaldırmaya ve böylece seçilenin meşruiyetini tartışmalı hale getirerek yönetimde istikrarı yok etmeye aday olduğu ve 2002 seçimlerinde kullanılan oyların yüzde 46'sının TBMM'de temsil edilmediği unutulmamalıdır. Bu sebeple ülke barajı yüzde 4-5 seviyesine düşürülmelidir. Ayrıca seçim harcamaları dikkatle denetlenmeli ve yurt dışındaki vatandaşlara oy hakkı tanınmalıdır.'' Yasamaya ilişkin, bugün ülke gündemini en çok meşgul eden konulardan birinin dokunulmazlıklar olduğuna dikkat çekilen raporda, şöyle denildi: ''Anayasanın yasama sorumsuzluğu ve dokunulmazlığı ile ilgili 83'üncü maddesinde, toplumun neredeyse bütününün yapılmasını istediği değişiklik gerçekleştirilememiştir. Bu çerçevede, milletvekili seçilmeye engel suçlar, dokunulmazlık kapsamından çıkarılmalıdır. Ayrıca TBMM Araştırma Komisyonlarının daha etkin çalışabilmelerini sağlamak için kişilere bu komisyonlara bilgi verme zorunluluğu getirilmeli ve kişiler komisyonda söyledikleri sözlerden sorumlu tutulmamalıdır.'' -CUMHURBAŞKANININ GÖREVLERİ- Raporda cumhurbaşkanının yetkileri ile ilgili de şu görüşlere yer verildi: ''1982 anayasası, askeri dönemin devlet başkanının kullandığı yetkilerin önemli bir bölümünü Cumhurbaşkanının görevleri arasına aktardığından, klasik parlamenter sistemin sembolik yetkilerle donatılmış devlet başkanından uzaklaştırmıştır. Parlamenter sistemin gereği olarak cumhurbaşkanının yaptığı işlemlerden sorumlu değildir. Ancak gerçek yetkilerle donatılmış bir cumhurbaşkanının, yaptığı işlemlerden sorumlu tutulamaması sistemin mantığıyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, cumhurbaşkanının görevlerinin ilgili olanları yasama, yürütme ve yargı organına devredilmelidir.'' Raporda, ayrıca yürütmenin üzerinde siyasal baskı yaratma potansiyeline sahip olan Devlet Denetleme Kurulunu düzenleyen Anayasa'nın 108. maddesinin de yürürlükten kaldırılması istendi. ''Savunma'' görevinin Milli Savunma Bakanlığına ve onun içinde silahlı kuvvetlere, ''iç güvenlik'' görevinin ise İçişleri Bakanlığına ve onun içinde güvenlik güçlerine (polis-jandarma) bırakıldığı, Anayasada yer alan ''milli güvenlik'' ibarelerinin ''milli savunma'' olarak değiştirildiği bir düzenleme yapılması gerektiğine işaret edilen raporda, ''Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığına bağlanmalı. Milli Güvenlik Kurulunun anayasal bir kurum olması demokratik yönetim anlayışına uygun olmadığından, bu kurum yasa ile düzenlenmelidir. Kriz yönetimini sivilleştirmek üzere 'Kriz Yönetim Merkezi Yönetmeliği' yürürlükten kaldırılmalı, 'Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Sekreterliği' kurulmalıdır'' denildi. -KAMU YÖNETİMİ- Raporda, kamu yönetimi konusunda en önemli sorunun, merkezi yönetim-yerel yönetimler arasındaki görev, yetki ve kaynakların demokratik esaslara uygun bir biçimde dağıtılması olduğu vurgulanarak, aşırı merkeziyetçi bir yönetim yapısının, günümüzün demokrasi anlayışına uygun düşmediği vurgulandı. Raporda, ancak, etkin ve demokratik bir yerinden yönetim yapısı kurmadan, merkezin görev, yetki ve kaynaklarının bir bölümünün yerinden yönetim kuruluşlarına aktarılmasının da sorunlar yaratmaya aday olduğuna dikkat çekildi. Anayasa'nın yerel yönetimleri düzenleyen 127'nci maddesinin, sorunların yerinde çözülmesini öngören, halkın demokratik katılımını, şeffaflığı ve demokratik denetimi sağlayacak bir reforma temel oluşturacak şekilde yeniden kaleme alınması önerilen raporda, hizmet bakımından yerinden yönetim kuruluşları olan yüksek öğretim kurumlarına ilişkin anayasal düzenlemeler demokratik bir yüksek öğretim sistemi kurmak için yetersiz olduğundan, Anayasanın bu konuyu düzenleyen 130'uncu ve 131'inci maddelerinin yeniden yazılması da istendi. Raporda, ''Kamu yönetiminde şeffaflığın sağlanması ve yönetime katılma hakkının kullanılabilmesi için Bilgi Edinme Hakkı Kanununun istisnaları daraltılmalı ve tüm yönetmeliklerin Resmi Gazetede yayımlanması zorunlu hale getirilmelidir. Olağanüstü hal süresince çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin, olağanüstü hal ya da sıkıyönetim kaldırıldıktan sonra ve TBMM'de belirli bir sürede onaylanmamaları halinde yürürlükten kalkacakları Anayasada düzenlenmelidir'' değerlendirmesi yapıldı. -''İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE KONUSUNDA ADLİ TIP ÖZERK OLMALI''- 1982 Anayasasının, insan haklarına ilişkin düzenlemelerinde, 1961 Anayasasının insanı öne alan, insanı yücelten anlayışını terk ederek devleti öne alan, onu kutsayan bir yaklaşımı benimsediği ifade edilen raporda, bu çerçevede, Anayasanın başlangıcının demokratik değerlerle bağdaşmayan hükümleri (5. fıkra ve bazı ibareler) ve 14. maddesi (''Temel Hak ve Hürriyetlerin Kötüye Kullanılmaması'') (md. 14) kaldırılması; 15. maddesi (''Temel Hak ve Hürriyetlerin Kullanılmasının Durdurulması'') değiştirilmesi gerektiği kaydedildi. Raporda, şunlara yer verildi: ''Kişi dokunulmazlığı, özgürlüğü ve güvenliği konusunda son 10 yılda pek çok gelişme olmuştur. Ancak bu alanda yalnızca mevzuat değişikliği yapılması yeterli değildir, bunların uygulamaya yansıtılması önem kazanmaktadır. İşkence ve kötü muamele ile mücadele konusunda, Adli Tıp Kurumunun özerkliğinin sağlanması ve hükümet tabiplerinin teknik olanaklarının artırılması hususu öne çıkmaktadır. Askeri Ceza Kanununda, Anayasaya aykırı olarak yer alan ve ölüm cezası öngören hükümler değiştirilmelidir. Güvenlik güçlerine silah kullanma yetkisi veren mevzuatın, temel hak ve özgürlükler açısından sakıncalı hükümleri yeniden düzenlenmelidir. Adli kolluk, genel kolluktan ayrılarak yasa ile kurulmalıdır. -''DİN DERSİ ZORUNLU OLMAKTAN ÇIKARILMALIDIR''- Dinsel özgürlüklere ilişkin olarak, nüfus kütüğü ve buna bağlı kimlik belgesindeki 'din' hanesi çıkarılmalıdır. Din dersi zorunlu olmaktan çıkarılmalıdır. İmam hatip liseleri ise günümüzde, ülkenin imam ve hatip işgücüne olan ihtiyacını karşılamak şeklindeki kuruluş amaçlarının çok ötesine geçmiş, laik öğretim birliğini bozar bir nitelik sergilemeye başlamıştır. İmam Hatip Liseleri, meslek lisesi olarak, ülkenin imam-hatip ihtiyacını karşılayacak biçimde yeniden düzenlenmeli ve bu okullara kız öğrenci alınmasına son verilmelidir. Ailelerin çocuklarına dinini öğretme ihtiyacına cevap vermek üzere bu konudaki talebi dikkate alarak, liselerde, normal ders saatlerinin dışında, velilerin isteği üzerine, din dersi okutulmasını sağlamak için nota ve sınava tabi olmayan din dersleri konulmalıdır.'' -BASIN VE KOLEKTİF ÖZGÜRLÜKLER...- Raporda, Anayasanın basın özgürlüğünü düzenleyen 28'inci, süreli ve süresiz yayın hakkını düzenleyen 29'uncu ve basın araçlarının korunması ile ilgili 30'uncu maddelerinin yeniden kaleme alınması, Basın Kanunu ve Türk Ceza Kanununun pek çok hükmünün bu konuda demokratikleşme adına gözden geçirilmesi gerektiği belirtildi. Raporda şöyle denildi: ''Kolektif özgürlükler, dernekler özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşleri özgürlüğü ve sendikal özgürlükler konularını kapsamaktadır. Kamu görevlilerine getirilen dernek özgürlüğü kısıtlaması aşırıdır, Anayasanın bu konuya ilişkin 33. maddesi daha özgürlükçü bir bakış açısı ile yeniden düzenlenmelidir. Dernekler mevzuatının bürokratik zorluklar içeren yapısı değiştirilmelidir. Anayasanın toplantı ve gösteri yürüyüşlerini düzenleyen 34'üncü maddesinin sınırlayıcı yapısı değiştirilmelidir. Sendikaların faaliyet alanlarına ilişkin Anayasanın 51/1'inci maddesinde yer alan kısıtlamalar kaldırılmalı, kamu görevlileri sendikalarına ilişkin mevzuat Sendikalar Kanunu dikkate alınarak değiştirilmelidir.'' -KÜRT SORUNU (GÜNEYDOĞU SORUNU)- Raporun Kürt Sorunu (Güneydoğu Sorunu) başlıklı bölümünde de halen, siyasi partiler mevzuatında kültürel talepleri ve faaliyetleri, radyo ve televizyonlarda Türkçeden başka dillerde yapılan yayınları kısıtlayan hükümler mevcut olduğu, yerleşim yerlerinin adları ile ilgili sorunların devam ettiği, Türk vatandaşlarının Türkçe dışındaki anadillerinin en azından okullarda seçimlik ders olarak okutulması görüşü yer aldı. 1982 Anayasasının, Yüksek Hakimler Kurulunun yerine, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu getirerek yargıç güvencesini etkisizleştirdiği ifade edilen Raporda, ''Anayasa Mahkemesine başvuru yapma yetkisine sahip olanları sınırlamış, yüksek mahkemelerin üyelerinin atanmasında Cumhurbaşkanının etkisini artırmış, Sayıştay kararlarının Danıştayca denetlenmesine son vermiş, OHAL ve sıkıyönetim Kamu Hükmünde Kararnamelerin iptal davasına konu olamayacağını öngörmüş, kısacası adil, bağımsız ve güvenceli bir yargıdan uzaklaşmıştır'' denildi. Raporda, 1982 anayasasının bazı idari işlemleri yargı denetimi dışında tuttuğu, bazı idari işlemlerin de yargı denetimi dışında tutulabilmesi konusunda kapıyı açık bıraktığı aktarılarak, Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemlerin, Yüksek Askeri Şura kararları ve Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu kararlarının yargı denetimine tabi olması gerektiği savunuldu. Yargı bağımsızlığı ve yargı güvencesine de dikkat çekilen raporda, Türkiye'de bu konunun önündeki engellerin kaldırılması gerektiği belirtilerek, şu görüşler dile getirildi: ''Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bağımsız bir yapıya ve kendi sekreteryasına kavuşturulmalı, hakimler idari olarak Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlanmalıdır. Askeri yargı, yargının bütünlüğünü mahkemelerin bağımsızlığını ve yargıç teminatı ilkelerini ihlal eder niteliktedir ve bu sebeple kaldırılmalıdır. Yüksek mahkeme üyeleri sadece cumhurbaşkanı tarafından seçilmemeli, bu seçimi Yargıtay ve Danıştay üyeleri yapmalıdır.''
<< Önceki Haber TÜSİAD'dan anayasa değişikliği talebi Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER