İşte Elvan Aktaş'ın o yazısı:
“Aç tavuk kendini buğday ambarında sanırmış”. Kendi çöplüğünde gezinen hasta tavuk belki orada mağrur ve vakur eşinebilir ve yapmacık hayaller dünyasında mutlu avunabilir, fakat o çöplükten çıkınca işler biraz değişir haliyle…
Devletlu zevat New York’a öyle bir çıkarma yaptı ki, dünyayı titretti, birkaç konuşma ile herkese haddini bildirdi ve herkesi hizaya soktu. Bir azarladı, pir azarladı… Tabii bunlar hasta tavuğun kendi çöplüğündeki havuz medyasının gördükleri. O besleme medyanın şakşakçılığını yaptığı iğrenç dünyanın algılarında yaşayan hasta tavuk sandı ki, New York da dahil tüm dünya bir buğday ambarıdır.
Bu yazı aslında ekonomi ve finansla ilgili planlanmıştı, fakat şu son bir haftada olanlar öyle baş döndürücü neticelere gebe ki; Türkiye siyaseti konuşmadan Türkiye ekonomisi konuşmak ya da yazmak imkansız adeta…
Geçen hafta ABD merkez bankası FED’in ucuz para politikasını sonlandırma ve hatta muhtemel faiz artırma sinyalleri vermesi gelişmekte olan ülkelerde doların değerini haliyle yükseltecekti. TC Merkez Bankası’nın tam bir hafta gecikmeli müdahalesi beklendiği gibi hiçbir şeyi değiştirmedi ve dolar yeni rekorlara doğru yükseldi.
Fakat asıl ilginç olan, doların Türkiye’de dünya ortalamasına paralel değil, Rusya ile aynı oranda yükseliyor olması. Rusya’nın başı, Ukrayna krizi ve sonrasında uygulanmaya başlanan ambargo ile dertte. Fakat Türkiye pazarı üzerinde adı konulmamış ve henüz resmileşmemiş bir ambargo, piyasalar tarafından fiyatlara yansıtılmış görünüyor. İşte tam burada, yazıya girizgah yaptığımız nokta pek bir önem kazanıyor. Gizli ambargonun fiyatlanması argümanını anlamak isteyenler lütfen geçen cuma günkü Wall Street Journal’ın ana sayfada manşetten verdiği Türkiye haberine bir baksınlar ve savaş gerçeğinin piyasalar tarafından nasıl algılandığına dikkat etsinler. Uluslararası piyasalar maalesef jöleli ekonomik modele uygun hareket etmiyorlar. Bu yüzden ne Babacan, ne de Merkez Bankası o modeli kaale almıyor ya…
Kırılgan beşlinin cari açık şampiyonu Türkiye, zaten çok ciddi finansal kriz siyalleri veriyordu. (Bu sözü çok iddialı bulanlar, dış borcun içindeki kısa vadeli yükün ağırlığına bir baksınlar ve bir zahmet bunu diğer ülke ekonomilerine kıyaslasınlar, o zaman anlayacaklar ki felaket tellallığı yapmıyoruz). Gezi olayları ve yolsuzluk skandallarının dünya basınında yer alış şekli uluslararası ekonomi çevrelerinde, Türkiye’de sanıldığından çok daha fazla etki yaptı. Epeyce bir süredir danışmanlık hizmeti verdiğim iki fondan biri zaten geçen nisan ayında Türkiye’den çekilme kararı almıştı. Bu sabahki görüşmemizde ise ikinci fonun yöneticilerinden biri bana direkt olarak BankAsya, Denizbank ve Borsa İstanbul’un keyfi uygulamaları ile ilgili sorular sorunca şaşırmadım desem yalan olur.
Şimdi gelelim hasta tavuğun New York’ta buğday ambarı hayalleri kurmasına: Türkiye’nin marka imajı bunca zedelenmişken, yapılmaması gerek herşey yapıldı adeta. CFR (Dış İlişkiler Konseyi) konuşmasından tutun da, korumaların New York’ta protestoculara saldırmasına… aynı koruma ve danışmanların otelde iktidara muhalif bir gazeteciyi tartaklamasından, Birleşmiş Milletler salonundaki konuşmaya ve hatta konuşmanın besleme medya tarafından montaj fotoğrafla yerel çöplüğe buğday yağmuru edasıyla servis edilmesine kadar, her türlü garabet ve rezalet ortaya döküldü. Maalesef Türkiye’yi ve ekonomisinin siyasal krizlere olan hassasiyetini izah etmek artık bir o kadar daha zorlaştı. Aynı hikaye, yurt dışında bile, Soma’da ciğeri yanan vatandaşı tekmeleyen danışman ve korumalarla birlikte hatırlandı. Buraya kadar iç çöplük rezaletinden bahsettik.
Şimdi de biraz o çöplüğün dışarıdan görünüşüne gelelim: TC idarecileri artık dış dünyada otoriter, paranoyak ve yolsuzluğa bulaşmış olarak tanınıyorlar. İŞİD gibi hayati ve ciddi bir konuda bile iç siyaset hesapları yapmak, yabancılar tarafından gülünç bulunuyor. Yabancı dil bilmeyen birinin, söylediklerinin hiç bir zaman yabancılar tarafından öğrenilemeyeceğini sanması kadar cahilce bir yaklaşım aslında sergilenen… Örnek mi istersiniz: Ford CEO’suna, Türkiye’de Ford’a ait bir açılış töreninde yerli otomobilden bahsedip, adamcağızın söyleneni anlamaması üzerine nezaketen gülümsemesini, yerli oto fikrine destek olarak anlamak… “Bu ülkede komedyene ne gerek var!” dedirtecek cinsten. Yerli oto fikrini yabancı oto devinin CEO’suna açmak nasıl bir mantıktır, o apayrı bir yazı konusu olabilir tabii… Hasıl-ı kelam: dünya artık hiçbir sınır tanımadan bilgiye ulaşabilen bir gerçekle yüzyüze. Hasta tavuk kendini buğday ambarında sanarak mutlu mutlu dolaşırken ne potlar kırdığını artık görmek zorunda. Aksi takdirde, Türkiye uluslararası finansal piyasaların o bilgiye ulaşmada istihbarat örgütlerinden bile daha maharetli olduğunu çok acı bir tecrübeyle öğrenecek.
Bu iddiamıza inanmayanlara tavsiye: yabancı yatırımcılar Türkiye pazarından çekilmeye başlayalı aylar oldu. Tam ve güvenli çekilme gerçekleşene kadar çatının çökmesini istemezler. İşleri bitince… Kümeste kalanlara Allah sabır versin…
Doç. Dr. Elvan Aktaş
Valdosta Eyalet Üniversitesi - ABD