ABD Valdosta Eyalet Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Elvan Aktaş Türkiye'deki ekonomik gidişatı ve Garanti Bankası'nın satışıyla ilgili çok ilginç bir iddiayı gündeme taşıdı. Aktaş'a göre dolar da 2 yıl içinde 4.28 TL'yi görebilir.
İşte o yazı
***
2008'den bu yana global ekonomik krizin etkileri dünyanın değişik bölgelerini, değişik zamanlarda ve değişik şekillerde etkiledi, ve etkilemeye de devam etmekte. AB ekonomisinin ikinci bir yavaşlama ve hatta muhtemel küçülme dönemine girdiği şu günlerde isterseniz krizin sebep olduğu ilk ekonomik daralma döneminden kalma "PIGS of Europe" (Avrupa'nın Domuzları) grubunu tekrar hatırlayalım: Portugal (Portekiz), Ireland (İrlanda), Greece (Yunanistan) ve Spain (İspanya) grubu ülkelerinin ingilizcedeki baş harflerinden alıntı (önem sırası arz etmeden) "Avrupa'nın Domuzları" ifadesi, o günkü krizde en kırılgan ve problemli Avrupa ekonomilerini özetliyordu. Mali yapıları ve özellikle kamu borçlanma yükleri sorunlu bu ülkelerin yakın gelecekte yine en kırılgan halkalar olacağını kestirmek için ne kahin ne de uzman olmak gerekiyor.
Son dönemdeki global ekonomik yavaşlama çerçevesinde Morgan Stanley tarafından "kırılgan beşli" diye adlandırılan ülkeler ise: Türkiye, Brezilya, Hindistan, Güney Afrika ve Endonezya (kırılganlık sıralaması ile). Bir önceki yazımızda ele aldığımız "Gölge Bankacılık" kavramını ve 75 trilyon doların gelişmekte olan ülkelerden kaçıp tekrar kayıt altına ve gelişmiş ülkelere (özellikle ABD piyasaları) geri döndüğünü hatırlarsanız, sanırım bu noktada yazının başlığını çözmüş bulunuyorsunuz. Aslında başlık "Garanti" parayla Avrupa'dan boğa almak şeklinde olacaktı. Fakat, daha genel bir ifadeyi tercih etmemizin sebebi, buna benzer sermaye kaymalarına alışmamız gerektiğine işaret etmek içindi.
Algılarla yönetilen ve hatta zapt edilmeye çalışılan bir ülke Türkiye… Ve maalesef ekonomi yönetimi de farklı değil. Aylardır uyarılmalarına rağmen, ülkeyi yönetenler bu algı yönetim mekanizmalarının ülke dışında hiç bir işlevi olmadığını, hatta ülke imajı ve sermaye girişi açısından çok sakıncalı olduğunu bir türlü anlamak istemiyorlar. Ya da işin daha vahimi: onlar da çaresiz, hiç olmazsa gelecek seçimlere kadar içeride günü kurtarma derdindeler. "Türk Devi Garanti Bankası İspanyollara Satıldı" şeklindeki muazzam ve müthiş başlıklar, BBVA'nın zaten çeyreğine sahip olduğu Garanti Bankası'ndaki diğer büyük ortak Doğuş'tan ek olarak yüzde 14 hisse alarak, bankanın kontrolünü (yüzde 40'a yakın hisse ile) eline alması hakkında, yapacağınız basit bir internet taramasına takılacak inanılmaz başlıklardan sadece bir tanesi… Yani satılan bir dev, yapılan bir yatırım filan yok ortada, İspanyollar yüzde 14 hisse artırımı ile kontrolü ellerine almışlar (buraya, kontrol meselesine, yazının sonunda tekrar döneceğiz).
Bu noktada, "canım ne var bunda bu kadar büyütecek?" diyebilirsiniz. Fakat asıl haberler hep detaylarda gizlidir. Buyurun size son dönem gelişmelerinden birkaçı, alt alta koyunca, maalesef:
1-) Ülkeye para girişi neredeyse durmuş vaziyette. Daha dün IMF Türkiye'yi "tekrar" uyardı: Bankacılık sektörü çok ciddi yabancı fonlama kıskacı altında ve bankaların döviz kuru riskleri kontrolden çıkmış durumda.
2-) Büyük projelere devlet garantisi bile yabancı sermayeyi ülkeye çekmek için yeterli olmadı (anlamı: Türkiye'nin kredisi çok ciddi güven kaybına uğramış durumda, bkz: son Moody's ve Standard and Poor's raporları).
3-) Japon ve AB merkez bankaları ucuz para ve faiz indirimine giderken, yavaşlayan Çin ve AB ekonomilerine rağmen ABD Merkez Bankası (FED) tahvil alımını durdurdu ve faiz artırımına doğru gidiyor. Tüm bunlara rağmen (düşen altın ve petrol fiyatları da bonus) ABD borsaları rekordan rekora koşuyor (anlamı: sıcak para ABD borsa ve gayrimenkullerine kayıyor. Brezilya, Mısır ve daha yarım düzine ülke faiz artırımı ile bu pastadan pay kapma yarışına girmişken, Türkiye'den yatırımcıyı ürküten haberler tüm dünyaya yayılıyor).
4-) Yabancılara satılacak gayrimenkul projeleri ve genel olarak inşaat sektörü yavaşlamakta. Buna ek olarak, özel sektörün borç yükü rekor seviyede.
5-) Bütçesi denetlenemeyen, KİT'leri zarar eden ve yolsuzluklarla hırpalanmış bir kamu sektörü, keyfi harcamalar ve yanlış politikalar ile içeride ve dışarıda güven kaybetmekte.
6-) Piyasada para yerine çek dönmekte, borçsuz insan-kurum-şirket kalmamış ve borç yükü kontrolden çıkmış durumda.
7-) Vergiler direkt ve dolaylı olarak sürekli artmakta, enerji fiyatları sürekli yükselmekte, vatandaşın alım gücü sürekli düşmekte.
Tüm bunları alt alta koyunca, son zamanlarda kulislerde dolaşan (ve hatta yurt dışında da konuşulmaya başlanan) hükümet tarafından büyük bankalara proje finansmanı baskısı yapıldığı söylentilerine inanmamak oldukça zorlaşıyor. Banka patronları tabii ki bu baskıdan kurtulmak için kontrolü seve seve yabancılara devredeceklerdir, az önce bu noktaya tekrar döneceğiz demiştim. Kontrol bende değilse, bana kimse baskı yapamaz, değil mi? (Fırsatını bulursam bir İspanyol meslektaşımdan, sorunlu İspanya ekonomisinin ikinci büyük banka gurubu, neden kırılgan beşlinin en kötüsü Türkiye'de banka yatırımı yapar, öğrenmek isterim. Yön değiştiren gölgeleri hatırlarsanız, muhtemel cevaplar hiç de iç açıcı olmayabilir). Tabii diğer büyük bankaların bu baskıdan kurtulmak için neler yaptıklarını açıklamak mevcut kanunlara göre suç, ve suç işleme özgürlüğü sadece hükümete (her üçüne) ve yandaşlarına ait olduğundan, biz kanunlara saygılı kalmayı tercih ettik.
Bankacılık sektöründe benzer çatlama ve kaymalara hazır olmalı herkes. Aksine inanmak çok daha zor da ondan: Düşünsenize, dünyanın her köşesinde havaalanı yatırımları olan Malezyalı büyük sermaye gurupları (?), başka sektör kalmadığı için gelip Sabiha Gökçen'i aldılar. Hatırlatmadan geçmeyelim, İstanbul'a dev bir üçüncü havaalanı yapılmak üzere ve Sabiha Gökçen zaten daha çok yerli pazara hitap ediyor. Yani zaten yakında onurlu ve önemsiz bir üçüncülüğe mahkum. Ve bu zavallı çok zengin Malezya'lılar (?)bunu gözden kaçırmışlar. Ya da düşünsenize: Sallantıda bir İspanyol ekonomisinin en sorunlu sektörü olan bankacılıktan iki numaralı aktör, Türk bankacılık sektörünün dayanılmaz cazibesine(?) kapılmış durumda… Kargalar bile daha iyi bir mizah anlayışına sahiptirler, eminim…
"Garanti" ya da bir başkası: ya satılacak, ya kaçacak, ya da akıl almaz yabancı şirket alımları, ortaklıklar, vs ile bu yangından mal kaçıracaklar. Neden mi? Tabii ki hükümetin hışmına uğramadan kaçmak da bir ustalık (?) gerektiriyor da ondan, aynen geri gelmek gibi.
Son yazımızdaki iddia ile bitirelim: İki yıl içinde Türkiye'de doların reel değeri olan 4.28 TL'ye ulaşacağı gerçeğine hazır mısınız?
Doç. Dr. Elvan Aktaş
Valdosta Eyalet Üniversitesi - ABD