Konya Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Dekanı,
Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü
öğretim üyesi
Prof. Dr. Birol Akgün,
Türkiye'deki toplam un
üretim kapasitesinin tahminen 32,5 milyon ton olduğunu, fiili üretimin ise yaklaşık 14,5 milyon tonu bulduğunu, mevcut üretim kapasitesinin, Türkiye'deki toplam un tüketiminin yaklaşık 3 katı olduğunu belirterek, ''Türkiye'nin mevcut un üretim kapasitesi, tüm dünyada 11 milyon ton olan un ticaretini karşılayabileceği gibi, 7,5 milyon tonluk kapasite fazlası da yaratmaktadır'' dedi.
Prof. Dr. Akgün, AA muhabirine yaptığı açıklamada,
ülkemizde yeterli miktarda kaliteli
buğday yetiştirilemediği takdirde un sanayisinin uzun vadede ayakta kalmasının zor olduğunu söyledi.
İnsanların değişmez ihtiyaçlarının başında beslenme sorunu geldiğini anlatan Prof. Dr. Akgün, ''
Beslenme sorunu içerisinde
gıda önemli ve öncelikli bir yer alır. Vücudumuzun ihtiyaç duyduğu günlük enerjinin yüzde 59'u tahıl
ürünlerinden sağlanır. Beslenme için en yaygın olarak tüketilen tahıl türü ise buğday ve türevleridir (
Ekmek,
bulgur,
makarna,
bisküvi, kek gibi)'' dedi.
Buğday ve un üretiminin aynı zamanda iktisadi bir faaliyet alanı olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Akgün, ''Yıllık un ihracatımız 600 milyon dolara ulaşmıştır. Un
sektörünün stratejik önemi,
kriz anlarında daha iyi anlaşılır. 2007 krizi ve 2008 küresel
ekonomik krizi gıda sektörünün önemini ortaya koymuştur'' diye konuştu.
Türkiye'de un
fabrikalarında 14 bin kişinin çalıştığını anlatan Prof. Dr. Akgün, çiftçiler, fırıncılar ve sektöre
hizmet verenlerle birlikte milyonlarca kişinin hayatını etkilediğini vurguladı.
Anadolu da 10 bin yıl önce buğday üretilmeye başlandığını hatırlatan Prof. Dr. Akgün, şunları kaydetti:
''
Tahıl tanelerinin öğütülerek un yapma mesleği olan değirmencilik mesleği de uzun ve köklü bir tarihe sahiptir. Türkiye iklim ve coğrafya bakımından buğday üretimine oldukça elverişli ülkelerden biridir. Çatalhöyük'teki kazılar İç Anadolu'da binlerce yıldır buğday üretildiğini göstermektedir. Bugün artık un üretimi, kumanda odalarındaki monitörler yardımı ve
elektronik kumandayla yapılmaya başlanmıştır.''
-DÜNYADA UN SANAYİNİN DURUMU-
Dünyada un piyasasının yaklaşık hacminin 11 milyon ton civarında olduğunu söyleyen Prof. Dr. Akgün, belli başlı un ihracatçısı ülkeler arasında
Kazakistan, Türkiye, AB,
Arjantin ve Rusya'nın yer aldığını belirtti.
Türkiye'nin 2005 yılında dünya un ihracatında birinci olduğunu anımsatan Prof. Dr. Akgün, şöyle devam etti:
''Son birkaç yılda ise Kazakistan ilk sırada yer almaktadır. Un sanayisindeki teknolojik gelişmeler, un üretim kapasitesini hızla artırmıştır. Bugün bütün dünyada un sektörünün giderek konsolide olduğu ve daha az sayıda üreticinin piyasadaki üretimi
kontrol ettiği gözlenmektedir. Uluslararası piyasalarda da bazı çok uluslu şirketlerin payı giderek artmaktadır. Un piyasalarında hem ülke içi hem de uluslararası çok ciddi ve yıkıcı bir
rekabet yaşanmaktadır.
Küresel rekabet koşulları ise
firmaları ayakta kalabilmek için birleşmeye zorlamaktadır. Un sektöründe fabrika üretim kapasiteleri giderek genişlemekte, buna karşın üretici sayısı giderek azalmaktadır.''
-TÜRKİYE'NİN UN ÜRETİM KAPASİTESİ-
Türkiye'deki toplam un üretim kapasitesinin tahminen 32,5 milyon ton olduğunu açıklayan Prof. Dr. Akgün, ''Fiili üretim ise yaklaşık 14,5 milyon tondur. Mevcut üretim kapasitesi, Türkiye'deki toplam un tüketiminin 3 katıdır. Ayrıca Türkiye'nin mevcut un üretim kapasitesi, tüm dünyada 11 milyon ton olan un ticaretini karşılayabileceği gibi, 7,5 milyon tonluk kapasite fazlası da yaratmaktadır'' şeklinde konuştu.
En önemli sorunların başında un sanayicilerinin yeterli miktarda ve kalitede
hammadde tedariki, un sektöründeki kapasite fazlasının meydana getirdiği sorunlar olduğuna değinen Prof. Dr. Akgün, şu ifadelere yer verdi:
''Sektörümüz bunları açık yüreklilikle tartışmalıdır. Öncelikle, ABD ve
Avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında, Türkiye'deki un sanayisi sektöründe faaliyet gösteren firma sayısı oldukça yüksektir. Bu nedenle, pek çok fabrika düşük kapasiteyle çalışmak zorunda kalmaktadır. Kapasite kullanım oranları ABD'de yüzde 90'lardadır. İngiltere'de yüzde 100'e yaklaşmaktadır. Dünya ortalaması ise yüzde 65'lerdedir. Türkiye'de ise bu oran yüzde 45'leri ancak bulmaktadır. Ekonomik bir faaliyet ve işletmecilik mantığı açısından Türk un sanayisinin mevcut yapısı rasyonel ve rantabil görünmemektedir. Üstelik ülkemizde un sanayisinin önünü açacak belirli bir
politika oluşturulmamışken, yeni yatırımlara girişilmesi sektör açısından önemli riskler de doğurmaktadır.''
-''ÜRETİCİLER KALİTEDEN ÖDÜN VERMEK ZORUNDA KALIYOR''-
Öncelikte unculuk sektöründeki firmaların çoğunun
küçük ve orta ölçekli işletmeler olması ve düşük kapasite ile çalışmalarının ölçek ekonomisinin getireceği avantajlardan faydalanmasını engellediği öngörüsünde bulunan Prof. Dr. Akgün, ''Artan rekabetten dolayı üretici kar marjları giderek düşmektedir.İşçilik, enerji
fiyatları ile ulaştırma ve pazarlama maliyetleri giderek artmaktadır. Kalifiye
eleman teminindeki sıkıntılardan dolayı firmalar
hijyen kurallarını ve kalite standartlarını yeterince uyulamamaktadırlar. Sonuç olarak, düşen kar oranları ve artan maliyetler un sanayicilerini birbirleriyle haksız rekabete zorlamaktadır. Üreticiler ayakta kalabilmek ve günü kurtarmak adına iç ve dış piyasalara maliyetinin altında un satarak veya başkalarının pazarlarına girmek suretiyle birbirlerine karşı haksız rekabete başvurmakta ya da kaliteden ödün vermek zorunda kalmaktadırlar. ABD ve AB ülkeleri buğday alımlarında protein temelli sınıflama ve satın alım politikası izlerken, bizde ise TMO ve pek çok borsada alım satımlar geleneksel yöntemlere göre (buğdayın cinsi, rengi, sertliği gibi) yapılmaktadır. TMO'nun protein temelli alıma başlaması için gerekli olan
teknik kapasite çalışmaları da bir an önce tamamlanmalıdır.''
-''TÜRKİYE'NİN 11 MİLYON TONLUK DÜNYA UN TİCARETİNDEKİ YERİ YAKLAŞIK 1.8 MİLYON TON''-
Prof. Dr. Akgün, sektörle ilgili yapılması gerekenleri ise şöyle özetledi:
''Firmalar olarak bireysel çıkarlar değil, sektör olarak ortak çıkarlar düşünmelidir. İşbirliği, bilgi paylaşımı ve dayanışmaya önem vermeliyiz.
İhracat imkanlarını araştırmalıyız. Dış piyasaların açılması, içerdeki haksız rekabeti de önleyecektir. Bu konuda hükümet ile de birlikte çalışarak Türk un sanayicilerinin dış pazarlardaki payını artıracak yeni stratejiler geliştirilmelidir. Türkiye'nin 11 milyon tonluk dünya un ticaretindeki yeri yaklaşık 1.8 milyon tondur.
Etkin pazarlama taktikleri ve hükümetin ihracata sağlayacağı finansal desteklerle Türkiye'nin un ticaretindeki payının artırılması mümkündür. Ayrıca, tüm un sanayicilerinin ve un sanayicilerinin çıkarlarını korumak üzere kurulan bölgesel derneklerin ve Federasyonun, yeni dönemde başta buğday kalitesi konusu olmak üzere, sektörün geleceği konusunda ciddi bir gayret göstermek zorundadır. Türkiye, hükümet ve un sanayicileri ile birlikte, acil olarak kapsamlı bir buğday kalite ve verimlilik politikası oluşturmak durumundadır. Aksi halde buğday ithalatına dayalı bir üretimle un sanayimiz uluslararası alanda rekabet gücünü koruyamaz. İhracat pazarlarını bulsak dahi, kendi ülkemizde yeterli miktarda kaliteli buğday yetiştiremediğimiz takdirde un sanayinin uzun vadede ayakta kalması zordur. Ortak politika ve stratejilerin oluşturulmasında yine ortak aklın kullanılması gereklidir.''
Dünya şartlarında kalite ve fiyat rekabetine göre işletmecilik yapamayan firmalar uzun süre ayakta kalamadığını söyleyen Prof. Dr. Akgün, un sektöründe fabrika üretim kapasitelerinin giderek genişlediğini, buna karşın üretici sayısının ise giderek azaldığını, bu nedenle kaliteli buğday üretimini
teşvik için TMO'nun buğday alım baremlerinde protein temelli alım esasına geçmesi gerekliliğini vurguladı.
Küçük firmaların kendilerini ayakta tutacak özel ürün çeşitlerinde uzmanlaşmaları veya giderek popüler hale gelen organik tarım konseptinden faydalanmaları gerektiğine de değinen Prof. Dr. Akgün, sektördeki firmaların son yıllarda genişleyen un ihracat pazarlarından pay almak için gayret göstermeleri gerektiğini de sözlerine ekledi.
AA