Memur maaşı adil değil
TÜİK'in verilerine göre günümüzde 3 milyonu aşan memur var. Bunun en büyük iki kalemi kamuda kadrolu çalışan
personel (2,4 milyonu) ve sürekli işçilerden (351 bin) oluşuyor.
Tabii en büyük işverenin
ücret politikası da elbette önemli sonuçlar doğuruyor. Bir kere memurluk kötü bir şey olsa herkes sıraya girmezdi. Hem benim gibi memur olmak, kapağı devlete atmak için can atarız hem de bir defa girdikten sonra 'biz bu devleti kurtarıyoruz, kendimizi feda ediyoruz' ayağına yatarız. Bunu ifade edene de ateş püskürürüz.
Örneğin öğretmen özelden kamuya kaçar, ama ha bire kamudan şikâyet eder.
Lafı dolandırmayalım, memurların da kendi içinde birçok sorunu var. Ancak Türkiye'de en muhteşem çalışma ortamına memurlar sahip. Krizde işten atılmadıkları gibi, ücretleri de düşürülmedi. Ücretleri bir gün geciktirilmez. Tatili belli, işe gelişi-gidişi belli. Krizde 'ülke kan ağlıyor, işsizlik yüzde 16, bizim maaşlarımızdan biraz kısın' diyen gördünüz mü? Avrupa'nın krizdeki ülkelerinde maaşlar da düşürülüyor, işten de atılıyorlar.
Maliye'nin verilerine göre son on yılda memur maaşları yüzde 230 artmış. Aynı dönemde de enflasyonun birikimli artışı yüzde 130 civarında. Yani memurun maaşında reel iyileşme olmuş. Ayrıca hükümet maaşı düşük olana daha yüksek, yüksek olana da daha az artış yaparak kendine göre ücret dengesizliklerini gidermeye çalışıyor. Bu nedenle maaşı düşük olanlarınki yüzde 300'leri aşan oranda artırıldı. Sonuçta bugün en düşük memur maaşı katkılarla 1.700 TL ya da 1.000 doların üzerinde. Ortalama memur maaşı 2.000 TL kadar.
Asgari ücretli ve iş güvenliği olmadan çalışan milyonlarca insan böyle bir imkânı hayal bile edemez. Maliye bakanı diyor ki, bütçeden memura aktarılan pay, 2002'lerde yüzde 15'lerden günümüzde yüzde 30'lara kadar çıktı.
Ancak gelelim işin esasına. Devletin (TÜİK) hesapladığı
açlık ve
yoksulluk sınırı rakamlarına bakalım.
'Açlık sınırı' 940 TL. Alternatif ölçümlere göre bu 2.000 TL'ye kadar çıkıyor. Asgari ücret 2012 için net 700 TL. Ve bu makas daralmıyor, açılıyor. İzaha gerek var mı? Yaklaşık 10 milyondan fazla kişiyi ilgilendiriyor. Eğer devlet adalet dağıtan bir kurum ise verdiği maaşların da bu gerçekle örtüşmesi gerekir.
İkinci ve
en önemli sorun ise ücretler arası adaletsizlik. Fakirlik sınırının 3.500 TL olduğu ülkede bir profesörün maaşı da 4.000 TL. Emekli albayın maaşı 3.500 TL iken emekli hekimin 1.500-2.000 TL. Hükümet biraz daha gayret ederse sözde ücret farklarını kapatacağım derken, geleceği kuran öğretmen ve ömrünü eğitime veren hekimle kapıcının maaşını eşitleyecek. Eşitledi de. Kâğıt üzerindeki eşitlik, adalet midir? Bu iki mesleğin itibarı neden bu şekilde sıradanlaştırılır, anlaşılır gibi değil.
Yine sesi çıkmayan mazlum iki kesim daha var. Hemşireler ve astsubaylar. Her sektörün bir 'itilip kakılanı' var, hekimin bir şekilde sesi duyuluyor. Hemşirelerin çalışma koşulları, özlük hakları perişan. Seslerini nasıl duyuracaklar?
Ancak hükümetin de haklı olduğu yer var. Avrupa'da ikinci kriz dalgası kopmuş geliyor. Herkes ayağını denk almalı. Hükümet yaklaşan fırtınaya
hazırlık yapıyor. Türkiye, 2009 krizinden beri memuruna, işsizine, işadamına
destek verme kabiliyetini koruyan nadir ülkelerden. Gelecek günlerin ne getirdiği gerçekten çok meçhul. Devletin iki ayağını bir pabuca sokmak da bindiğimiz dalı kesmekten başka bir şey değil.
Son bir not. Maaş zamlarında anlaşma sağlanamadı. Hakem heyeti atandı. Buna itiraz edilemez. Son merci. Ama heyetin takdir ettiği zammı da beğenmedi memurlar. 'Bizim dediğimiz kararı vermez ise hakem heyetini kabul etmeyiz' noktasındayız. Kuralları yamultup tanınmaz hale getirerek
toplum bile olamayız. Şike hadisesini düşünün. Dünyaya rezil olduk. Üzerinden bir sene geçmişken, üstelik davanın ortasında
kural değiştirmeye kalkıyoruz. Kurallara ve kurumlara sadece bizim çıkarlarımızı koruduğuna inandığımız ölçüde itibar ediyoruz.
Demek ki bu ülkede 'vicdan terazisinin' hakkaniyet ölçüsünde ölçtüğüne olan inanç kaybolmuş. Bu, altından kalkılamaz bir toplumsal 'çözülme.'