Büyüyen devletin bütçesinin büyük kısmını
personel maaşlarından çok, yatırıma ayırması gerektiğini savunan
Göktürk "Devlet bütün gelirlerinin yarısını personel giderlerine dağıtacaksa yatırımları nasıl yapacak, büyümeyi nasıl sağlayacak? Sonuçta ortaya çıkan
halktan
vergi toplayıp memur ordusuna dağıtan verimsiz bir devlet tablosuyla, ekonomi nasıl ayakta kalacak?" diye sordu..
İşte o yazı;
Memur maaşlarını, yıllardır "küçülsün" diye feryat figan ettiğimiz halde hâlâ büyümeye devam eden devletten; bir türlü gündeme gelemeyen kamu personeli reformundan, memur kavramının yeniden tanımlanması gereğinden, kamuda esnek istihdam modellerine geçiş ihtiyacından ayırarak konuşamayız.
Ama çok iyi biliyoruz ki, memurlar ve memur sendikaları için bütün bunlar son derece tatsız konulardır. Onlar bu konuların gündeme gelmesini hiç sevmezler, getireni de halk düşmanı ilan edip sindirmeyi becerirler.
Oysa konunun arka planında yatan yapısal sorunlara girilmedikçe, memur maaşları tartışmasının popülist bir düzlemde sürüp gitmesi kaçınılmazdır.
Devletin personel giderleri son on yıl içinde bütçenin yüzde 18'inden yüzde 30'una çıkmış. Bu oran daha ne kadar artırılabilir? Memurları tatmin edecek maaş artışı vermek, bu oranı yüzde 40'lara, 50'lere çıkarmak anlamı taşıyorsa, yani devlet bütün gelirlerinin yarısını personel giderlerine dağıtacaksa yatırımları nasıl yapacak, büyümeyi nasıl sağlayacak? Sonuçta ortaya çıkan halktan vergi toplayıp memur ordusuna dağıtan verimsiz bir devlet tablosuyla, ekonomi nasıl ayakta kalacak?
Devlet şişmeye devam ettikçe
Dün, memur maaşlarıyla ilgili gerçekleri
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in açıkladığı rakamlar ışığında ortaya koymaya çalışmıştım. Bugün ise yin
e devletin verdiği rakamlara dayanarak olayın bir başka boyutuna bakmak istiyorum.
Devlet Personel Başkanlığı ve
Türkiye İstatistik Kurumu'ndan derlenen verilere göre, Türkiye'de memur sayısı nüfustan hızlı artıyor. 1980-2010 döneminde
Türkiye nüfusu yüzde 62.2 oranında artarken, aynı dönemde memur sayısındaki artış yüzde 92.7 olmuş. Yani memur kadro sayısı son otuz yılda Türkiye nüfusunun 30 puan üzerinde artış göstermiş. 1980 yılında 38 kişiye 1 memurun, 1990 yılında 36,6 kişiye 1 memurun, 2000 yılında 32 kişiye 1 memurun, 2010'da ise 31,7 kişiye 1 memurun düştüğü hesaplanmış.
Oysa son otuz yıl aynı zamanda Türkiye kamuoyunun "optimal devlet" kavramını en çok tartıştığı, devletin küçülmesi gereğinin en fazla ifade edildiği yıllar. Demek ki, bu iş konuşmakla olmuyor. Devlet gizli işsiz deposu ve politikacı arpalığı gibi görülmeye devam ettikçe; lafa gelince devletin küçülmesi gerektiğini söyleyenler bile, özelleştirilen işletmelerde çalışanların devletin başka kurumlarına devrini savundukça da şişmeye devam edecek gibi görünüyor.
Memurlar
işçileşmedikçe
Devlet Personel Başkanlığı'nın (DPB) verilerinden derlenen bilgilere göre, 2012 yılı itibariyle kamu kurum ve kuruluşlarında
devlet memuru,
sözleşmeli personel, sürekli ve geçici işçi,
öğretim üyesi, hakim ve savcı ile
askeri personel dahil toplam 2 milyon 832 bin 115 kişi çalışıyor.
DPB'nin görev alanına giren kamu kurumlarında toplam 1 milyon 856 bin 942 devlet memuru, 50 bin
sözleşmeli personel, 89 bin 752 sürekli işçi, 7 bin 194 geçici işçi, 17 bin 496 geçici personel istihdam ediliyor.
Kamu iktisadi teşebbüslerinde ise 5 bin 993 memur, 76 bin 844 sözleşmeli personel, 65 bin 127 sürekli işçi, bin 873 kapsam dışı personel çalışıyor.
Bu rakamlara baktığımızda, sözleşmeli personel ve işçilerin memur statüsünde çalışanlar yanında devede
kulak kaldığını görüyoruz. Öyle bir istihdam tablosu ki, en ufak bir esnekliği yok. Devleti yönetenler ne sayısını azaltabilir ne çalışma koşullarını değiştirebilir; veriminden memnun olsa da olmasa da, ihtiyacı olsa da olmasa da 65 yaşına kadar çalıştırmak zorunda.
Devlet var oldukça devletin sorumluluğunda olan işleri yapmakla görevli insanlar da elbette olacak. Ama bunların diğer çalışanlardan ne farkı var ki, farklı bir statü, farklı bir unvan veriliyor? Diğer çalışanlar için çıkarılmış bir iş kanunu varken neden onların iş koşulları farklı bir kanunla düzenleniyor? Nedir memuru diğer çalışanlardan ayıran? Kamu hizmeti görmesi mi? İyi de, yakın geçmişte özelleştirilen bütün o işletmelerde çalışan insanlar; Türk Telekom'un, İGDAŞ'ın personeli, adları memur olmadığı halde
kamu hizmeti yapmıyor mu?
Devlet okulu öğretmeni de özel okul öğretmeni de aynı toplumun çocuklarını eğitmiyor mu?
Kabul etmek zorundayız ki, yaptıkları iş bakımından işçi statüsünde çalışan diğer emekçilerden hiçbir farkı olmayan yüz binlerce insanı "memur" tanımına sokup bu kadar katı bir istihdam yapısı yaratarak devleti verimli hale getirmek mümkün değil.
Türkiye'nin bütün akıllı insanları verimli bir devlet için hem devletin küçülmesi gerektiğini hem de
küçük bir çekirdek memur kadrosu dışında diğer kamu çalışanlarının işçileşmesi gerektiğini; kamuda esnek istihdam modellerine gidilmeden, verime göre
ücret uygulamalarına geçilmeden memur maaşlarını istenilen düzeye getirmenin mümkün olmadığını biliyor.
Ama ne yazık ki, yoğun popülist
baskı nedeniyle bırakın bu önlemleri hayata geçirmeyi, savunmaya bile korkuyor.