Ya kriz Avrupa'dan Türkiye'yi vurursa?
"Avrupa'nın gireceği büyük bir krizi Türkiye'nin kaldıracak gücü yok!”
Bu cümle, dünyanın en önemli iktisatçılarından biri olarak kabul edilen Daron Acemoğlu'nun. Ak Parti hükümetinin
Paris Büyükelçisi yapmak istediği Acemoğlu, Massachusetts
Teknoloji Enstitüsü'nde (MIT) ekonomi profesörü.
Ayrıca, dünyada kendisinden en çok alıntı yapılan 10 iktisatçıdan biri olan Daron Acemoğlu, genellikle
Nobel Ekonomi Ödülü'nün habercisi olarak görülen John Bates Clark Madalyası'na layık görüldü 2005'te.
Prof. Acemoğlu'nun AGOS'ta çıkan uzun mülakatından bir bölümü köşeme alıyorum.
Alıyorum, çünkü
Suriye,
PKK,
Kürt sorunu derken kamuoyunda ekonomiye gereken duyarlık gösterilmiyor.
Oysa, kriz yalnız Ortadoğu'dan değil, bal gibi Avrupa'dan da vurabilir. Bütün yaşadıklarımızın üzerine, maazallah, bir de Avrupa kaynaklı ekonomik kriz vurursa altüst olabiliriz.
Aman dikkat!
MIT'den değerli iktisatçı Prof. Daron Acemoğlu satır başlarıyla diyor ki...
* * *
AKP'yi başından beri çok olumlu bir süreç olarak gördüm. Birincisi,
CHP'nin ve diğer partilerin Türkiye'yi askerin etkisinden kurtaramayacağını düşündüm. AKP bunu gerçekten kendine amaç edinerek geldi ve bunu Türkiye'deki istikrarı
tehlikeye atmadan, ılımlı bir şekilde yaptı.
AKP aynı zamanda yaratıcı
yıkım sürecinin de bir parçasıydı aslında, çünkü kendi sosyal grubunun desteğiyle geldi. Bu sosyal grubu, basitleştirerek söylersek,
İstanbul dışında kalan şehirlerdeki
küçük ve orta ölçekli
işletme sahibi işadamları ve muhafazakâr kesimler oluşturuyor.
Bunlar
Cumhuriyet tarihi boyunca kendilerine büyük fırsatlar verilmeyen kesimlerdi. Büyük şirketlerin, İstanbul'daki şirketlerin, askerle ve CHP ile ilişkili kesimlerin ekonomik ve sosyal fırsatları fazlasıyla vardı.
AKP diğerlerine de iş dünyasını açmış oldu. Bunu fırsat eşitliğini sağlamak olarak görebiliriz. Gerçekten de şu an Türkiye ekonomisinin dinamiğinin bir bölümü bu
Anadolu şehirlerinden geliyor.
KURUMLAR GÜÇLÜ OLMAYINCA...
Bunların hepsi çok olumlu şeyler, ama bir yandan da Türkiye'de kurumlar çok kuvvetli değil. Kurumlar kuvvetli olmayınca, bir parti çok başarılı olunca soru işaretleri ortaya çıkmaya başlıyor.
Kurumların kuvvetli olduğu yerde bir parti üç
seçim üst üste iktidara gelse, “Ne güzel, demek ki başarılı işler yapıyorlar” deriz. Ama kurumların kuvvetli olmadığı yerde soru işaretleri ortaya çıkıyor.
Bir parti üç sefer üst üste gelince, “
Yargı ve bürokrasinin her yerini, ordunun her yerini onlar mı ele geçirecek?” gibi sorular doğuyor.
Ekonomik olarak büyüyoruz.
Türkiye 2002'den önceki 80 yılda, bir ayağı ve bir kolu bağlı koşucu gibiydi.
Var olan potansiyelinin büyük kısmını ortadan kaldırıp öyle büyümeye çalıştı. Bir ülkenin en büyük potansiyeli insanıdır. Bu insanların yüzde seksenine fırsat vermezsen, yatırımda bulunmasınlar, yaratıcı şeyler yapmasınlar, kendilerini geliştirmesinler, iş açmasınlar diye, fırsat vermediğini hissettirirsen, o zaman bu ülkenin büyümesini engelliyorsun demektir.
Türkiye fiilen bu durumdaydı.
AKP'nin tabanı olan iş kesiminin ekonomiye çok daha hızlı katkıda bulunması, o koşucunun kolunun ve ayağının açılması gibi oldu.
Potansiyel daha büyük aslında.
Türkiye'nin büyümesinin önündeki en büyük engel, büyümenin sonunda çok büyük bir krizin gelmesi ve bu krizlerin büyük bir bölümünün nedeni, siyasi mantıkla yapılan uygulamaların problemler yaratması.
Siyasi istikrarsızlığın yatırımcıyı korkutması, yabancı işadamlarının kesinlikle Türkiye'ye gelmek istememeleri...
Türkiye'deki yargı sisteminden emin değiller ve bunlar tamamen çözülmüş değil.
Türkiye şu anda riskli bir durumda; içten gelen bir enerji var, olasılıklar var.
AVRUPA DAHA BÜYÜK KRİZ...
Ama aynı zamanda sizin söylediğiniz gibi dört tarafımız kriz dolu. Yine Yunanistan ve Balkanlar krizde, Avrupa çok daha büyük bir krize sürüklenebilir. Türkiye'nin bütün bunları kaldıracak gücü var mı?
Bence yok.
Avrupa krizi Türkiye için çok önemli. Eğer AB batarsa sürekli olarak batmaz; krize girer, üç yıl büyümez, sonra düzelir; ama Türkiye üzerinde çok büyük olumsuz etkisi olur.
AB bizim için çok önemli bir ticaret ortağı ve aynı zamanda bir yatırım kaynağı.
Türkiye makro ekonomisi bu ölçüde bir krizi taşıyacak kadar sağlam değil.
TOKİ VE BALON EKONOMİSİ...
Biraz balon ekonomisine giriyoruz diye düşünüyorum. TOKİ'ye ilişkin durum da bu balon ekonomisiyle ilgili. Gayrimenkul fiyatları çok artıyor. Gerçek faizler bu kadar düşükken gayrimenkul fiyatlarının bu kadar artmasını nerede görmüştük?
İspanya'da ve ABD'de...
Sonra ne oldu?
Bunu iyi düşünmek gerekiyor.
YOLSUZLUKLAR...
Türkiye'de yolsuzlukla ilgili görüşlerin değişmesi gerekiyor.
Nasıl azalır?
Bunlar konuşmayarak değil konuşarak, tartışarak azalır. İnsanlar bunun böyle olduğunu düşünüyorlarsa, gazetecilerin ve denetçilerin gidip bunu incelemesi lazım.
Bence TÜSİAD'la MÜSİAD arasında bir rekabet varsa, bu rekabeti MÜSİAD'ın kazanmasında hiçbir mahzur yok. Ama eğer TÜSİAD'daki şirket daha iyi bir teklif veriyor ve ihale yine de MÜSİAD'daki şirkete gidiyorsa, burada bir problem var.
Buna denetleyicilerin bakması lazım.
Bence Türkiye'de şu anda sistem daha iyi çalışıyor. Fakat iyi çalışan bir sistem bile yavaş veya hızlı bir şekilde çökebilir. İnsanlar bu sistemin çok haksız ve yolsuzlukla dolu bir sistem olduğunu düşünmeye başlarsa çok hızlı çökebilir.
DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ...
Dışarıdan bakınca, ekonomide böyle bir güvensizliğin büyüdüğünü hissetmiyorum. Siyasi özgürlük ve düşünce özgürlüğü konusunda ise hissediyorum.
İnsanlar gerçekten düşündüklerini söylememeye başladılar, korkuyorlar; herkes telefonunun dinlendiğini düşünüyor ve bu, iyiden iyiye polis devletine dönmeye başlıyoruz demektir.
ABD'de 11 Eylül'den sonra bir güvenlik bunalımı oldu ve eskisinden çok daha fazla telefon dinlenir oldu, ama ben buradaki kadar dinlendiğini düşünen insan görmedim.
Bu gerçek mi, değil mi?
Gerçekse de kötü, değilse de...
İnsanlar korku içinde yaşıyor, bunun olmaması lazım.
* * *
Prof. Daron Acemoğlu'nun bu söylediklerine hafta sonu biraz zaman ayırmanız dileğiyle...
Hasan Cemal - Milliyet