Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan rakamlara göre ülkede üst üste iki çeyrekte küçülme yaşandı. Bankalardan üretim sektörüne kadar birçok alanda bu küçülme derinden hissediliyor. Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Hayri Kozanoğlu, Sputnik Radyo'da resesyonun sebeplerini sıralarken, buradan çıkışın yakın vadede çok kolay olmadığını dile getirdi:
‘YABANCI FONLAR ÜLKEYİ TERK ETTİ'
"Türkiye'de büyüme rakamları, bir çeyrekten diğer çeyreğe değişim olarak verilir ve yorum yapılırdı. Bu rakama baktığımızda 2017'nin dördüncü çeyreğine göre ekonominin yüzde 3 daraldığı görülüyor. Ne var ki dünyada daha fazla resesyon değerlendirmesi yapılırken itibar edilen ölçü bir önceki üç aya göre büyükmüş mü küçülmüş mü diye bakılır. Bu istatistiğe göre Türkiye'nin resmen resesyona girdiği anlaşılmış oldu. Temmuz-eylül arası dönemde ekonomi yüzde 1.1 oranında küçülmüştü. Son çeyrekte 2.4 küçülünce bu resesyon anlamına geliyor. Genelde büyüme pastanın büyümesi ve ona bağlı dilimlerin büyüyüp küçülmesine göre değerlendiriliriz. İki çeyrek küçülmesi, yüzde 3.5 küçülmesi önemli.
Resesyonun birçok sebebi var: Başkanlık sistemi, yetkilerin tek elde toplanması, kurumsal yapıların yok olması, eğitimde gericileşme, bürokraside liyakat kurallarının işlememesi. Bunlar Türkiye'nin orta uzun dönemde sağlıklı bir büyüme sağlayamayacağının temel nedenleri. Ülkenin bir büyüme kapasitesi var. Aynı arabanın motorunun çok zorlanmadan sonra stop etmesine benziyor. 24 Haziran'da ekonomi üstünden seçmene mesaj verelim derken krediler çok hızlandırıldı. 200 milyar doların üstünde kredi saçıldı. Bu mekanizmayı bankacılık sistemi kaldıramadı. Türkiye yabancı fonlara çok bağlı bir ekonomi. Yabancı fonlar sorunu görüp ülkeyi terk etti. Ardından döviz hareketi oldu ve faizler yükseltildi. Haliyle firmalar yeni yatırım yapmaktan vazgeçtiler, yeni işçi almadılar. Bu da işsizlik ve yüksek enflasyon sonucu satın almanın gerilemesi olarak yansıdı. Bu sadece dün açıklanan rakamlara baktığımızda bunun bir çeyrekle sınırlı kalmayacağı çok açık. Makine tesisat yatırımları da düştü. Önümüzdeki dönemde de yatırımların ve üretimin artmayacağı görülüyor.
‘BAZI İNİŞLER VE ÇIKIŞLAR DOĞALDIR AMA BİZİMKİLER DEĞİL'
Ekonomilerde Türkiye'de yaşanan kadar daralma yaşanması tabi ki çok akut bir soruna dikkat çeker. Ama her ekonomide zaman zaman dalgalanmalar olur. Belirli dönemlerde büyüme hızı yükselir ve düşer. Bu ekonominin kendi ritmi içinde doğaldır. Kişi başına gelir dolar olarak hesaplandığında yine artış ve düşüş olur. Ne var ki insanların yaşam standardında ilerleme yaşayamadığımız ortada. İnsanlarda ekonomide başarılılar ama son dönemde kuvvetler ayrılığını çiğneyerek hata yaptılar algısı var. Bu yanlış. AKP'nin ekonomi cephesinde orta vadeye baktığımızda başarılı olamadığını görüyoruz. AKP iktidara geldiğinde bir ekonomi programı sürdürülüyordu. AKP bu programı Kemal Derviş'ten devralıp devam ettirdi. Çok ciddi bir kemer sıkma programının ardından nispi bir toparlanma süreci söz konusu oldu. AKP'nin kendi damgasını vurduğu dönemi 2007 sonrası olarak görmek gerekir. Böyle bakınca kişi başı gelirin ilerleme kaydetmediği görülüyor. Döviz kuru sıçradığı böyle dönemlerde kişi başına gelir hızla düşer denebilir. Ama eğilim önümüzdeki dönemde süreceği gözüküyor. 2013'teki kişi başına gelirin 12 bin dolarların üstüne çıktığı dönemle övünülüyordu. Bu aldatıcıydı çünkü TL değerli görünüyordu. Bütün dünyada faiz oranları düşük olduğu için likidite fazla olduğu için dolar yatırımcısı gelip TL aldı. TL'ye talep arttı. Aynı pastayı dolar cinsinden hesaplayınca ülke zenginleşiyor gibi görülüyordu.
‘BANKALAR BORÇLARI ÇEVİREMİYOR'
Hemen seçim ertesinde IMF'ye gidilecek söylemine katılmıyorum. Yurtdışından kayda değer kaynak bulunamadığı takdirde ekonomi daralmasını sürdürecek. Daha önceki krizlerde görüldüğü gibi, bir çeyrekte yüzde 10 daralma gibi bir durum olmayabilir. Ama ekonomi için için sönüyor. Her çeyrek bir öncekinden daha kötü olacak. Uzun vadeli kalıcı etkileri olacak. Hazine bankalara kredi artırma teşvikinde bulunuyor. Onların kredi artırması için kaynakların artması gerekiyor. Bunun iki yolu var: Biri Türkiye'deki yurttaşların tasarruflarının artması. Kişilerin gelirlerinin artmadan mevduatlarının artması mümkün değil. İkincisi yabancıların tasarrufları yolu seçilebilir. Ama bu yol da kapalı görülüyor. Bankaların yurt dışından borçlanmada güçlük çektikleri mevcut borçları bile çeviremediği görülüyor. Cari işlemler hesabı 800 milyon doların üstünde açık verdi. Onun alt kalemlerine girince bankaların borçlarını çeviremediğini görüyoruz. Bu vahim bir durum. Bankalar her 100 dolarlık borçlarının 75 dolarını çevirebiliyorlar.
İnşaat ekonomik büyümeye en fazla katkıda bulunan sektörken 2018 yılında gerilemesine neden oldu. Ciddi bir konut stoku var ve satılamıyor. Bunların bir kısmı döviz borcuna dayalı. Banka borçlarını ödeyemedikleri takdirde bunların haczedilmesi söz konusu olacak. Bu da başka ülkelerde görüldüğü gibi satışa çıkarılmasını gerektirecek. Bunun için bir takım paketler hazırlanmaya çalışılıyor. Konunun uzmanları konut fazlasıyla talebi arasında bir açı olduğunu söylüyor. Orta ve alt gelirin konut talebi varken konutlar lüks sitelerde yoğunlaştı. Bu insanların da bunu almaya gücü yok. O yüzden bu konunun aşılması yakın dönemde mümkün görülmüyor. Asya ve Amerika'daki krizler emlak sektöründen kaynaklanıyor."