Semih Ardıç / Tr724
Hükûmet kabul etmek istemese de Türkiye’nin siyasî, iktisadî ve coğrafî riskleri düne nazaran daha da artmıştır. Piyasadaki nakit sıkıntısı, yüzde 11-12 civarına demirleyen enflasyon ve işsizlik, artan faiz oranları, özel sektörün net dış borcunun 217,7 milyar dolara yükselmesi, reel ücretlerin gerilemesi, bütçe açığının 47,4 milyar TL ile Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırması ekonominin hemen hiçbir cephesinde işlerin iyi gitmediğini ortaya koyuyor.
Hukuk devletinin, temel hak ve hürriyetlerin kâğıt üzerinde kalması belirsizliği kesif hale getirdi. O belirsizliği ifade eden sisli hava yüzünden kimse önünü göremiyor. Bütün risklere ilave olarak Suriye’nin Afrin bölgesine askerî harekât hazırlığı var. En kırılgan 5 ekonomiden biri olan Türkiye için böyle bir hamlenin neticesi ateşe benzin dökmekten farksız olabilir.
AFRİN’İN FATURASI AĞIR OLUR
İktisadî açıdan elinin en zayıf olduğu bir devirde ABD ile karşı karşıya gelmeyi göze alan Reis-i Cumhur Recep Tayyip Erdoğan’ın Saray’daki hesabı çarşıya uymayabilir. Afrin’de ABD’nin desteklediği YPG ile sıcak çatışmaya girmenin bedeli çok ağır olabilir.
İki gündür ABD, Türkiye ve Rusya üçgeninde saat başı beyanat veriliyor. Bu kadarı bile dövizin tekrar yönünü yukarı çevirmesine, Borsa’da yabancıların satışlarını hızlandırmasına ve iki senelik Hazine kâğıdının faizinin yüzde 13,50’yi geçmesine sebebiyet verdi. Dolar 3,81 TL üzerinde Suriye sınırından gelecek haberlere göre yön bulacak. Euro 4,70 TL’nin eşiğinde. Borsa son iki günde yüzde 3’ten fazla eridi.
9 MİLYAR TL KREDİ BATTI
Koç Holding’in Şeref Başkanı Rahmi Koç’un, “Yeni yatırımlar artık yurt dışına.” cümlesi ve Murat Ülker’in şirketlerin ekseriyetini temsil eden hisseleri Londra’da (İngiltere) kurduğu Pladis Limited’e devretmesi yerli sermayenin istikbal adına fazla ümitvar olmadığını teyit eden onlarca hadiseden sadece ikisi.
Bankalar 2017’de 9 milyar TL krediyi tahsil edemedi ve bilanço dışına çıkarmak için batık kredileri varlık yönetim şirketlerine tabir-i caizse üç kuruşa sattı. En son Garanti Bankası, Yapı Kredi Bankası ve Albaraka Türk Katılım Bankası’nın toplam 700 milyon liralık tahsili gecikmiş alacağı toplam 32 milyon liraya satıldı. Kredileri satın alan şirketler artık ne kadarını tahsil edebilirse ona razı olacak. Bankalar 1,5 milyon kişiyi icraya verdi. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin ‘coşkun’ dediği ekonomide oluyor bunlar!
YABANCI YATIRIMCI BAVULUNU TOPLADI
Yabancı yatırımlar zaten durma noktasına geldi. Yeni gelen yabancı yok denecek kadar az. Bilakis fırsatını bulan dünya markaları Türkiye’de ya küçülüyor ya da bavulu toplayıp gidiyor.
En son dünya çapında LG’den Samsung’a 17 bin büyük müşteriye mobil çözümler sunan Kanadalı SOTI 2015’te geldiği İstanbul’a 31 Aralık 2017 itibarıyla veda etti. Şirket, Türkiye birimini Birleşik Arap Emirlikleri’ne taşımaya karar verdi.
Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch de İstanbul ofisini kapattı. Coca Cola İçecek AŞ’nin İstanbul Altunizade’de senelerdir hizmet verdiği binayı satmaya karar verdiği belirtiliyor. Coca Cola, Türkiye’deki ofise bağlı ülke sayısını azaltacakmış.
FOCUS: RAKAMLAR TUTMUYOR
Herhalde birbirinden farklı sektörlerin önde gelen firmaları bu kararları Türkiye ekonomisi coşkun olduğu için almıyor. Para kazanmaya gelen ve bugüne kadar sebat eden devler, ekonomi hükûmetin iddia ettiği gibi yüzde 11,1 büyümüş olsa niye bırakıp gitsin?
Alman Focus dergisi, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) rakamlarının hakikatle bağdaşmadığına dair teferruatlı bir analiz yayımladı. Algı ile hakikat arasındaki farkı görmek isteyenler görüyor.
ÇEYREK YA DA YARIM DEMOKRASİ OLMAZ
Türk Sanayici ve İşinsanları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan, Olağanüstü Hal (OHAL) yüzünden yabancı yatırımcının endişelerinin arttığını belirterek, “Umuyoruz ki OHAL son kez uzatılmış olsun” ifadelerini kullandı.
Anayasa Mahkemesi kararının alt mahkemeler tarafından kale alınmadığı Türkiye’de yerli ve yabancı yatırımcının, sokaktaki insanın hissiyatına tercüman olan TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik, “Göstermelik demokrasi diye bir şey yoktur. Ayrıca, demokrasi altın kadar kıymetlidir ama ne çeyreği, ne de yarımı olur. Demokrasiyi bozdurup kullanamazsınız.” tespitinde bulundu.
OHAL baskısı altında ancak bu kadarını dile getirebiliyorlar…
HAZİNE GARANTİLİ 55 MİLYAR TL KİME DAĞITILACAK?
Hariçten ve dahilden umut veren bir haber gelmediğinden midir bilinmez Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı, günü kurtarmak için yine Hazine’yi kullanarak piyasayı suni teneffüs yapmaya karar verdi. Kredi Garanti Fonu (KGF) 2018’de 55 milyar TL krediye kefil olacak. Geçen sene 202 milyar TL, Hazine kefaletinin diğer ifadesi olan KGF üzerinden firmalara aktarılmıştı.
Bahse konu kredilerin yatırımdan ziyade borçlar ve işletme sermayesi için kullanıldığını bizzat Saray’ın ekonomi baş müşavirlerinden Doç. Dr. Hatice Karahan açıklamıştı: “Kredilerin eğilim anketine baktığımızda, özellikle borç yapılandırması yönünde bir talep geldiğini görüyoruz. Bunun yanı sıra stok artışı ve işletme sermayesi gibi ihtiyaçlar için de talepte bulunanlar oldu. Bu da aslında şuna geliyor: Yatırım için ne kadar kullanıldı? Ben tüm göstergelere baktığımda bunun daha az yatırıma gittiği kanaatindeyim.”
KREDİLER BORÇLARA GİTTİ
Karahan mealen demek istiyor ki bu firmalar maaşları, sigorta primlerini, elektrik, doğalgaz ve su faturalarını yatıracak parayı bankalardan bulamadı. Dönen varlıkları da eksiye düşmüştü. Hazine’nin kefaleti ile kredi verildi. O kadar kaynak borç ödemesinde, işletme sermayesinde kullanıldı. 202 milyar liranın yatırıma dönüştüğünü tahayyül edebiliyor musunuz? Öyle bir yatırım rüzgârı esseydi herkese faydası dokunurdu. İşsizlik hakikî manada yüzde 8-9’a kadar inerdi.
Arka planda ne olduğuna kimse kafa yormuyor nasıl olsa… Saray’da atılan manşetlere malzeme olacak bir-iki sun’i veri kâfi. Aksini iddia edenler hapsi boyluyor. Böyle bir iklimde 202 milyar TL kredini içinde ne kadarının vadesi gelen ödemesi aksadığı da bilinmiyor tabiî.
AKP’YE YAKIN FİRMALAR ÖNCELİKLİ
Hazine destekli kredilerin hangi firmalara verildiğinin listesi sadece hükumette. Bankacıların kulaklara fısıldadığı isimler yine AKP’ye yakın şirketlerin adresine çıkıyor. Küçük esnafın, çiftçinin haberi dahi olmuyor böyle bir mekanizmadan.
Şeffaf ve adil bir dağıtıma kimsenin itirazı olamaz. Olmayan paraları dağıtarak batacaksak da hep beraber batarız. Amma velakin aynı zorluklarla boğuşan iki firmadan AKP’ye yakın olanına can simidi atılıyor diğeri ölüme terk ediliyorsa-ki KGF tam da böyle işletiliyor-vatandaş devlet eliyle adaletsizliğe maruz bırakılıyor demektir.
AFRİN’DE NE DEĞİŞTİ?
Yukarıda tasvir etmeye çalıştığım tablonun teferruatı daha vahim. Bu tablo iktidarın moralini bozuyor. Afrin bahane. Afrin’de dünden bugüne ne değişti de şimdi tanklarla bir bataklığa sürükleniyoruz.
Suriye’deki dinamikler değişmedi. Suriye krizini yanlış tevil eden ve ‘fırsatçılık yapayım’ derken oradaki ateşi hudutlarımızın içine taşıyan Erdoğan halktan özür dilemek yerine hatayı hata ile telafi edeceğini zannediyor.
15 TEMMUZ RÜZGARI TERSİNE DÖNDÜ
Ekonomideki ağır krize bir bahane lazım. 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsünün hâlâ karanlık noktaları olsa da Doğu Perinçek’in, “Bir gün evvel Erdoğan’ın müşavirlerini darbeden haberdar ettik.” beyanı, askerlerin mahkemelerde anlattıkları ve ortaya çıkan yeni görüntüler herkesi dehşete düşürdü.
Darbeyi bir yerlere yıkmaya çalışan resmî beyanların aksine o gece insanların bile bile ölüme gönderildiğine dair görüş giderek ağırlık kazanıyor. Ezcümle 15 Temmuz’un kullanışlı bir aparat olma vasfını kaybettiğini ve kaptanlığını yaptığı geminin krizin merkezine doğru sürüklendiğini gören Erdoğan’a Başkanlık seçimine kadar yeni bir bahane lazım.
O bahane de yine masum kanı akıtma pahasına maalesef Afrin olacak.