En temkinli iktisatçıdan 2019 tahmini: Sert iniş ve AKP'nin ilk kez yaşayacaklarına hazır olun

''2018’in ikinci yarısında başlayan daralmanın beklenenden daha sert geçtiği anlaşılıyor. Şubat ayından itibaren inşaat sektöründeki sürekli istihdam kayıpları nedeniyle krizi beklemeden artışa geçmiş olan işsizlikte artış devam ediyor. ''

SHABER3.COM

Seyfettin Gürsel / T24
Durgunluk derinleşiyor, gelecek belirsiz

12 Kasım tarihli yazımda “Türkiye ekonomisi bilinmeyen denizlere dümen kırdı” demiş ve Türkiye ekonomisinin daha önce yaşamadığımız türden uzun sürecek bir yüksek enflasyon-düşük büyüme-yüksek işsizlik patikasına girdiğini savunmuştum.

Kasım başındaki Türkiye ekonomisine dair mevcut bilgiler ve yayınlanmış veriler daha önce yaşanan ekonomik krizlere benzer şiddette olmasa da daralmanın kaçınılmaz olduğuna, daha önemlisi de, durgunluktan çıkışın da bu kez önceki krizlerde olduğu gibi hızlı ve güçlü olmayacağına işaret ediyordu. Bu kötümserliğin nedenini ise, özel kesim borçluluğu, banka sisteminin sağlamlığı, enflasyon-faiz düzeyi, ekonomi yönetimine güven ve uluslararası likidite bolluğu-ucuzluğu gibi temel alanlarda mevcut koşulların geçmişin krizlerine kıyasla olumsuz anlamda büyük farklılıklar arz etmesine bağlamıştım.

Aradan geçen bir buçuk aylık zaman içinde açıklanan 3. çeyrek büyüme ve işgücü verileri, çeşitli kuruluşların son tahminleri ve nihayet önceki gün yayınlanan Betam (Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Aratırmalar Merkezi) 4. çeyrek büyüme tahminleri bu “yeni nesil” kriz senaryosunu teyit ediyorlar.

Sert inişe hazır olun

3. çeyrekte Betam yıllık büyümeyi yüzde 1,7, çeyreklik büyümeyi de yüzde 0,3 olarak tahmin etmişti. Haliyle ben de aşağı yukarı böyle olmasını bekliyordum. TÜİK yıllık bazda yüzde 1,6 büyüme, çeyrekten çeyreğe ise -1,1 daralma açıkladı. Beklediğimizden daha sert bir iniş yaşanmakta olduğu belli oluyor. Temmuz-Ağustos-Eylül döneminde özel tüketim, toplam yatırım ve kamu tüketiminde önceki üç aya kıyasla sırasıyla yüzde 3,9, 2,9 ve 3,6 azalma söz konusu. Bu şiddetli daralmayı dış ticaretteki olumlu gelişme hafifletiyor: Mal ve hizmet ihracatı yüzde 4,1 artarken, ithalatta yüzde 6,3 azalma var. Bu arada stoklardaki erimeye de dikkat çekmek isterim (Betam, Büyüme Değerlendirmesi: 2018 3.Çeyrek.) Bu olgu talepte olumsuz beklentilerin tipik göstergesidir; üretim kısılır satışlar kısmen stoklardan karşılanır.

Betam Ekonomik Büyüme ve Tahminler: Aralık 2018 Notu ise daralmanın 4.çeyrekte şiddetlenerek devam etmekte olduğunu söylüyor. Çeyrekten çeyreğe daralma yüzde 1,9 olarak tahmin edilirken, yılllık bazda büyüme yüzde 2,3 oranında negatife dönmüş durumda. Alınan çeşitli teşvik kararlarına rağmen daralmanın bir ya da iki çeyrek daha devam etmesi çok muhtemel.

20 Eylül’de açıklanan 2019-22 dönemi Orta Vadeli Program (ne hikmetse adı Yeni Ekonomi Programı oldu.) 2018’de büyüme oranını yüzde 3,8, 2019’da ise yüzde 2,3, tahmin ederek yaşanmakta olan sarsıntının nispeten düşük bir maliyetle atlatılacağı iddiasındaydı. Bu tarihten sonra açıklanan tüm tahminler daha kötümser oldu. Örneğin, güvenilir bir kuruluş olarak gördüğüm OECD 25 Kasımda yayınladığı Türkiye değerlendirmesinde büyüme tahminlerini 2018 için yüzde 3,3, 2019 için – 0,4, olarak açıkladı. Şahsen son durumda bu yılın büyümesinin yüzde 3 civarında kalmasını bekliyorum.     

2018’in ikinci yarısında başlayan daralmanın beklenenden daha sert geçtiği anlaşılıyor. Şubat ayından itibaren inşaat sektöründeki sürekli istihdam kayıpları nedeniyle krizi beklemeden artışa geçmiş olan işsizlikte artış devam ediyor. Şubat-Ağustos döneminde sanayi ve hizmet sektörlerinde istihdam artışları büyüme ile uyumlu bir seyir izlemişti. Ancak Eylül işgücü istatistikleri tarım dışı tüm sektörlerde istihdamın azalmakta olduğunu ortaya koydu. Bir aylık sürede toplam istihdam kaybı 112 bin. Mevsim etkilerinden arındırılmış tarım dışı işsizlik oranı da 0,2 puan artarak yüzde 13,2’ye yükseldi.

Sıkıntılı ve belirsizlikle dolu bir yıla giriyoruz

Yeni yıla girerken yukarıda kısaca hatırlattığım temel koşullarda dikkate değer bir iyileşme yok. Yüksek enflasyon-yüksek faiz koşullarında iç talepte canlanma mümkün değil. Üstelik enflasyonda ortaya çıkan sıçrama özel kesim ücretlerinde ciddi reel kayıplara neden oldu. Durgunluk ortamında bu kayıpların kısa sürede telafi edilmesi olanaksız.

Enflasyon, gerek kur baskısının gevşemesi gerek eksik talep nedeniyle düşüşe geçmiş durumda ama kimse yükseldiği gibi inmesini beklemiyor. Tekrar tek hanelere dönüş uzun zamana yayılacak. Bu hedefe varabilmek için de Merkez Bankası’nın fonlama faizini adeta üfleyerek aşağıya çekmesi şart. Aksi takdirde kurun zemberiğinin yeniden boşalma riski var. Kısacası uzun süre yüksek reel faiz ile yaşayacağız.

Kimi bankaların biriken konut stoklarını eritmek için giriştikleri düşük faiz politikası ancak iflasları frenleyebilir. Bu bankalar batık kredilerini kurtarma peşindeler ama bunu yaparken piyasa faiziyle olan farktan kaynaklanan maliyetin bir bölümünü müşterileri olan konutçuların üstlenmelerini şart koşuyorlar. Bu planın yeni konut yatırımlarına faydası yok.

Maliye politikası da bıçak sırtında. 2017’de olduğu gibi bol kepçe para dağıtmak mümkün değil. Bu durumda Hükümet yaraya ancak merhem olacak teşviklerle yetinmek durumunda kalıyor. Tüketim vergi teşvikleri ile gelir vergisi ve sigorta prim destekleri uzatıldı, işsizlik tazminatı bir nebze artırıldı. Ancak bu teşviklerin mali disiplini riske etmeden uzun süre uygulanması mümkün değil.

Sadede gelirsek, bu koşullarda iç talebin önümüzdeki bir ya da iki çeyrek boyunca azalmaya devam ettikten sonra uzunca bir süre durgun seyretmesini bekliyorum. Bu durumun ihracat çekişli bir büyümeye geçiş için fırsat yarattığı iddia edilebilir. Ancak kur etksi kaybolduktan sonra ihracatın kalıcı bir şekilde artması için yüksek teknoloji ya da yüksek katma değer içeren malların üretimine ihtiyaç var. Bu da bugünden yarına olacak bir şey değil.

Bu ortamda ekonominin çarklarının yeniden dönmeye başlaması için bir yandan kredi batağını kurutmaya ve talebi canlandırmaya yetecek miktarda taze ve ucuz kaynağa diğer yandan ekonomi yönetiminde yitirilen güvenin yeniden kazanılmasına ihtiyaç var. Pek çok meslektaşım haklı olarak bu iki gereği ancak IMF ile yapılacak bir anlaşmanın sağlayacağını savunuyor. Hükümet’in de 31 Marttan sonra başka çare kalmadığın görerek böyle bir çözüme yanaşacağına inanıyorlar. Ben o kadar emin değilim ama bunu daha sonra tartışırız.

Şimdilik görünen Türkiye ekonomisinin 2019’da OECD’nin tahminin ötesinde bir küçülmeye doğru gittiği. Taze ve ucuz kaynak ile güven sorunu çözümlenmediği sürece de Türkiye ekonomisinin düşük büyüme oranları ile yetinmek zorunda kalacağı kanaatindeyim. Böyle bir senaryoda işsizliğin hem yüksek düzeylere tırmanması hem de kalıcı olması AKP iktidarının ilk kez karşılaşacağı bir durum olacaktır.

Bence 2019’un ekonomide başlıca gündemi, tek karar alıcı rejiminde bu yeni türden meydan okumanın ne gibi tepkiler ve sonuçlar ortaya çıkaracağı olacaktır.

<< Önceki Haber En temkinli iktisatçıdan 2019 tahmini: Sert iniş ve AKP'nin... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER