Merkez Bankası teslim bayrağını çekti
Saray belki çok hiddetlenecek, amma velâkin bu hafta TCMB’den faiz artışı gelirse kimse şaşırmasın. En az 50 baz puan olabilir. Çekingen davranırsa faiz artırma kararını sonraki toplantıya bıraktığının mesajını verebilir. Oralı değilmiş gibi davranmaya devam ederse kurda 3,50’ye doğru hızlı bir hareket sürpriz sayılmaz.
Başbakan Binali Yıldırım’ın banka genel müdürlerini toplayıp ‘mevduat ve kredi faizini aşağı çekin’ talimatı vermesinin ne derece sakil kaçtığını ifade etmiştim. Serbest piyasanın talimatla idare edilemeyeceğini bir kere daha acı acı müşahede ediyoruz. Haricî faktörlerin aleyhimize geliştiği bir devirde ‘faiz indir’ diyenler bütün faturayı Merkez’e kesmek istiyor. Böylece faizler mecburen arttığında düşman ilan edilecek adresi baştan tayin etmiş olacaklar. “Bizi dinleseydi faiz hadleri aşağıda kalacaktı. Enflasyon bu yüzden yükseliyor” yalanını pazarlayacaklar.
SERMAYE GÖÇÜ HIZLANDI
Amerikan tahvillerinde hızlı bir ralli yaşanıyor. 1, 3, 10 veya 30 senelik vadelerin tamamında faiz yükseldi. FED’in Aralık’ta faiz artırma ihtimali yüzde 100’e yaklaştı. İlaveten 2017’de 3 defa artış kararı alınabileceği haberi Türkiye gibi gelişmekte olan piyasalar için sonun başlangıcı oldu. Düşük faizli doları bozdurup yüksek faizli TL’ye (carry trade) gelenler için devran tersine döndü. Artık dolar yüksek getiri vaat ediyor. Yüksek getiri sunmazsa TL bu savaşta hükmen mağlup düşecek.
Donald Trump’ın inşaat odaklı harcamaları artırma siyasetinin vaat ettiği hızlı büyümenin şirket kârlarına katkı sağlayacağı beklentisi Amerikan tahvillerinin yanında Wall Street’i de cazip hale getirdi. Amerika’ya sermaye göçü hızlandı.
Kur düştükçe ya da yatay seyrettikçe refahı artırdığını zanneden Türkiye’nin yeni döneme intibak etme ihtimali yok. Bünye 13 senedir el kesesinden yiyip içmeye alıştı. Düşük büyüme, yüksek enflasyon ve yüksek işsizlikle yakalandık sermaye göçüne.
RİSK PRİMİ EN YÜKSEK İKİ EKONOMİDEN BİRİ
İçeriye gelince… Siyasî riskler hiç olmadığı kadar arttı. Cadı avı, basın ve ifade hürriyetine, mülkiyet hakkına ve muhalif partilere dönük hukuksuzluklar Türkiye’nin risk primini (CDS) 296’nın da üzerine çıkaracak. Aynı kategoride Almanya’nın 22, İtalya’nın 170, Rusya’nın 230 olduğuna dikkat çekip dünyanın önde gelen yatırımcılarının Türkiye’yi ne kadar riskli gördüklerini takdirinize bırakayım. AB reformlarına odaklandığı günlerde Türkiye’nin CDS’i 200’ün altına düşmüştü. Türkiye artık yolsuzluk ve siyasî belirsizliklerin girdabına düşen Brezilya ile beraber anılıyor. Gelişmekte olan ekonomiler arasında en riskli iki ülkeden biri haline geldik.
“Dolar artıyorsa Amerikalılar düşünsün bize ne!” diyen akl-ı evvele gülüp geçin. Zira dolar kuru, faiz ve enflasyon kadar önemli bir barometredir. Türkiye’de faiz artışından daha etkilidir kur artışı. Ekonomi daralırken işsizlik tırmanıyor (kayıtlı işsizlik yüzde 11,3). 401 milyar doları bulan dış borçların yükü ise katlanıyor. Son bir ayda doların 30 kuruş artması sebebiyle 120 milyar TL ilave yük bindi dış borç kalemine.
120 milyar TL ile kalmaz, fatura kabaracak. Nasıl kalkılacak altından? Vatandaş, olmayan doları bozdursa ne olur? Hükümete itimat edip Temmuz’da 3,01’den 10 milyar dolar bozduranlar bin pişman. Merkez Bankası 35 milyar dolar gibi güdük bir rezervi eritme pahasına dolar satsa ne olur? Maalesef hiçbir şey olmaz. Merkez Bankası kendi hedefini 22 kuruş birden yükseltiyorsa o ekonomide hangi tahminden bahsedilebilir ki!
SANAYİ ÇÖKTÜ
Sanayide Eylül ayı itibarıyla yıllık düşüş yüzde 2,2. Dayanıklı tüketim malları imalatı yüzde 9,5 azaldı. Sanayide yatırım durdu. Sanayideki istihdamın toplamdaki payı yüzde 19’a kadar indi. Sanayi net ihracatının büyümeye katkısı sıfır. Tamamen iç talebe bağımlı hale getirilen sanayide, otomobil, beyaz eşya, ev elektroniği gibi dayanıklı tüketim malları imalatında ciddi daralma var. Reel sektör zannedildiğinden daha ağır bir buhrana sürükleniyor. Kredi kanalındaki daralmaya çare bulunamadığı müddetçe iflasların önü alınamaz.
Rakamlar hükümete maliye politikasında hareket imkânı bırakmayacak kadar aleyhte. Siyasî ve jeopolitik riskler azaltılabilirse yatırımcı güveni kademeli olarak eski seviyelere tırmanabilir. Anti demokratik iklimden uzaklaşmadan Türkiye’nin bu yeni krizden çıkması mümkün değil.
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, “Dolara müdahale edecek ekonomik bir endişemiz yok” dedi ve beni bir kere daha haklı çıkardı. Zeybekci böyle konuşmaya devam ettikçe endişelenin ki yanmayın!
Semih Ardıç/tr724