Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, El-Kaide ve IŞİD gibi örgütlerin İslam'ın geleceğini tehlikeye attığını söyledi. Erdoğan, "Kadim bir medeniyetin temsilcileri olan Müslümanlar bugün bir beka, bir varlık yokluk mücadelesi vermektedir. Üzülerek belirtmek isterim ki dün El-Kaide, bugün DAİŞ gibi tek sermayesi dini istismar etmek ve acımasız bir silah gibi kullanmak olan yapılar geleceğimizi tehdit etmektedir. Bunların İslam ile alakası yoktur." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Conrad Otel'de düzenlenen I. Asya - Pasifik Ülkeleri Müslüman Dini Liderler Zirvesi Kapanış Oturumu'na katıldı. Programda Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, İstanbul Valisi Vasip Şahin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve farklı ülkelerden gelen çok sayıda dini lider de hazır bulundu.
Program Kur'an-ı Kerim tilaveti ile başladı. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in konuşmasının ardından kürsüye çıkan Erdoğan, İslam aleminin içinde bulunduğu kaos ortamına değindi. Müslümanlara birlik ve vahdet çağrısı yapan Erdoğan, konuşmasında Birleşmiş Milletler'i (BM) ve BM Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesini eleştirdi. Erdoğan, El- Kaide ve IŞİD gibi örgütlerin İslam'ın geleceğini tehlikeye attığını da vurguladı. Erdoğan'ın konuşmasından satır başları şöyle:
"Nevzuhur terör örgütleri, kime ve neye hizmet ettikleri meçhul caniler üzerinden 1 miyar 700 milyonluk İslam alemi töhmet ve zan altında bırakılmak isteniyor. Müslümanlara karşı sistemli bir karalama kampanyasının küresel bir ölçekte yapıldığını hepimiz biliyoruz. Özellikle 11 Eylül saldırıları sonrasında başlayan Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki son gelişmelerin etkisiyle körüklenen bu menfi algının her geçen gün zemin kazandığını da görüyoruz. Bizler İslam dininin tüm bu yürütülen propagandalardan, kendisine biçilen elbiselerden, özellikle kendi mensuplarının ona yaptığı fenalıklardan azade olduğunu biliyoruz. Bu algının oluşmasına neden hataları da görmez den gelemeyiz. Eşyayı dahi incitme diyen medeniyetin mensupları şayet bugün bunu düşman dahi yapmaz diyebileceğimiz zulümleri birbirine reva görüyorsa burada yanlış giden bir şeyler var demektir.
İslam dünyasını kan ve ateş denizine çeviren sürecin arkasında hangi dinamiklerin, hangi ihmallerin, hangi kirli hesapların olduğunu görmemiz gerekiyor. Kendi çatışmalarını bizim üzerimizden yürütmek, topraklarımızı kendi melun savaşlarına sahne etmek, bizi birbirimize kırdırmak isteyenlere karşı uyanık olmalıyız. Müslümanlar arasında körüklenen ayrışmaların, fitne tohumlarının geleceğimize konulan ipotekler olduğunu çok iyi bilmeliyiz. Aynı dinin mensubu olan kardeşlerin sapkın ideolojiler, küçük çıkarlar ve gelip geçici iktidar adına birbirlerine silah doğrultmalarına daha fazla tahammül gösteremeyiz.
Bugün sadece Müslümanlar değil, bizatihi İslam'ın sahih yorumları hedef alınmaktadır. Buna çok dikkat etmemiz gerekir. Müslüman coğrafyanın fay hatları ile bilinçli bir şekilde oynanmaktadır. Kadim bir medeniyetin temsilcileri olan Müslümanlar bugün bir beka, bir varlık yokluk mücadelesi vermektedir. Üzülerek belirtmek isterim ki dün El-Kaide, bugün DAİŞ gibi tek dini sermayesi istismar etmek ve acımasız bir silah gibi kullanmak olan yapılar geleceğimizi tehdit etmektedir. Bunların İslam ile alakası yoktur. Biz böyle bir İslam öğrenmedik. Kur'an ile ilişkisi lafzi ve harfi, sünnetle ilişkisi zahiri ve şekli olan bu anlayış ilim ve irfan mirasımızı yok etmektedir. En cani cinayetleri işlemken çekinmeyen bu örgütlerin hedefinde sadece Müslümanlar var. Medeniyetler arası değil, medeniyet içi bir çatışma isteyen siyaset mühendisliklerinin en kullanılışlı ve en vahşi araçlarıdırlar. Bu tarz yapıların Müslümanların dini duyarlılıklarını rehin almasına, Müslümanların özgüvenlerinin yok etmek istemelerine karşı hep birlikte mücadele etmeliyiz."
'ŞU ANDA ÜMMETİN VAHDETİNDEN BAHSEDEMEYİZ'
Bugün İslam coğrafyasında karşı karşıya kaldığımız birçok sorunun temelinde meşveretin terk edilmesi, istişarenin ihmal edilmesi vardır. Bugün ümmet olarak yaşadığımız rahmet kıtlığının sebebi işte budur. Şu anda ümmetin vahdetinden bahsedemeyiz. Ümmetin birliğinden bahsedemeyiz. Dünyada ümmet şu anda paramparça. Ümmetin birliğini tesis etmek için işte bu toplantıların çok çok önemli olduğuna inanıyorum.
Türkiye'nin sınır komşuları başta olmak üzere Afganistan'dan Libya'ya, Yemen'den Arakan'a kadar çok geniş bir coğrafyada Müslümanlar sancılı dönemlerden geçiyor. Allahuekber diyerek Allahuekber diyen kardeşini öldürenleri görüyoruz. Bunu nasıl izah edeceğiz, nereye yerleştireceğiz? Esenlik ve sükun beldeleri olması gereken ülkeler ne yazık ki kan gözyaşı ve çatışmalarla anılıyor. Hemen yanı başımızda Suriye'de bizzat rejim tarafından en gelişmiş silahlarla, varil bombaları ile keskin nişancıların namlularının ucunda sönün hayatlar yıkılan şehirler yağmalanan bir miras var. Bir tarafta Müslümanım diyerek 366 bin vatandaşını katleden, devlet terörü estiren bir katil var. Ama ben Müslümanım diyor. Bu nasıl Müslüman? Bunu bir başka Müslümana sorduğumda, aldığım cevap şu: 'ama o İsrail'e karşı diyor' peki o 366 bin kişi acaba İsrail'e imanın bir gereği olarak karşı değil mi? Onlar da karşı. Peki hangi ölçü ile bombalar yağdırmak sureti ile sen o kardeşlerini öldürüyorsun. Şu anda yaşadığımız gerçekler ortada. 12 milyon insan şu anda Suriye'de evlerinden kaçmış vaziyette. Bunun 5 milyonu Türkiye, Ürdün ve Lübnan'da; 7 milyonu kendi ülkesinin içinde evinden ayrılmış, adeta bizde olduğu gibi 'Öz yurdunda garip, öz vatanında parya.'
Yaşamayı ve yaşatmayı, ihya ve imar etmeyi düstur edinen, düşmanın bile kendisinde hayat bulması gereken bir dinin mensupları, etnik ve mezhep temelli fitneler sebebi ile birbirlerinin hayatlarına kastediyor. Bu manzara karşı karşıya bulunduğumuz sorunlara yenilerini ekleyerek bizi her gün çok daha sıkıntılı bir geleceğe doğru sürüklüyor. İçinde bulunduğumuz bu karamsar tablodan bizi selamete ulaştıracak çıkış yolunu gösterecek pusula istişaredir vahdettir."
'ULUSLARARASI SİSTEM ÇÖZÜM ÜRETEMİYOR'
Uluslararası sistem bizim sorunlarımıza çözüm üretemiyor, böyle bir derdi de bulunmuyor. Bizim 2014 yılı sonu itibariyle dünyada fakir fukaraya garip gurebaya aktardığımız nakit 4,5 milyar dolardır. ABD, İngiltere ve biz, ilk 3'ü oluşturuyoruz. Biz bu anlayışımızdan asla geri durmayacağız. Suriye'de şu ana kadar 8,5 milyar dolar harcadık, 2,5 milyon insanı ülkemizde misafir ediyoruz. Birileri 30 bin kişi alabiliriz diyor, öbür taraftan da hemen Nobel'e aday gösteriliyor. Bizde 2 milyon 500 bin insan var. Nobel'i istediğim için söylemiyorum, bu sistemin ne denli siyasallaştığını göstermek için söylüyorum. Lafını yaptıkları anda Nobel ödülü alıyorlar, o ödül sizlerin olsun.
Dünyanın kaderi ne yazık ki BM Güvenlik Konseyi üyesi 5 daimi üyenin iki dudağı arasına bırakılmıştır. Böyle bir adalet olabilir mi? 200'e yakın devlet var, bunların 196'sı BM üyesi ama 5 tane BM Güvenlik Kurulu daimi üyesinin bir tanesinin dudağı arasında. Hayır derse hayır, evet derse evet! Onun için biz dünya 5'ten büyüktür diyoruz. Bir kişinin iki dudağının arasına dünyayı nasıl mahkum edersiniz? 1. Dünya Savaşı'nın şartları idi geldi geçti. Hala aynı şeylere mahkum olmak zorunda mıyız? Bunların değişmesi gerekir. 5 ülkenin çıkarı Suriye, Libya ve Irak'ta olduğu gibi milyonlarca insanın geleceğini rehin almaktadır.
'SÖZDE BARIŞLA TERÖR ESTİRENLER VAR'
Bugün tüm dinler arasında 23 yaş ortalaması ile en genç toplumu Müslümanlar oluşturuyor. İstikbalimiz olan gençlerimizin İslam'ı doğru öğrenmeleri, benliklerini yitirmemeleri için hep birlikte çalışmalıyız. Ümmetin hafızasını onaracak, yaralanmış bilinçlere şifa verecek, Müslüman nesillere rehberlik edecekler en başta din adamlarıdır. Gençlerimizi kör ideolojilerin elinden çekip alarak ilmin ve hikmetin aydınlığına yöneltecek olan yine din adamlarıdır.
Bugün sözde barışla, sokaklarda, caddelerde, ülkemizde terör estirenler var. Bu kavram asla onların kavramı değildir. Bu kavram gerçek inananların, Müslümanların kavramıdır. Bizim dinimiz İslam, kökeni itibariyle zaten barışa davet ediyor."
CİHAN