Seçimi kazanmak için tüm güçleri ile saldırdı. Devlet ve yargıyı arkasına aldı. İHA, SİHA, savaş gemisi ve TOGG seçim bibloları şehirden şehre taşındı. Montaj videolar, sahte bildiriler ve afişler hazırlandı. Bu sahtekarlık seçim mitinglerinde, televizyonlarda sergilendi. Okullara, apartmanlara dağıtıldı. Muhalefet adayına karartma uygulandı.
Toplumun yarısından fazlası düşman, terörist ilan edildi. Sokaklarda muhalif siyasetçilerin afişleri asılarak hedef gösterildi. TRT başta olmak üzere televizyonların çok önemli bölümü muhalefeti hiç görmedi. Sosyal medya hatta mesaj hatları bile kontrol edilmeye çalışıldı.
Kimini gönüllü kimini zorla toplayabildiği herkesi şemsiyesi altına aldı. AKP-MHP ile başlayan Cumhur İttifak’ı şekil değiştirdi. Mafyadan başlayarak, Hüdapar’a oradan Sinan Oğan ve Erbakan’a uzanan tarihin en gerici ittifakını kurmayı başardı. Cumhurbaşkanı adayı Oğan kendisini aday yapan ittifaktan ayrılarak Erdoğan’a oy çağrısı yaptı. Benzer bir yaklaşım Muharrem İnce’nin ekibinin önemli isimlerinden de geldi. İnce içinden geldiği CHP genel başkanına oy çağrısı yapamadı.
KASAYI BOŞALTTI
Seçim bütçesi için Merkez Bankası rezervleri dahil her türlü birikim dibi gördü. Verilen seçim rüşvetleri, dövizi baskılama girişimleri, asgari ücret artışı, EYT gibi hamlelerin tamamı bir fazla oy almak için tasarlandı. Ama bu aynı zamanda ekonominin tüm dişlilerini çalışamaz hale getirdi. Bugünden başlayarak hayat pahalılığından döviz rakamlarına kadar nasıl bir manzarayla karşılaşacağına dair hiçbir öngörüde bulunulamıyor.
Para basarak, Körfez ülkelerinden gelen kısıtlı para ile bu çarkın dönme ihtimali yok. Daha çok vergi, daha çok faiz ve halka zorla kabul ettirilmeye daha çok acı reçete dönemi başlayacak.
Satacak çok fazla bir şeyinin kalmadığını da söylemek gerekiyor. İş Kanal İstanbul gibi emlak projelerinin karşılığı da kalmadı.
Tüm bu ekonomik krizin üzerine bir de depremin yarattığı büyük yıkım eklenmiş durumda. Milyonlarca insan süratle ihtiyaçlarının çözüm bulmasını bekliyor. Üstelik sadece deprem felaketinin yaralarını sarmak bir yana gelecek depreme hazırlık yapmanın maliyeti de ortada duruyor.
SİLAHSIZ KALDI
Terörden, mülteci meselesine kadar ne kadar düşmanlaştıran politika varsa tamamını devreye soktu. Elindeki bakanlar dahil tüm kadroyla sahadaydı. Buna Devlet Bahçeli ve MHP’nin diğer kadroları da katılarak gece gündüz yalanı gerçek gibi anlatmaya çalıştılar.
Devlet bürokrasisi, kolluk kuvvetleri o kadar çok hukuksuz emir uyguladı ki artık güvenilen kurum olma özelliğinden bahsedilemez bile.
Tüm bunlara rağmen kendi tabanını konsolide etmeyi başardığını söylemek mümkün. Bu da ancak Erdoğan gibi bir isimle olabilir gözüküyor. Yani artık anlaşıldı ki bu rejimin menzili artık Erdoğan’ın menzili kadar olacaktır. Bu kitlenin önemli bölümünün de bunun farkında olduğunun altını çizmekte fayda var. Tedirgin bir topluluktan bahsediyoruz.
Sözün kısası Erdoğan her şeyiyle tüm silahlarını sahaya sürmüş tükenmiş, ordusu yorgun, lojistiği kalmamış bir kumandan haline gelmiştir.
Cumhur İttifakı’nın karşısında yer alan geniş toplumsal muhalefet tüm baskılara rağmen çözülmedi. Millet İttifakı’nın kendi içinde yaşadığı gelgitlere ve istikrar yakalayamayan görüntüye rağmen olduğu gibi duruyor. Üstelik Erdoğan’ın oyunlarına karşı mücadele etme gibi bazı konularda daha da ustalaşmış halde ortak bir zeminde yer alıyor.
Seçim sonuçlarına bakıldığında Erdoğan’ın da tıpkı Roma’yı fetheden Kral Pirus’un “Tanrım bana bir daha böyle bir zafer gösterme” sözünü söylemesi gibi bir duyguyu yaşamasının çok uzak olmadığı görülüyor.
Çok değil bir hafta sonra Türkiye yaşadığı darboğazı, yolsuzlukları, beceriksizlikleri konuşacak. Üç ay sonra ise 2024’ün Mart ayında yapılacak yerel seçimler en önemli gündem olacak.
Birleşik muhalefet güçleri diri ve mücadeleci kalmayı başarırsa Saray Rejiminin bir seçim daha görme şansı kalmaz.