Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Milletvekili dokunulmazlığı, terör örgütüne perde olmak için değil, Meclis'te millete daha iyi hizmet vermek için getirilmiş bir imtiyazdır. Bu imtiyazın istismarına parlamentomuz artık izin vermemelidir. Terör örgütü mensubu gibi hareket eden milletvekilleri konusunda Meclis'in ve yargının harekete geçmesi şarttır. Aynı şekilde, milletin kendisine hizmet için emanet ettiği imkânları terör örgütünün emrine sunan belediye başkanları konusunda da İçişleri Bakanlığı ve yargının harekete geçmesi gerekiyor, geçtiklerini de biliyorum. Yine, üniversiteler, hastaneler, okullar başta olmak üzere kamu kurumları içinde görev yapanlardan, terör örgütünün yanında yer alanların da süratle ayıklanmasına ihtiyaç vardır. Kimse bu devletin ekmeğini yiyip de bu devlete kılıç çalamaz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 18. gerçekleştirdiği Muhtarlar Toplantısı'nda; Türkiye'nin 9 ilinden 400 kadar mahalle ve köy muhtarı ile Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda bir araya geldi.
Yeni yılın ilk Muhtarlar Toplantısı'nda, yemek öncesinde muhtarlara hitaben bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bölücü terör örgütü ile mücadele kapsamında güvenlik güçlerinin Güneydoğu Anadolu bölgesinde gerçekleştirdiği operasyonlara değindi. Erdoğan, yerleşim yerlerinde süren terör eylemlerine yapılan müdahalede, bölgede yaşayan sivil halka zarar vermemek için, azami bir dikkat ve hassasiyet gösterildiğine dikkat çekti. Bu durumun da, kısa sürede sonuçlanabilecek operasyonların, uzun bir zaman dilimine yayılmasına sebep olduğunu ifade eden Erdoğan, "Biz, tek bir masum vatandaşımızın hayatını tehlikeye atmaktansa, operasyonların uzamasını tercih ederiz, ediyoruz." dedi.
"BİN YILDIR BU TOPRAKLARDA YAŞAMANIN BEDELİNİ KESİNTİSİZ ŞEKİLDE ÖDEMİŞ BİR MİLLETİZ"
"Biz, bin yıldır bu topraklarda yaşamanın bedelini kesintisiz şekilde ödemiş bir milletiz. Bugün oynanan oyunların gerisinde bu coğrafyadaki bin yıllık hesaplaşmanın yattığını çok iyi biliyoruz" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, son 200 yıldır yaşanan tüm acılara, maruz kalınan haksızlıklara ve kayıplara rağmen Türkiye'nin dimdik ayakta olduğunu, bununla yetinmeyerek her alanda büyüyüp geliştiğini ve ileriye gittiğini söyledi.
Erdoğan, "Dünkü Türkiye'yi sarsmak, önüne engeller çıkartarak yavaşlatmak, hatta yolunu değiştirmek kolaydı. Bugünkü Türkiye, bu tür operasyonlar, bu tür ameliyatlar konusunda çok daha dirençlidir, çok daha dirayetlidir, çok daha sağlamdır. Ne bölgemizde oynanan oyunlar, ne de içimizde sürekli ateşi canlandırılan fitneler milletimizi yolundan alıkoyamayacaktır. Geçtiğimiz 13 yılda yaşadığımız badirelerin hepsini nasıl geride bıraktıysak, bugün önümüzde duran sorunları da o şekilde aşacağız. Şu ülke bize karşıymış, şu güç bizim aleyhimizdeymiş; bunların hiçbiri de önemli değil. Birisi kalkar Moskova'ya gider, nasihat alır döner. Ona çok yardım yapacaklarmış, onun arkasında ona güç veren terör örgütüne silah yardımı yapacaklarmış. Ne yaparlarsa yapsınlar. Ne diyor ilahi emirde; Allah bize yeter, o ne güzel bir vekildir." diye konuştu.
"TÜRKİYE, SİZİN ÜST AKLINIZIN SİZE VERDİĞİ AKILDAN ÇOK DAHA GÜÇLÜ BİR FERASETE SAHİPTİR"
Bugün Türkiye'nin içinde ve bölgesinde yaşadığı sıkıntıların bir bölümünün gerisinde, 2023 hedeflerinden ve bu doğrultuda attığı adımlardan duyulan endişenin yattığına işaret eden Erdoğan, "Onlara diyoruz ki, ne yaparsanız yapın bizi yolumuzdan döndüremeyeceksiniz. Türkiye, sizin üst aklınızın size verdiği akıldan çok daha güçlü bir ferasete sahiptir, bunu bir defa bilin. Türkiye, 2023 hedeflerine de ulaşacak, 2053 ve 2071 vizyonlarını da hayata geçirecektir." dedi.
Erdoğan terörle mücadele konusunda siyasi partilerin önemli bir bölümünün iyi bir sınav vermediğini kaydederek, sadece hükûmete, başbakana ve cumhurbaşkanına karşı pozisyon almak adına terör örgütüyle aynı safta buluşmakta sakınca görmeyen bir siyaset anlayışıyla karşı karşıya olunduğunu ifade etti ve şöyle dedi: "Maalesef, hendek kazan teröristleri 'arkadaşı' olarak gören, terör örgütünün eylemlerine 'billboard' ilanlarıyla destek veren bir ana muhalefetimiz var. Meclis kürsüsünde dizi repliklerinden, güvenlik güçlerimizi de töhmet altında bırakacak muğlak alıntılar yapan mektuplar okunarak terör karşısında dik duruş sergilenemez. Terörün, terör örgütünün ya yanında olursunuz, ya da karşısında olursunuz; bu işin ortası asla olamaz."
Yaşanan hadiselerin bölge insanının hakkıyla, hukukuyla, talepleriyle, beklentileriyle, geleceğiyle bir ilgisinin olmadığının, artık açık ve net bir şekilde görüldüğünü aktaran söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "O evleri yakılan yıkılan tarumar edilen o insanlar Kürt değil mi? Bu kar ve kışta o insanların evlerini barklarını terk ederek başka illere veya akrabalarına gitmesi zulüm değil mi?" diye sordu ve "Bu zulmü yapan bölücü terör örgütü ve onun temsilcisi olan siyasiler bunun hesabını ne bu dünyada ne de ebedi âlemde veremezler, veremeyecekler." diye ekledi.
"TÜRKİYE'DE KÜRT SORUNU DEĞİL, TERÖR SORUNU VARDIR"
Bölücü terör örgütünün ve sırtını ona dayayan partinin, bölgede hesabı ve çıkarı olan güçlerin oyuncağı haline dönüşmüş birer kukla olduğunu, Türkiye'de Kürt sorunu değil, terör sorunu olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu değerlendirmeleri yaptı: "Bizim gözümüzde hendeği kazanla, hendeği savunanın, bombayı koyanla bombayı savunanın, silahın kabzasını tutanla onu savunanın bir farkı yoktur. Türkiyelileşmek iddiasıyla yola çıkıp, varlıklarını hendeklere endeksleyenlerin, Kandil'in şamar oğlanına dönenlerin durumunu hep birlikte ibretle takip ediyoruz. Kürt kardeşlerimin adını istismar ederek, bu ülkeye ve bu millete husumet besleyen kim varsa onun eteğinin altına girmenin adı siyaset değil, ihanettir. En başta da Kürt kardeşlerime ihanettir. Çünkü onlar, bu ülkenin ve bu milletin ayrılmaz birer parçasıdır. Türkiye'nin gördüğü her zarar, Kürt kardeşlerimin de zararıdır. Türkiye'nin ileriye doğru attığı her adımın kazanımı, Kürt kardeşlerimin de kazanımıdır. Bu gerçeğe rağmen, Türkiye'nin tüm kazanımlarına, tüm değerlerine, tüm imkânlarına saldırmanın adı 'beşinci kol faaliyeti'dir."
"DÜNYANIN HİÇBİR ÜLKESİNDE TERÖR ÖRGÜTLERİNİ SAVUNMANIN ADI SİYASET DEĞİLDİR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyanın hiçbir yerinde kendi ülkesine ve toplumuna karşı bu derece aleni cephe alıp da, varlığına ve faaliyetlerine izin verilen bir siyaset anlayışının olmadığına vurgu yaparak, "Siz gidip Amerika'da, İngiltere'de, Almanya'da, Fransa'da, Rusya'da veya başka herhangi bir ülkede, o ülkenin bütünlüğüne yönelik adımlar atmaya kalkın bakalım da, görün başınıza neler gelir. Dünyanın hiçbir ülkesinde terör örgütlerini ve eylemlerini savunmanın adı siyaset değildir. Türkiye bu bakımdan gerçekten çok olgun, hatta gereğinden de fazla müsamahakâr bir ülkedir. Biz bunu yaptık. Ama artık bıçak kemiğe fazlasıyla dayandı." açıklamasında bulundu.
Erdoğan, prensip olarak siyasi partilerin kapatılmalarına karşı olduğunu, bir siyasetçinin yaptığı hatanın bedelini genel başkan, milletvekili belediye başkanı meclis başkanı da olsa kurumsal olarak partisinin değil, kendisinin ödemesi gerektiğini; ancak tercihini siyasetten ve siyasetin imkânlarından yana değil de, terörden, terör örgütünün eylemlerinden yana koyanların da, bunun hesabını hukuk önünde vermesi gerektiğini kaydetti.
"KİMSE BU DEVLETİN EKMEĞİNİ YİYİP DE BU DEVLETE KILIÇ ÇALAMAZ"
Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü: "Milletvekili sıfatı, belediye başkanı unvanı, parti yöneticisi pozisyonu hiç kimseyi, şayet terör örgütünün yanında saf tutmuşsa, hukuk önünde hesap vermekten kurtaramaz, kurtarmamalıdır. Terör örgütünün diğer mensupları için hukuk neyi emrediyorsa, bu kişiler için de aynı yöntemler işletilmelidir. Milletvekili dokunulmazlığı, terör örgütüne perde olmak için değil, Meclis'te millete daha iyi hizmet vermek için getirilmiş bir imtiyazdır. Bu imtiyazın istismarına parlamentomuz artık izin vermemelidir. Terör örgütü mensubu gibi hareket eden milletvekilleri konusunda Meclis'in ve yargının harekete geçmesi şarttır. Aynı şekilde, milletin kendisine hizmet için emanet ettiği imkânları terör örgütünün emrine sunan belediye başkanları konusunda da İçişleri Bakanlığı ve yargının harekete geçmesi gerekiyor, geçtiklerini de biliyorum. Yine, üniversiteler, hastaneler, okullar başta olmak üzere kamu kurumları içinde görev yapanlardan, terör örgütünün yanında yer alanların da süratle ayıklanmasına ihtiyaç vardır. Kimse bu devletin ekmeğini yiyip de bu devlete kılıç çalamaz. Cumhurbaşkanı olarak, milletimizin vicdanını yaralayan görüntülere, beyanlara daha fazla şahit olmak istemiyorum. Milletimizi 'Ya devlet başa, ya kuzgun leşe' deme noktasına getirmemeliyiz."
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI
Gündemdeki yeni Anayasa tartışmalarına da değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin, artık darbe dönemlerinin dışında, siyasetin imkânlarıyla Yeni Anayasasını yapabilme iradesini ortaya koyması gerektiğini ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü: "Darbe anayasalarıyla yönetilen ülke utancından artık kurtulmalıyız. Daha 'Bismillah' demeden dayatılan ön şartlar, milletimizin arzu ettiği, beklediği, Türkiye'nin yaşadığı değişimi kucaklayacak, önünü açacak bir Anayasanın inşasını zorlaştırıyor. Referansımız mevcut Anayasa ise niçin Yeni Anayasa peşinde koşuyoruz? Adı üstünde Yeni Anayasa, yeni bir anlayışla, yeni bir yaklaşımla oluşturulmalıdır."
Başbakanlığı döneminde 2011 yılındaki seçimlerden sonra da benzer bir tecrübenin yaşandığını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu defa, geçmişteki tecrübenin ışığında, daha müşahhas, daha hızlı ve daha samimi bir Yeni Anayasa süreci yaşanacağına inanıyorum. Meclis'te başlatılacak çalışmaların daha verimli sürdürülebilmesi için her partinin Yeni Anayasa'ya ilişkin kendi tekliflerini müşahhas bir şekilde ortaya koymasında da fayda görüyorum. Böylece, kimin gerçekten Yeni Anayasa için çalıştığı, kimin de sadece sistemi tıkamanın peşinde olduğu tüm çıplaklığıyla görülmüş olur."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni Anayasa çalışmaları kapsamında üzerinde durulması, tartışılması gereken hususlardan birinin da başkanlık sistemi olduğuna işaret ederek, muhalefet partilerinin bu konuda kendi geçmişleriyle, kendi tarihleriyle çelişen tutumlarını anlamakta zorlandığını söyledi.
"TÜRKİYE'NİN KENDİ YÖNETİM SİSTEMİNİ, KENDİ İHTİYAÇLARINA GÖRE BELİRLEMEYE İHTİYACI VARDIR"
Tutarlı bir politika ortaya koymak yerine, 'ötekiler ak diyorsa ben kara diyeyim' anlayışıyla yürütülen siyasetin kimseyi başarıya götürmeyeceğinin altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suudi Arabistan ziyareti sonrası yaptığı basın toplantısında konu ile ilgili verdiği, ancak çarpıtılan Hitler- Almanya örneğini de açarak konu ile ilgili düşüncelerini şu cümlelerle paylaştı: "Dünyadaki mevcut yönetim sistemleri olan parlamenter sistemin, yarı başkanlık sisteminin ve başkanlık sisteminin tamamının da başarılı ve başarısız örnekleri elbette vardır. Yine her sistemin ülkelerin kendi ihtiyaçları ve anlayışları doğrultusunda biçimlendiğini, adı aynı da olsa, hiçbir sistemin diğerinin aynısı olmadığını da görüyoruz. İngiltere'deki parlamenter sistemle Türkiye'dekinin aynı olduğunu kim iddia edebilir? Amerika'daki Başkanlık Sistemi ile Güney Kore'dekinin aynı olduğunu söyleyebilmek mümkün müdür? 'Parlamenter sistem diktatör üretmez' diyenler var. Geçtiğimiz günlerde Hitler örneğini vermiştim. Meselenin önünü-arkasını bilmeyenler, hemen buradan hareketle bize hücum etmeye kalktılar. Hâlbuki benim söylediğim şey gayet basit. Almanya parlamenter sistemle yönetiliyordu ama buna rağmen Hitler gibi bir diktatör ülkenin başına musallat oldu, ben bunu söyledim. Aynı şekilde, Fransa, parlamenter sistemde bulamadığı istikrarı yarı başkanlık sisteminde yakaladı, ben bunu söyledim. Yine Başkanlık Sistemiyle yönetilen pek çok ülke, hem demokrasi bakımından, hem kalkınma bakımından bölgesindeki ülkelerin fersah fersah önüne geçebiliyor. Demek ki burada asıl mesele, ülkenin hedefleriyle yönetim biçimi arasındaki ilişkiyi doğru kurabilmektir. İşte Türkiye'nin de, kendi yönetim sistemini, kendi ihtiyaçlarına göre belirlemeye ihtiyacı vardır. Ben 'Türk biçimi veya Türkiye biçimi bir başkanlık sistemi' dedim, başladılar saldırmaya. Bunlar kendi ülkelerinin markasını da istemiyorlar. Mecbur muyuz illa Amerikan, Fransız, ya da şu veya bu sistemi söylemeye? Biz adeta bir arı gibi hepsinden alır toplarız, balımızı yapar milletimize sunarız."
"MEVCUT SİSTEMDEN BU KADAR MEMNUNSANIZ, BENİ NİYE ELEŞTİRİYORSUNUZ?"
Bugün, 'Cumhurbaşkanı şuna karışmasın, buna karışmasın' diyenlerin, bu duruma mevcut sistemin yol açtığını bildiğini belirten ve Cumhurbaşkanı olarak bugüne kadar Anayasa'nın şahsına vermediği hiçbir yetkiyi, tanımadığı hiçbir imkânı kullanmadığını vurgulayan Erdoğan, kendisini sürekli eleştirenlerin, 'Yönetim sistemimizi tartışmalıyız' teklifine karşı çıktıklarını hatırlattı. Bazı medya organlarında şahsına yönelik gayri ahlaki saldırılarına da işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Mevcut sistemden bu kadar memnunsanız, beni niye eleştiriyorsunuz? Mevcut sistemden memnun değilseniz, alternatiflerinin tartışılmasına niye karşı çıkıyorsunuz." eleştirilerinde bulundu.
"BAŞKANLIK SİSTEMİ TÜRKİYE'NİN İHTİYAÇLARINI BUGÜNDEN DAHA İYİ KARŞILAYACAKTIR"
Yeni Anayasa ve başkanlık sistemi konusunun, millete mal olduğunu ve bu konularda siyasi partilerin ve Meclis'in kendi üzerine düşeni yaptıktan sonra, nihai kararı verecek olan yine millet olduğuna dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, devamında şu açıklamaları yaptı: "Bu ülke ve bu millet, değişime, yeniliğe, daha iyiyi, daha güzeli aramaya hiçbir zaman kapalı olmamıştır. Her kim ki bu gerçeğe sırtını dönmüşse, o tarihin tozlu raflarındaki yerini almıştır. Parlamenter sistem gökten zembille inmemiştir. Bu sistem, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarındaki ihtiyacın, daha çok da Fransız sistemi örnek alınarak karşılanmasının ürünüdür. Daha sonraki yıllarda örnek aldığımız Fransa Yarı Başkanlığa geçerken, biz parlamenter sistemi fetiş haline getiren bir anlayışa saplanıp kalmışız. Başkanlık Sisteminin en ideal yönetim sistemi olduğunu kimse söylemiyor. Ben sadece, Başkanlık Sistemi'nin Türkiye'nin ihtiyaçlarını bugünden daha iyi karşılayacağını ifade ediyorum. İnşallah 2016 yılı, diğer hususlarla birlikte bu konuda da önümüzün açıldığı, ufkumuzun aydınlandığı bir yıl olacaktır."
"MEZHEP FİTNESİ BİR KEZ DAHA İSLAM DÜNYASINI SARSIYOR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhtarlara hitaben yaptığı konuşmasında mezhep fitnesinin, bir kez daha İslam Dünyasını sarsıp Müslümanları karşı karşıya getirdiğine de dikkat çekerek, "Bunu aslında bir üst akıl idare ediyor, bunu bilmemiz lazım. Mesele nedir? Mesele, İslam dünyasında bir mezhep çatışması olsun ve İslam dünyası kendi içinde paramparça olsun" yorumunda bulundu. Suriye, Irak, Yemen ve Lübnan'da yaşanan görüntülerin gerisindeki en önemli sebebin mezhep fitnesi olduğuna da işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Biz, Peygamber Efendimizin tüm sahabelerine ve Ehli Beyte aynı derecede saygı duyan, hepsini aynı sevgiyle bağrına basan bir anlayışa sahibiz" dedi ve ekledi: "Hazreti Ali, Hazreti Hasan, Hazreti Hüseyin adına Hazreti Ebubekir'in, Hazreti Ömer'in, Hazreti Osman'ın tahkirine asla razı olmayız, tersine de asla rıza göstermeyiz. Mezhep görüntüsü altında sergilenen tavırların gerisinde, bölgesel iktidar inşa etme çabası olduğunu gayet iyi biliyoruz."
SUUDİ ARABİSTAN-İRAN GERİLİMİ
Bu bağlamda Suudi Arabistan ile İran arasında yaşanan gerileme de değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları kaydetti: "Suudi Arabistan'ın Büyükelçiliğinin roketatarlarla yakılıp yıkılması, aynı şekilde Irak'taki Suudi Arabistan'ın yakılıp yıkılması asla uluslararası münasebetler açısından kabul edilebilir bir yaklaşım değildir. 'Biz bunu tasvip etmiyoruz' demek, o ülkelerin yönetimlerini de kurtarmaz. Niye? Sen gerekli tedbirleri aldın mı acaba? Atılmış bir adım vardır, 47 kişi idama mahkûm edilmiştir. Türkiye'de bir idam müessesi yok, doğrudur veya yanlıştır ayrı bir mesele; ama Suudi Arabistan'da bu müessese var, İran'da da bu müessese var, Amerika'da var, Rusya'da var, Çin'de var, buralarda hâlâ idam çalışıyor. Buralarda yapılan idamlarda ses-soluk çıkmıyor; ama şu anda Suudi Arabistan'da atılan bir iç hukuk meselesidir bana göre, almıştır böyle bir kararı, bunların 46'sı Sünni'dir, El Kaide'yle bağlantılı olduğu için idam edilmişlerdir. Bir tanesi de Şii ve bunun kararı da daha önceden verilmiş, bunun adımını da bu şekilde Suudi Arabistan atmıştır, bunların kararıdır; tasvip edip-etmemek ayrı bir konu. Mısır'da bini aşkın insan hakkında idam kararı verildi; ey dünya, neredesin, niye bunlarla ilgili konuşmuyorsunuz? Hele hele bunlardan bir tanesi Mursi'dir. Mursi ki halkının yüzde 52 oyuyla iş başına gelmiş bir Cumhurbaşkanıdır, Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan bir insan idama mahkûm edilmiştir. Bir terörist miydi o? Değildi. Bir darbe; darbeyi yapan kim? Sayın Mursi'nin Millî Savunma Bakanı olan bir General. Kime yapıyor bunu? Kendi Cumhurbaşkanına. Peki, buna yönelik tüm dünyanın bir sesi çıktı mı, bir şey söylediler mi? Tek konuşan biz olduk. Niye? Çünkü adaletle hükmetmek bizim görevimizdi de onun için. İslam'ı ve Müslümanları böyle bir zilletle karşı karşıya getirenleri Allah ıslah etsin diyoruz."
CİHAN