Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Nazi çıkışı, referanduma yönelik bir iç siyasi hesap olduğu kadar aynı zamanda “En iyi savunma, saldırıdır” anlayışının da bir tezahürü. Erdoğan son yıllarda Batı medyasında artan şekilde ‘diktatör’ yakıştırmalarına muhatap oluyor. Ama son bir iki ayda Almanya’da neredeyse Erdoğan’a diktatör demeyen kalmadı. Ancak, “Bana diktatör miktatör demişler hiç umurumda değil; bir kulağımdan girer, ötekinden çıkar” anlayışında olan bir siyasetçi var karşılarında. Belki de bu cümlelerin diktatörlerin ruh haline tıpatıp uyduğunu bildikleri için hala ona ‘diktatör-miktatör’ demeye devam ediyorlar. Hristiyan Sosyal Birlik Partisi CSU Genel Sekreteri Andreas Scheuer’in bu son Nazi açıklamasından sonra, “Boğazın despotu raydan çıktı” demesi, zincirin sadece yeni bir halkası.
Erdoğan söz konusu restini, Alman Bild gazetesinin 5 Kasım 2016 tarihli “Diktatör Erdoğan” manşeti üzerine çekmişti. Bild, “Türkiye iç savaşa sürükleniyor. Cumhurbaşkanı gittikçe diktatörleşiyor. 15 Temmuz darbesinden beri 36 bin şüpheli gözaltına alındı. Hapishaneler doldu taştı. İktidar karşıtı herkes gözaltına alınıyor; darbe karşıtı olanlar bile…” diye yazmıştı. Ertesi gün bu manşete cevap veren Erdoğan, “Boşuna kafalarını yormasınlar, biz bunların ne olduğunu biliyoruz. Onlar bana ‘Diktatör’ demişler, hiç umurumda değil. Bir kulağımdan girer, diğer kulağımdan çıkar” demişti.
‘KİME DİKTATÖR DİYORLARSA BENİM İNDİMDE İYİDİR’
23 Kasım 2016 tarihli bir başka konuşmasında ABD’nin yeni başkanı Trump’a sahip çıkan Erdoğan, “Eğer bunlar birisine ‘diktatör’ diyorsa benim indimde o iyidir.” ifadesini kullanmıştı. 2 gün sonra da müzakerelerin geçici olarak dondurulması kararı alan Avrupa Parlamentosu’na (AP), “Sen bu kararı alsan ne yazar almasan ne yazar! Bak, hani ‘Diktatör’ dediğiniz bir Erdoğan var ya, bu Erdoğan bu zihniyete karşı diktatördür! Ama samimi olanlara karşı müşfiktir, merhametlidir.” diye seslenmişti. 1 gün sonra Gazeteci Can Dündar’ı hedef almış ve şöyle konuşmuştu: “Bir tane köşe yazarı müsveddesi, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılıyor, kaçarak Almanya’ya gidiyor. Orada Almanya Cumhurbaşkanı ağırlıyor. Sonra konuşmalarında Türkiye’yi açık hava gazeteci hapishanesine benzetiyor. Bu nasıl hapishane ki sen kaçabiliyorsun? Seni tutuksuz yargılamak için serbest bırakan bu ülkeden neden kaçtın? Karakter meselesi bu. Benim için diktatör başlığı attı. Ben diktatör olsaydım sen nasıl kaçacaktın?”
Almanya, 27 Şubat’ta Die Welt gazetesi Türkiye muhabiri Deniz Yücel’in tutuklanmasından sonra Erdoğan’a yönelik ‘despot’ ve ‘diktatör’ yakıştırmalarını sıklaştırdı. İngiliz Politics First gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Marcus Papadopulos, 10 gün önce Erdoğan için, “Tarihte böyle insanlar vardı. Örneğin, Adolf Hitler. Onun da akli dengesi bozuktu.” demişti ama Almanlar Erdoğan’ı daha fazla ciddiye aldılar. Süddeutsche Zeitung, karardan 1 gün sonra, “Türkiye, otoriter bir ‘lider (führer) devleti’ olma yolunda kötü bir şekilde ilerliyor.” tespiti yaptı. Deutsche Welle (DW) Baş Editörü Alexander Kudascheff, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülkesini İslamcılığın nüfuzunda bir otokrasiye doğru götürdüğünü görmemek imkânsız. Hatta bazıları Türkiye’de İslamcı bir diktatörlük kurulmasından korkuyor.” diye yazdı.
Almanya Adalet Bakanı Heiko Maas, “Olan bitenlere baktığımızda bence artık alçak sesle konuşma döneminin geride kaldığı bir yere varmış bulunuyoruz” görüşünü dile getirdi. Hrıstiyan Demokrat Birlik partisinden Armin Schuster, “Basına bu tarz ve biçimde saldırmak otoriter bir sistemin en kesin işareti” yorumunu yaptı. Alman Gazeteciler Sendikası (DJV) Başkanı Frank Überall, Deniz Yücel’in buz dağının sadece görünen kısmı olduğunu, hapiste yatan 100’ün üzerinde Türk gazetecinin de unutulmaması gerektiğini vurguladı. Überall, Türkiye’de eleştirel gazeteciliğin sistematik bir biçimde susturulmaya çalışıldığını belirtti. Die Welt gazetesi genel yayın yönetmeni Mathias Döpfner, “Deniz’in tutuklanması istisnai bir vaka değil, bir sistemin parçası. Ancak yabancı bir gazetenin muhabirinin böyle bir muameleye tabi tutulması, konunun yeni bir boyuta ulaştığının göstergesi” değerlendirmesi yaptı.
‘ALMANYA’DA DİKTATÖRLÜK İÇİN KAMPANYA YAPILAMAZ’
Avrupa Parlamentosu Avrupa Halk Partisi (EVP) Grubu Türkiye Raportörü Renate Sommer, ”Türkiye’de diktatörlük ilan edilmeden önce Yücel’in mümkün olan en kısa zamanda özgürlüğe kavuşması gerek” dedi.
Sol Parti Genel Başkanı Bernd Riexinger, Erdoğan’ı kastederek, “Türkiye’nin despotu Alman hükümetini burnuna çengel takılmış gibi sirkin ortasında oynatıyor.” şeklinde ağır bir benzetme yaptı. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın Almanya’da ‘Evet mitingi’ yapmasına karşı çıkarken de “Alman hükümetinin bir diktatörlük kurulması yönünde Almanya’da kampanya düzenlenemeyeceğini, yanlış anlamalara meydan vermeyecek net bir biçimde açıklaması gerekir” tavrını ortaya koydu.
Hristiyan Demokrat Birlik Partisi’nin (CDU) Federal Meclis Grubu İnsan Hakları Sözcüsü Michael Brand, Türkiye’nin bir diktatörlüğe doğru gitmekte olduğuna dikkat çekerek, “Referandumda başkanlık sistemine onay verilmesinin diktatörlüğe doğru bir adım daha yakınlaşma anlamına geliyor” görüşünü savundu. Brand, Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğu konusunda kuşkusunun arttığını dile getirerek, “Onların bağımsız bir yargısının olduğu bir masal. Çok sayıda yargıç, tutuklama mekanizmasının destekçileri konumunda” sözleriyle diktatörleşmeye örnek verdi.
Türk bakanların konuşma yapmasının engellendiği ve Erdoğan’ın da miting yapacağının açıklandığı Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’nin İçişleri Bakanı Ralf Jaeger, “Buradaki fikir özgürlüğü, temel hakları kısıtlayan ve ölüm cezasını yeniden uygulamaya koymayı ön gören bir anayasa değişikliği için kötüye kullanılmamalı.” diye konuştu.
Passauer Neue Presse gazetesinde 2 Mart’ta çıkan bir yorumda da Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın katılacağı programın iptal edilmesi övüldü: “Bozdağ’ın Almanya’da Erdoğan diktatörlüğünün tanıtımını yapamayacak olması iyi bir haber. Günlerce beklenen bu medeni cesaret örneği sonunda geldi. Gaggenau Belediye Başkanı siyasi argümanlar yerine dolu bir salonun yaratacağı tehlikeyi öne sürmüş olsa da, sonuçta hiçbir zaman için yapılmaması gereken bir etkinlik iptal edildi. Zira bir diktatörlük sistemi için seçmeninin oyunu istemek, Alman hukukuna göre anayasaya aykırı hedefleri içeriyor.”
Tagesspiegel gazetesi de aynı gün Alman hükümetinin Türkiye’ye yönelik tavrını sertleştirmesi gerektiğine işaret etti. Gazete, “Türkiye ile ilişkimiz böyle devam edemez. Yumuşak bir siyaset yerine açıkça tavrın ortaya konulması gerekiyor. Yumuşak sözlerle yaklaşmak yanlış bir tavır. Erdoğan’ın demokrasinin gerektirdiği gibi hem sokakta hem de siyasette yani resmi olarak protesto edilmesi gerekiyor… Erdoğan’a Türkiye’de ‘açıkça görülen insan hakları ihlalleri’ nedeniyle Almanya vizesi verilmemeli.” çağrısı yaptı.
ERDOĞAN’IN BAŞKANLIK REFERANSI HİTLER ALMANYASI
Adalet Bakanı Bozdağ, konuşmasının iptal edilmesine, “Tam bir faşist uygulama” tepkisini gösterirken Erdoğan da “Eyy Almanya uygulamalarınız Nazi’den farklı değil; sizi dünyaya rezil rüsva edeceğiz” tehdidini savurdu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’li siyasetçilerin, referanduma sunulan başkanlık sistemi için Almanya’dan gelen ‘diktatörlük’ eleştirilerine bu şekilde cevap vermesi çok da anlamlı olmayabilir. Çünkü bizzat Erdoğan’ın kendisi, başkanlığı savunurken Hitler Almanya’sını referans almıştı. 31 Aralık 2015 tarihinde Suudi Arabistan gezisi dönüşü havaalanında konuşan Erdoğan, “Üniter sistemli başkanlık, baktığımızda var. Hitler Almanya’sına baktığımızda da bunu görürsünüz.” demişti. Bu sözlere bakılırsa Erdoğan’a göre Hitler, normal bir siyasetçi zaten. Nitekim Almanlar da, Erdoğan’ın son çıkışıyla Naziler’in yaptıklarını hafiflettiği eleştirisini getirmişti. Gerçekten de şuur altında Hitler’in yaptıklarını çok da abartmıyor olabilir. Altı üstü belli bir ırkı, insan grubunu şeytanlaştırıp soykırım uyguladı biraz. Muhalefeti yok etti. Bütün yetkileri elinde topladı. Führer olarak buna hakkı vardı. Reis olarak Erdoğan’ın da benzer haklar istemesi çok mu?